1. Anasayfa
  2. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E: 2007/220 K: 2007/217 T: 18.04.2007


Somut dava, imar, ihya ve zilyetliğe dayalı tescil isteğine ilişkindir. Somut olayda yerel bilirkişiler ve tanık mahkemece taşınmaz mahallinde değil, oturumda dinlenmişler, davacının imar ve ihya eyleminin hangi tarihte, nasıl ve ne şekilde başladığı, sürdürüldüğü kendilerine açık ve net bir şekilde sorulmamış, değerlendirilmemiştir. Bu durumda öncesi itibarıyla tespit dışı bırakılan, fenni bilirkişi krokisinde (B) harfi ile gösterilen taşınmaz parçası, mera komisyonunca mera olarak sınırlandırıldığı tarihe kadar zilyetlikle iktisap edilebileceğinden, yerel bilirkişi ve tanıkların taşınmaz başında dinlenilerek yer ve zaman gösterecek şekilde beyanları alınmalı, değerlendirilmeli, davacı yararına zilyetlikle iktisap koşullarının oluşup oluşmadığı tespit edilmeli, sonucuna göre bir karar verilmelidir.

YARGITAY İLAMI: Taraflar arasındaki “tapu iptali, tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 25.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 13.10.2005 gün ve 2004/144 E-2005/343 K.sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 8.Hukuk Dairesinin 13.04.2006 gün ve 2006/1743-2493 sayılı ilamı ile; (…Davacı vekili, imar-ihya ve kazanmayı sağlayan zilyetlik nedeniyle dava dilekçesinde mevkii ve sınırları yazılı kadastroca tespit dışı bırakılan taşınmazın vekil edeni adına tapuya tesciline karar verilmesini istemiş, yargılama sırasında tescil konusu yerin 1451 parsel sayısı ile idari yoldan mer’a olarak tahsis ve tescil edilmesi üzerine davayı ıslah ederek tapu kaydının iptali ile vekil edeni adına tescilini istemiştir.

Davalı Hazine vekili ile Belediye vekili, davanın reddine karar verilmesini savunmuşlardır. Mahkemece, davanın reddine karar verilmesi üzerine; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava, TMK.nun 713/1 ve 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14. ve 17. maddeleri uyarınca kadastroca tespit dışı bırakılan taşınmazın tescili isteğiyle açılmış, yargılama sırasında dava konusu yerin mer’a olarak tahsis edilmesi üzerine sınırlandırmanın kısmen iptali isteğine dönüşmüştür. Tescil konusu yerin teknik bilirkişi krokisinde A harfi ile gösterilen bölümünün 264 nolu mer’a parseli içinde kaldığı, B harfi ile gösterilen bölümünün ise 03.02.2003 gün ve 601 yevmiye numarası ile sonradan tahsis edilen 1451 nolu mer’a parseli kapsamına alındığının belirlenmesi üzerine mahkemece meraların kazandırıcı zamanaşımı ve zilyetlikle özel mülkiyet olarak tescilinin mümkün bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Öncesi mer’a olan bir yer, süresi neye ulaşırsa ulaşsın zilyetlikle kazanılamayacağından mahkemenin bu açıdan red gerekçesi yerinde ise de; somut olayda olduğu gibi dava konusu yerin bir bölümü, ekilemez arazi niteliğinde kadastroca tespit dışı bırakılan bir yerdir. Öncesi mer’a olmayan böyle bir yerin TMK.nun 713/1 ve 3402 sayılı Kanunun 14 ve 17. maddelerindeki olumlu ve olumsuz koşulların gerçekleşmesiyle kazanılması mümkün olabilir. Dosyadaki 12.04.2002 gün ve 13 sayılı mera komisyonu kararına göre mer’a sınırlandırmasına karşı davacının yapmış olduğu itiraz, söz konusu yerin mera olarak kullanılmasında kamu yararı bulunduğu gerekçesiyle reddedilmiştir. Dava konusu taşınmazını teknik bilirkişi krokisinde B harfi ile gösterilen 6571 m2 yüzölçümündeki bölümü, öncesi itibariyle ekilemez arazi niteliğiyle tespit dışı bırakılan ve mer’a olmayan bir yer olduğu belirlendiğine göre, imar-ihyasının tamamlandığı tarihten mer’a olarak tahsis ve sınırlandırıldığı tarihe kadar koşullarının gerçekleşmesi halinde kazanılması mümkün olabilir. Ancak, bu yer mer’aya tahsis edilmekle kamu emlakine dönüşmüş bulunduğundan özel mülkiyet şeklinde tapuya tescili mümkün olamayacağından mülkiyetin tespitine karar verilmesi gerekir. Mahkemece açıklanan şekilde inceleme ve değerlendirme yapılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmiş olması doğru görülmemiştir…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle HUMK. 2494 sayılı Yasa ile değişik 438/II.fıkrası hükmü gereğince duruşma isteğinin reddine karar verilip dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, imar, ihya ve zilyetliğe dayalı tescil isteğine ilişkindir. Davacı kadastro tespiti sırasında tescil harici bırakılan taşınmazını 30 yıldan fazla bir süredir, malik sıfatıyla ektiğini, verimliliği artırmak için işçi tutmak suretiyle taşlarını ayıklattırdığını, para ve emek sarf ederek imar, ihya ettiğini ileri sürerek taşınmazın adına tescilini talep ve dava etmiştir.

Davalı Hazine vekili, dava konusu taşınmazın mera olduğunu, kazandırıcı zamanaşımı yoluyla edinilmesinin mümkün olmadığını, davanın reddine karar verilmesini cevaben bildirmiştir.

Davalı köy muhtarlığı davaya cevap vermemiş; yerel mahkemece, davanın reddine ilişkin olarak kurulan hüküm, Özel Dairece yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuştur.

Dosyadaki bilgi ve belgelerden, dava konusu yerin, teknik bilirkişi raporunda (A) harfi ile gösterilen bölümünün 264 numaralı mera parseli içerisinde, (B) harfi ile gösterilen bölümünün ise idari yoldan tahsis ve tescil edilen 1451 numaralı mera parseli içerisinde kaldığı anlaşılmaktadır. Yargılama sırasında davacı vekili 23.3.2005 tarihli dilekçesiyle, 1451 parsel içerisinde kalıp, (B) harfi ile gösterilen kısmın tapusunun iptaliyle, yeni bir parsel numarası altında davacı adına tescili yönünde davasını ıslah ettiğini bildirmiştir.

Hemen belirtilmelidir ki meralar zilyetlikle iktisap edilemez. Dava konusu, krokide (B) harfi ile gösterilen taşınmaz kadastro tespiti sırasında tespit dışı bırakılan, devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerdendir. Mera olarak sınırlandırıldığı tarihe kadar zilyetlikle iktisap edilebilme olanağı bulunmaktadır.

Taşınmaz davalarında kural olarak keşif yapılmadan karar verilmesi mümkün değildir. Bilirkişi ve tanıklar keşif mahallinde dinlenmelidirler.

Somut olayda yerel bilirkişiler ve tanık mahkemece taşınmaz mahallinde değil, 27.1.2005 tarihli oturumda dinlenmişler, davacının imar ve ihya eyleminin hangi tarihte, nasıl ve ne şekilde başladığı, sürdürüldüğü kendilerine açık ve net bir şekilde sorulmamış, değerlendirilmemiştir.

Bu durumda öncesi itibarıyla tespit dışı bırakılan, fenni bilirkişi krokisinde (B) harfi ile gösterilen taşınmaz parçası, mera komisyonunca mera olarak sınırlandırıldığı tarihe kadar zilyetlikle iktisap edilebileceğinden, yerel bilirkişi ve tanıkların taşınmaz başında ve yukarıda değinildiği şekilde dinlenilerek yer ve zaman gösterecek şekilde beyanları alınmalı, değerlendirilmeli, davacı yararına zilyetlikle iktisap koşullarının oluşup oluşmadığı tespit edilmeli, sonucuna göre bir karar verilmelidir.

O halde, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 18.04.2007 gününde oybirliği ile karar verildi.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir