1. Anasayfa
  2. Yargıtay 1. Hukuk Dairesi

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi E: 2005/2931 K: 2005/3645 T: 27.3.2005


Belediyece yapılan dolgu işleminin, 1605 Sayılı Yasanın yürürlük tarihi olan 20.07.1972 tarihinden önce mi yoksa sonra mı yapıldığının; 2644 Sayılı Yasanın 8 ve 9 maddelerinde öngörülen usul ve esaslar dairesinde gerçekleştirilip gerçekleştirilmediğinin; tereddüte yer bırakmayacak şekilde tespiti, çekişmenin giderilmesi ve kazanılmış hak kuralının gözetilmesi açısından zorunludur.

Taraflar arasında görülen davada; Davacı hazine, davalı belediye adına kayıtlı 27 ada 11 parselin kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığını, özel mülkiyete konu olamayacağını ileri sürerek, tapu iptali ve tescili isteğinde bulunmuştur.

Davalı belediye vekili, dava konusu yerin denizden dolgu yapılmak suretiyle kazanıldığını ve belediye adına tescil edildiğini, denizden dolgu yapılması için yasal izinlerin alındığını, dolgu işleminin belediye tarafından gerçekleştirildiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir. Karar, davalı belediye vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi gereği görüşülüp düşünüldü:

Dava, devletin hüküm ve tasarrufu altındaki denizden doldurma suretiyle elde edilen taşınmazın tapu kaydının iptali ile hazine adına tescili isteğine ilişkindir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.

Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden, özellikle sicil kaydından çekişme konusu 27 ada 11 parsel sayılı 2260,78 m2 yüzölçümündeki taşınmazın denizden doldurulmak suretiyle elde edildiği ve kaydın iktisap sütununda yazılı olduğu üzere 2644 Sayılı Tapu Kanununun 8. maddesi gereğince 15.5.1991 tarihinde idari yolla sicil kaydının oluşturulduğu ve üzerine “Balıkçı barınağı, balıkçı kahvesi, balık satış reyonu” gibi yapılar inşa edildiği ve kat mülkiyeti kurularak arsa payına bağlanmak suretiyle her bağımsız bölüm için 22.1.2002 Tarih ve 365 yevmiye numarası ile ayrı ayrı tapuların oluşturulduğu anlaşılmaktadır.

Gerçekten de, çekişme konusu taşınmazın 28.11.1997 Tarih 5/3 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince keşfen belirlenen kıyı kenar çizgisi içinde kaldığı ayrıca Belediyece denizden doldurularak elde edildiği ve buna göre sicil kaydının oluşturulduğu dosya kapsamı ile sabittir.

Hemen belirtmek gerekir ki, çeşitli zamanlarda ve muhtelif yasalarla denizden doldurulan yerlerle ilgili bazı düzenlemeler getirilmiştir.

Bunlardan ilki yürürlük tarihi 1 Eylül 1930 olan 1580 Sayılı Belediye Kanununun 159. maddesi hükmüdür. Buna göre; belediye marifetiyle deniz, nehir ve gölden doldurulmuş olan yerlerin tasarruf, idare ve nezareti Belediyelere bırakılmış tereddüte yer vermeyecek biçimde mülkiyetinin devri yönünden belediyeye bir hak tanınmamıştır. Sonradan yürürlüğe giren ve 1580 Sayılı Yasayı ortadan kaldıran 28.12.2004 günlü 5272 Sayılı Belediye Yasasının 79. maddesi de yine taşınmazın mülkiyeti açısından belediyelere bir hak tanımamış, aksine Belediye yetkilerinde kısıtlamalara gidilerek bu gibi yerlerin yalnız tasarrufunun, dolgu yapan belediyeye bırakılacağı yönünde benzer hükme yer vermiştir.

Öyleyse, belediyelerin bu düzenlemeler gereğince dolgu olgusundan kaynaklanan mülkiyete ilişkin bir hak edinmesi olanağının bulunduğu söylenemez.

Kaldı ki; 17.4.1990 Tarihinde yürürlüğe konulan 3621 Sayılı Kıyı Kanununun 7. maddesinde de benzer bir düzenlemeye yer verilmiş; bazı usul ve esaslar dairesinde denizden dolgu yapılabileceği hüküm altına alınmış, ne varki dolgu yapan adına yine mülkiyet yönünden bir hak öngörülmemiştir.

Esasen, 1961 Tarihli Anayasanın 130 ve halen yürürlükteki 7.11.1982 Tarihli Anayasanın 43. maddesinde açıkça belirtildiği üzere, kıyılar, devletin hüküm ve tasarrufu altında olup, kamu yararına tahsis edilmiştir. Medeni Kanununun 641 (yeni 715 md.) maddesinde açıkça kıyılardan söz edilmemekle beraber, kıyıların bu madde kapsamında olduğu gerek öğretide, gerekse uygulamada benimsenmiştir. Anayasa ve söz konusu madde hükmünde, kamu yararına tahsis edilen bu gibi yerlerin işletilmesi ve kullanılmasının özel kanunla düzenleneceği, hüküm altına alınmış ancak; taşınmazın mülkiyetinin devriyle ilgili olarak dolgu yapanlara bir hak tanınmamıştır. Aynı düzenleme 3621 Sayılı Kıyı Kanununun 7. maddesinde de “… Doldurma ve kurutma işlemleri yürürlükteki mevzuat hükümlerine göre yapılır. Bu araziler, devletin hüküm ve tasarrufu altındadır, özel mülkiyet konusu yapılamaz” şeklinde yer almıştır.

Bütün bu açıklamalara karşın, 29.12.1934 Tarihinde yayımlanarak yürürlüğe giren ve halen yürürlükte bulunan 2644 Sayılı Tapu Kanununun 8, 9 madde hükümleri denizden izinli veya izinsiz doldurulan yerlerin bazı usül ve esaslar dairesinde mülkiyetinin doldurana devredileceğine, sicil kaydı oluşturulmak suretiyle özel mülkiyete konu edilebileceğine imkan tanınmış ve bu uygulama 1956 Tarihinde yürürlüğe giren 6785 Sayılı İmar Yasasında bazı değişikler yapılmasını içeren 1605 Sayılı Yasanın yürürlük tarihi olan 20.7.1972 tarihine kadar devam etmiştir.

Nevar ki; 1605 Sayılı Kanunun ek 7. maddesinin son fıkrası ile dolgu ile mülk edinme yolu tümden kapatılmış ve kıyıların özel yasalardan kaynaklanan tasarrufa dair istisnai hükümleri dışında özel mülkiyete konu edilemeyeceği kabul edilmiş ancak; bu kanunun yürürlüğe girme tarihi olan 20.7.1972 Tarihine kadar kazanılmış haklar saklı tutulmuştur. Böylelikle, kıyılarla ilgili diğer yasalarda yer alan hükümlerle paralellik sağlanmış, bir bakıma 2644 Sayılı Tapu Kanunundaki dolgu neticesi kıyıların özel mülkiyete konu edileceğine dair istisnai nitelikte 8 ve 9 maddelerin de yer alan hükümler zımnen işlevini yitirmiş ve adeta önemini kaybetmiştir.

O halde, bütün bu ilkeler ve açıklamalar karşısında Belediyece yapılan dolgu işleminin, 1605 Sayılı Yasanın yürürlük tarihi olan 20.07.1972 tarihinden önce mi yoksa sonra mı yapıldığının; 2644 Sayılı Yasanın 8 ve 9 maddelerinde öngörülen usul ve esaslar dairesinde gerçekleştirilip gerçekleştirilmediğinin; tereddüte yer bırakmayacak şekilde tespiti, çekişmenin giderilmesi ve kazanılmış hak kuralının gözetilmesi açısından zorunludur. Bilindiği üzere “kazanılmış hak” kamu düzeniyle ilgili olup, mahkemece kendiliğinden gözetilmesi gereken bir usul kuralıdır. Oysa, mahkemece değinilen ilkeler çerçevesinde hükme elverişli nitelikte bir araştırma ve inceleme yapıldığı söylenemez.

Diğer taraftan çekişmeli taşınmazın keşfen belirlenen kıyı kenar çizgisi içerisinde (kıyıda) kaldığı saptandığına göre, Medeni Kanunun 999. (eski 912) maddesi hükmü gereğince isteklerden sadece taşınmazın sicil kaydının iptaline (terkinine) karar verilmesi gerekirken ayrıca tesciline karar verilmiş olması isabetsizdir.

Hal böyle olunca; öncelikle dolgu işleminin hangi tarihte gerçekleştirildiğinin keşfen belirlenmesi, yapılan işlemin 2644 Sayılı Yasanın 8. ve 9. maddesi hükümlerinin öngördüğü usul ve esaslara uygunluğunun saptanması, davalı idare yönünden kazanılmış hak olgusunun değerlendirilmesi, ondan sonra hasıl olacak neticeye göre bir hüküm kurulması gerekirken, eksik incelemeyle yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir.

SONUÇ: Davalı belediyenin temyiz itirazı yerindedir. Kabulüyle hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, peşin alınan harcın temyiz edene geri verilmesine, 27.3.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.