1. Anasayfa
  2. Yargıtay 14. Hukuk Dairesi

Yargıtay 14. Hukuk Dairesi E: 2021/803 K: 2021/2341


Ekonomik kullanım bütünlüğünün bozulmaması için aleyhine geçit kurulan parseller bölünmeksizin geçit tesisine karar verilmesi gerekir. Uygun güzergah saptanırken önemle üzerinde durulması gereken diğer bir yön ise, aleyhine geçit kurulan taşınmaz veya taşınmazlar bölünerek kullanım şekli ve bütünlüğünün bozulmamasıdır. Şayet başka türlü geçit tesisi mümkün değilse bunun gerekçesi kararda açıkça gösterilmelidir.

Taraflar arasındaki geçit hakkı tesisi davasından dolayı mahal mahkemesinden verilen yukarıda gün ve sayısı yazılı hükmün; Dairemizin 24/11/2020 gün ve 2017/1261 Esas, 2020/7691 Karar sayılı ilamı ile temyiz isteminin süreden reddine karar verilmişti. Süresi içinde davalı vekili tarafından kararın düzeltilmesi istenilmiş olmakla, dosya içerisindeki bütün evrak incelenerek gereği düşünüldü:

KARAR Dava, geçit hakkı tesisi istemine ilişkindir. Davacı vekili; müvekkilinin … ili, … ilçesi, … Köyü, 514 parselde kayıtlı tarla ve kargir ev vasıflı taşınmazının genel yol ile bağlantısı bulunmayıp geçit ihtiyacı olduğunu, genel yola ulaşmak için en az masraflı ve en uygun yolun davalıya ait 530 parsel sayılı taşınmazdan geçilmesiyle mümkün olabileceğini, geçit hakkı bedelini yatırmaya hazır olduğunu beyan ederek; mahkemece uygun görülecek bir yerden taşınmazı lehine zorunlu geçit hakkı tesis edilmesini talep etmiştir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir. Hükmü, davalı asil 23.11.2016 tarihinde temyiz etmiştir.

Mahkemece 21.12.2016 tarihli ek kararda; gerekçeli kararın davalı asile 16.08.2016 tarihinde tebliğ edildiği, temyiz süresinin adli tatil nedeniyle 07/09/2016 tarihinde sona erdiği, davalının hükmü süresinde temyiz etmediği gerekçesiyle temyiz talebinin reddine dair ek karar verilmiş, bu aşamadan sonra dosyaya vekaletname sunan davalı vekilince 22.12.2016 tarihinde tebellüğ edilen ek karar, 02.01.2017 tarihinde temyiz edilmiş, dairemizin ilamı ile; anılan kanuni düzenlemeler ve Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı doğrultusunda somut olay incelendiğinde; hükmün davalı asile 16.08.2016 tarihinde tebliğ edildiği, davalı tarafından 23.11.2016 tarihinde temyiz yoluna başvurulduğu, bu durumda temyiz süresi geçtiğinden mahkemesince “temyiz dilekçesinin süre aşımı yönünden reddine” karar verildiği; sonrasında 21.12.2016 günlü “temyiz dilekçesinin süre yönünden reddine dair verilen ek kararın” davalı vekiline 22.12.2016 Perşembe günü tebliğ edildiği, ek karara yönelik temyiz süresinin 29.12.2016 Perşembe günü sona erdiği, ancak davalı vekilince ek karara karşı 02/01/2017 tarihli dilekçe ve aynı tarihli harç makbuzuyla temyiz yoluna başvurulduğu, UYAP sistemi üzerinden daha önceki bir tarihte gönderilmiş temyiz dilekçesinin de bulunmadığı anlaşılmakla; “HMK’nın 366. maddesi atfıyla 346/2. maddesi gereğince, bir haftalık kanuni süre içerisinde verilmemiş olduğundan, ek karara yönelik temyiz dilekçesinin süre yönünden reddine karar vermek gerekmiştir.” şeklindeki gerekçe ile temyiz dilekçesinin süreden reddine karar verilmiştir.

Davalı vekili; dairemizin ilamına karşı karar düzeltme isteminde bulunmuştur.

Bilindiği üzere 01/10/2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı HUMK’nun 297. maddesi bir mahkeme hükmünün kapsamının ne şekilde olması gerektiğini açıklamıştır.

Bu kapsamda, Hukuk Muhakemeleri Kanununun “Hükmün kapsamı” başlıklı 297. maddesinde: “(1) Hüküm “Türk Milleti Adına” verilir ve bu ibareden sonra aşağıdaki hususları kapsar;

a) Hükmü veren mahkeme ile hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin ad ve soyadları ile sicil numaraları, mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa hükmün hangi sıfatla verildiğini,

b) Tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adreslerini,

c) Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri,

ç) Hüküm sonucu, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresini,

d) Hükmün verildiği tarih ve hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin imzalarını,

e) Gerekçeli kararın yazıldığı tarihi,

(2) Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.” şeklinde düzenleme mevcuttur.

Mahkemece 21.12.2016 tarihli ek kararın hüküm kısmında Hukuk Muhakemeleri Kanununun 297/ç bendi gereği tarafların başvurabilecekleri kanun yolları ve süresinin bildirilmesi gerekirken temyiz süresi ve başlangıcına ilişkin sürenin gösterilmemesi doğru değildir. Bu nedenle dairemizin 24.11.2020 tarihli 2017/1261 Esas- 2020/7691 Karar sayılı ilamının maddi hataya dayalı olduğu anlaşıldığından 21.12.2016 tarihli ek kararın içeriğinin incelenmesine geçilmiştir.

Hükmün davalı asile 16.08.2016 tarihinde tebliğ edildiği, davalı tarafından 23.11.2016 tarihinde temyiz yoluna başvurulduğu, bu duruma göre temyiz süresi geçtiğinden mahkemesince “temyiz dilekçesinin süre aşımı yönünden reddine” karar verilmişse de; davalı asile yapılan gerekçeli karar tebligatının bilinen en son adresine çıkarılması, bu adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması halinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edilip tebligatın buraya yapılması gerekirken, ilk seferde doğrudan Kanunun 21/2. maddesine göre tebligat yapılmasının usulüne uygun olmadığı ve temyiz isteminin süresinde olduğu anlaşıldığından mahkemece temyiz isteminin reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, 21.12.2016 tarihli ek karar kaldırılarak davalının temyiz itirazlarının incelenmesine geçilmiştir.

1) Bu tür davalar ülkemizde arazi düzenlenmesinin sağlıklı bir yapıya kavuşmamış olması ve her taşınmazın yol ihtiyacına cevap verilmemesi nedeniyle zorunlu olarak açılmaktadır. Geçit hakkı verilmesiyle genel yola bağlantısı olmayan veya yolu bulunsa bile bu yol ile ihtiyacı karşılanamayan taşınmazın genel yolla kesintisiz bağlantısı sağlanır. Uygulama ve doktrinde genellikle bunlardan ilkine “mutlak geçit ihtiyacı” veya “geçit yoksunluğu”, ikincisine de “nispi geçit ihtiyacı” ya da “geçit yetersizliği” denilmektedir.

2) TMK’nın 747/2. maddesi gereğince geçit isteği, önceki mülkiyet ve yol durumlarına göre en uygun komşuya, bu şekilde ihtiyacın karşılanmaması halinde geçit tesisinden en az zarar görecek olana yöneltilmelidir. Zira geçit hakkı taşınmaz mülkiyetini sınırlayan bir irtifak hakkı olmakla birlikte, özünü komşuluk hukukundan alır. Bunun doğal sonucu olarak yol saptanırken komşuluk hukuku ilkeleri gözetilmelidir. Geçit gereksiniminin nedeni, taşınmazın niteliği ile bu gereksinimin nasıl ve hangi araçlarla karşılanacağı davacının sübjektif arzularına göre değil, objektif esaslara uygun olarak belirlenmeli, taşınmaz mülkiyetinin sınırlandırılması konusunda genel bir ilke olan fedakarlığın denkleştirilmesi prensibi dikkatten kaçırılmamalıdır.

3) Geçit davalarında uygulanan fedakarlığın denkleştirilmesi ilkesi gereğince yüzölçümü küçük olan taşınmazlar yerine öncelikle yüzölçümü daha büyük olan taşınmazlardan geçit kurulması tercih edilmelidir. Ayrıca ekonomik kullanım bütünlüğünün bozulmaması için aleyhine geçit kurulan parseller bölünmeksizin geçit tesisine karar verilmesi gerekir. Uygun güzergah saptanırken önemle üzerinde durulması gereken diğer bir yön ise, aleyhine geçit kurulan taşınmaz veya taşınmazlar bölünerek kullanım şekli ve bütünlüğünün bozulmamasıdır. Şayet başka türlü geçit tesisi mümkün değilse bunun gerekçesi kararda açıkça gösterilmelidir.

Somut olayda; davalıya ait 530 parsel sayılı taşınmaz üzerinden geçit hakkı tesis edilmişse de; dosya içerisindeki pafta sureti ve krokilere göre 530 parselim kuzeyindeki 529 no’lu parselin, aleyhine geçit kurulan taşınmazdan daha büyük olduğu açıkça görülmektedir. Mahkemece yapılması gereken iş; 529 parsel sayılı taşınmazın güncel tapu kaydı dosya arasına alınıp, maliklerinin davada taraf kılınması için davacı tarafa süre verilerek taşınmazın maliklerinin davada taraf olması sağlandıktan sonra, yüzölçümü büyük olan 529 parsel ve diğer alternatiflerle birlikte taşınmazların ortak sınırından geçit hakkı kurulması da değerlendirilerek fedakarlığın denkleştirilmesi ilkesi uyarınca bir karar verilmesi gerekirken bu husus gözetilmeden eksik araştırma ve inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bu sebeplerle kararın bozulması gerekmiştir.

Dairemizce ilk derece mahkeme kararının bu gerekçe ile bozulması gerekirken maddi hata sonucu temyiz dilekçesinin süreden reddine karar verildiği bu kez yapılan inceleme sonucu anlaşıldığından davalı vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü ile hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle bozulması gerekmektedir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü ile Dairemizin 24.11.2020 tarihli, 2017/1261 Esas, 2020/7691 Karar sayılı ilamının KALDIRILMASINA, hükmün yukarıdaki gerekçe ile BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın iadesine, 31.03.2021 tarihinde oy birliği ile karar verilmiştir

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir