1. Anasayfa
  2. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E: 2007/849 K: 2007/853 T: 14.11.2007


Kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayalı tescil isteminin aynı zamanda imar-ihya istemini de kapsayacağında kuşku ve duraksamaya yer olmamalıdır.

Taraflar arasındaki “tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Adıyaman Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 27.09.2004 gün ve 2003/391 E.,2004/1158 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 8.Hukuk Dairesinin 7.6.2005 gün ve 3709-4304 sayılı ilamı ile; (…Davacı vekili, dava dilekçesinde; mevkii ve sınırlarını açıkladığı taşınmazın vekil edeni adına tapuya tesciline karar verilmesini istemiştir.

Davalı Hazine vekili, uyuşmazlık konusu taşınmazın 1973 yılında tespit dışı bırakılan bir yer olduğunu, daha sonra sürülmek suretiyle kullanıldığını, imar ve ihya edilmediğini belirterek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.

Davalı köy tüzel kişiliği temsilcisine, yöntemine uygun dava dilekçesi tebliğ edilmesine karşın yargılama oturumlarına katılmamıştır.

Mahkemece, “kadastronun kesinleştiği tarih ile dava tarihi arasında 10 yıllık sürenin geçtiğini, taşınmazın kadimden beri tarım arazisi olduğunu, davacının imar ve ihyaya dayanmadığını” gerekçe göstermek suretiyle davanın reddine karar verilmesi üzerine; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava, kazanmayı sağlayan zilyetlik, imar ve ihya hukuksal sebeplerine dayalı olarak TMK.nun 713/1, 3402 sayılı Kanunun 14 ve 17. maddeleri gereğince açılan tescil davasıdır.

Mahkemenin gösterdiği red gerekçesine katılmak mümkün değildir. Uyuşmazlık konusu taşınmaz 1974 yılında yapılan kadastro (tapulama) çalışmaları sırasında 766 sayılı Tapulama Kanununun 2. maddesi uyarınca tespit dışı bırakılan bir yerdir. Tespit dışı bırakılan yerlerin sınırlandırılması yapılmadığı gibi, bu gibi yerler hakkında kadastro tutanağı da düzenlenmemekte ve geometrik durumları tespit edilmemektedir. Bu şekilde yapılan işlem bir tespit işlemi değil ise de; kadastro görevlilerince taşınmazın tescile tabi olmadığı saptanarak hukuksal durum belirlenmiş olduğundan, yapılan işlem bir kadastro işlemi niteliğini taşımaktadır. Bu bakımdan bu gibi yerler hakkında 3402 sayılı Kanunun 12/3. fıkrasında belirtilen 10 yıllık hak düşürücü sürenin uygulama olanağı yoktur. Kural olarak kadastro tespitiyle kadastrodan önceki zilyetlik süresi kesintiye uğramakta ve kadastroca tespit dışı bırakıldığı tarihten dava tarihine kadar TMK.nun 713/1. ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14 ve 17. maddelerinde belirtilen koşullar yanında 20 yıllık kazanma süresi de davacı yararına gerçekleşmiş ise, bu tür taşınmazların kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğiyle edinilmesi mümkün bulunmaktadır. Her ne kadar red gerekçesinde davacı tarafın imar ve ihyaya dayanmadığı bildirilmiş ise de, taşınmaz, 766 sayılı Tapulama Kanununun 2. maddesi uyarınca tespit dışı bırakılan yerlerden olup, imar ve ihyaya muhtaç yerlerden olduğu açıktır.

Mahkemenin bu yöndeki gerekçesi yerinde bulunmamaktadır. Çünkü tescil isteği aynı zamanda imar ve ihyayı da kapsamaktadır. Şu halde mahkemece yapılacak iş; yukarıda belirtilen somut olgular doğrultusunda taraf delillerini toplamak ve sonucuna göre karar vermekten ibarettir. O halde mahkemece hiçbir delil toplanmadan ve keşif de yapılmadan yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava tescil istemine ilişkindir. Davacı vekili, tapulama sırasında tespit harici bırakılan dava konusu taşınmazın davacı tarafından 30 yıldan beri malik sıfatıyla tarım alanı olarak kullanıldığını ileri sürerek taşınmazın davacı adına tapuya tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı Hazine vekili, dava konusu taşınmazın 1973 yılında tapulama harici bırakılan yerlerden olduğunu, davacının bu yeri son yıllarda sürmek suretiyle kullandığını, herhangi bir imar ihyanın söz konusu olmadığını, davacının böyle bir iddiası bulunmadığını, davacının zilyetlikten dava açması için 10 yıllık hak düşürücü zamanaşımı süresinin geçtiğini ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.

Yerel Mahkeme, kadastronun kesinleştiği tarih ile dava tarihi arasında 10 yıldan fazla zaman geçtiği, dava dilekçesinde taşınmazın kadimden beri tarım arazisi olduğunun belirtildiği ve imar ihyaya dayanılmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar vermiş, davacı vekilinin temyizi üzerine hüküm Öze Dairece yukarıdaki gerekçe ile bozulmuş, yerel mahkeme imar ve ihya hukuki nedenine dayanılmadığı gerekçesi ile kararında direnmiştir.

Hukuk Genel Kurulunun 12.3.1997 gün 1996/8-813 E.,1997/184 K.; 4.6.1997 gün 1997/8-218 E.,1997/484 K.; 28.10.1998 gün 1998/8-753 E.,1998/747 K.; 26.5.1999 gün 1998/8-318 E.,1999/466 K.; 6.10.1999 gün 1999/8-592 E.,1999/786 K.sayılı kararlarında da açıkça benimsendiği gibi kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayalı tescil isteminin aynı zamanda imar-ihya istemini de kapsayacağında kuşku ve duraksamaya yer olmamalıdır.

O halde Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz ilam harcının iadesine, 14.11.2007 oybirliği ile karar verildi.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir