2886 sayılı kanunun 62. maddesi hükmü uyarınca, gelir kaydedilen teminat borca mahsup edilemez. Kanunun açık hükmüne aykırı olarak davalı teminatının tazminat tutarından düşülmesi davacının hükme temyiz etmemiş olması nedeniyle bozma nedeni yapılmamış, bu yöne işaret edilmekle yetinilmiştir.
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.
Davacı, ihale sonucunda düzenlenen sözleşmeyle davalının, 45.000 Kg. kuru kayısı teslimini taahhüt ettiği halde vermediğini, sözleşme feshedilerek 36.000 kg. kuru kayısı için yeniden ihale yapıldığını, iki ihale arasında 842.400.000 TL. bedel farkı doğduğunu ileri sürerek, bu miktar alacağın yasal faiziyle birlikte ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Davalı kendisine komplo kurulduğunu, davacının önce kayısıyı 22 ton olarak istediği halde daha sonra, taahhüdündeki başka mallarla birlikte tümünün teslimini istediğini, bu yüzden taahhüdünü yerine getiremediğini savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, davalının taahhüdünü yerine getirmemesi nedeniyle yapılan ikinci ihale sonucunda daha yüksek fiyatla alım yapıldığı ve davacının bu yüzden zarara uğradığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne 541.050.000 TL.nin dava tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte ödetilmesine fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiş hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı, davalının taahhüdünü yerine getirmemesi nedeniyle sözleşmenin feshedildiğini, teslim edilmeyen malzemenin ikinci ihale sonucunda daha yüksek fiyatla satın alındığını, bu yüzden zarara uğradığını ileri sürerek iki ihale bedeli arasındaki farkın tazminat olarak ödetilmesini istemiştir. Davacının bu isteğinin müspet zarara ilişkin bulunduğu açıktır. Hemen belirtilmelidir ki, sözleşmeyi fesheden davacı, sözleşmede buna olanak veren acık bır hüküm de bulunmadığından, müspet zararının tazminini isteyemez. Sözleşmeyi fesheden tarafın tazminini isteyebileceği zarar, menfi zarardır. Ancak, davacının müspet zararının tazminini istemiş olması menfi zarar tutarının belirlenerek hüküm altına alınmasına engel değildir. Öğretide ve Yargıtay kararlarında merfi zarar uyulacağına ve yerine getirileceğine inanılan bir sözleşmenin hüküm ifade etmemesi ve yerine getirilmemesi yüzünden güvenin boşa çıkması nedeniyle uğranılan zarar olarak kabul edilmektedir. Sözleşmenin ifa edileceğine inanılarak başka bir sözleşme yapma fırsatının kaçırılması nedeniyle uğranılan zarar da, olumsuz zarar kapsamında değerlendirilmektedir.
İhale dosyasındaki teklif tutanaklarından ilk ihaleye davalıdan başka bir kişinin daha katıldığı anlaşılmaktadır. Dairemizin kökleşmiş ve sapma göstermeyen kararlarına göre davacının menfi zararının saptanmasında, ilk ihaleye davalının dışında katılanlar bulunduğu gözetilerek, davalının teklifinden sonraki en düşük fiyat teklifi ile, ikinci ihale sonucunda alımın yapıldığı fiyat arasındaki fark esas alınmalı ve böylece, davalı ile sözleşme yapılması nedeniyle diğer teklif sahibiyle sözleşme yapma fırsatının kaçırılmış olması yüzünden oluşan zararın tutarı belirlenmelidir. Mahkemece bu yön gözden kaçırılarak yazılı şekilde karar verilmiş olması usule ve yasaya aykırıdır. Bozma nedenidir.
Öte yandan, 2886 sayılı kanunun 62. maddesi hükmü uyarınca, gelir kaydedilen teminat borca mahsup edilemez. Kanunun açık hükmüne aykırı olarak davalı teminatının tazminat tutarından düşülmesi davacının hükme temyiz etmemiş olması nedeniyle bozma nedeni yapılmamış, bu yöne işaret edilmekle yetinilmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenlerle davalı yararına (BOZULMASINA), oybirliğiyle karar verildi.