1. Anasayfa
  2. Yargıtay 8. Hukuk Dairesi

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi E: 2003/8239 K: 2004/1586 T: 9.3.2004


İmar işlemi idari bir işlemdir; taşınmazın öncesi tapulu ya da tapusuz olsun önemi yoktur; idari işlem idari yargıda iptal edilmediği sürece geçerliliğini korumakta olup; imardan önceki gerçek hak sahipleri imar işlemiyle doğru ya da yanlış olarak belirlenmiş ve bu işlem kesinleşmiş ise iptal edilinceye kadar geçerli olacaktır.

Hasan Arat ile Betül Fatma Sur ve müşterekleri aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının reddine dair İ. 2. Asliye Hukuk Hakimliği’nden verilen 14.11.2002 gün ve 450/833 sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla, dosya incelendi, gereği düşünüldü:

Davacı vekili, 31342 ada 2 parselde davalıların adına yazılı bulunan paylara ilişkin tapu kayıtlarının iptali ile vekil edeni adına tapuya tesciline karar verilmesini istemiştir.

Davalılar vekili, uyuşmazlık konusu payların vekil edenleri adına intikal yoluyla tescil edildiği tarihte kazanma koşullarının kesildiğini açıklayarak davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.

Mahkemece, 49 ada 2 parselin maliki davalıların miras bırakanı Bahise’nin 16.07.1936 tarihinde öldüğü, imar uygulaması ve intikal durumu gözönünde tutulduğunda kazanmayı sağlayan sürenin kesildiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi üzerine; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava konusu payları kapsayan 31342 ada 2 parselin esası, 49 ada 12 parseldir. Tapu kaydına göre 49 ada 12 parselin 8/336 payı kadastro yoluyla Şefik kızı Bahise, diğer payların da davada taraf durumunu almayan diğer kimseler adına 4.11.1955 tarihinde tapuya tescil edildiği, 26.2.1987 tarihinde 2981 ve 3290 sayılı İmar Affı Kanunları uyarınca 31342 ada 2 parselin 193/393 payının yeniden Şefik kızı Bahise adına tescil edildiği ve bu payın 24.2.1997 tarihinde mirasçıları olan davalılar adına intikal etmiştir.

Dava, TMK: nun 713/2. maddesine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir. Kural olarak, tapulu bir taşınmazın veya tapuda kayıtlı bir payın kazandırıcı zamanaşımı ve zilyetlik yoluyla edinilmesi mümkün değildir. Ancak kanunun açıkça izin verdiği ve düzenlediği ayrık durumlarda tapulu bir yerin veya tapuda kayıtlı bir yerin koşulları oluştuğu takdirde kazandırıcı zamanaşımı ve zilyetlik yoluyla edinilmesi mümkün olabilir. Kanunun açıkça izin verdiği hallerden biri de TMK: nun 713/2. maddesindeki düzenlemedir. Anılan maddede “Aynı koşullar altında, maliki tapu kütüğünden anlaşılmayan veya 20 yıl önce ölmüş ya da hakkında gaiplik kararı verilmiş bir kimse adına kayıtlı bulunan taşınmazın tamamının veya bölünmesinde sakınca olmayan bir parçasının zilyedi de o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir” denilmiştir.

Davacı vekili, uyuşmazlık konusu olmayan diğer payları 24.12.1976 ve 2.8.1980 tarihlerinde vekil edeninin satın ve devraldığını, taşınmazın tümüne zilyet olduğunu, üzerine bina yapmak suretiyle dava tarihine kadar tasarrufta bulunduğunu, davalıların miras bırakanı adına yazılı paylara ilişkin tapu kaydının TMK: nun 713/2. maddesi hükmü uyarınca hukuki değerini yitirdiğini açıklayarak iptal ve tescil isteğinde bulunmuştur. Tapu kaydına göre de dava konusu olmayan paylar belirtilen tarihlerde davacı tarafından satın ve devralınmıştır. Mahkemece hiçbir araştırma ve inceleme yapılmadan 1987 yılında yapılan imar uygulamasının kazanmayı sağlayan zilyetliği keseceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Bu parseldeki bir kısım payların ilk defa davacı tarafından satın alındığı tarihten dava konusu payların intikal gördüğü 24.2.1997 tarihine kadar kanunda belirtilen 20 yıllık süre geçmiş bulunmaktadır. Ne var ki, salt 20 yıllık sürenin geçmiş olması kazanma bakımından yeterli değildir. 20 yıllık zilyetliğin davasız, aralıksız ve malik sıfatıyla geçmiş olması gerekir. Mahkemece bu konuda herhangi bir araştırma ve inceleme yapılmamıştır. Diğer yönden, çekişmeli payları kapsayan parsel 2981 ve 3290 sayılı İmar Affı Kanunları uyarınca 1987 yılında uygulamaya tabi tutulmuş ise de, yeni imar parsellerinin oluşması işlemi süregelen kazandırıcı zamanaşımını kesmez. Sürelerin hesabı başlığını taşıyan MK: nun eski 640 yeni 714. maddesinde; kazanmayı sağlayan sürenin gerek hesabında gerek kesilmesinde alacak zamanaşımında cari olan hükümlerin tatbik olacağını belirtmiştir.

Bu yollamaya göre, Borçlar Kanununun hangi hallerde zamanaşımının kesileceğini saptayan 133. maddesi hükmü zamanaşımını kesen sebepleri iki madde altında belirlemiş olup, imar uygulamasına ilişkin 2981 ve 3290 sayılı Kanunlar uyarınca yapılan işlemler bu haller içerisinde gösterilmemiştir. Başka bir anlatımla, kanunda açıkça zamanaşımının hangi hallerde kesileceği sınırlı olarak belirtilmiş, bunlar arasında imar affı uygulamasını göstermemiştir. Hal böyle olunca, imar çalışmalarına ilişkin yeni düzenleme kazanmayı sağlayan zilyetliği kesmez. Tüm bu açıklamalar gözönünde tutularak iddia ve savunma çerçevesinde taraf delillerinin toplanması, toplanan deliller karşısında uyuşmazlık konusu paylara ilişkin tapu kayıtlarının TMK: nun 713/2. maddesi karşısında hukuki değerini yitirip yitirmediğinin tartışılıp değerlendirilmesi, ondan sonra uyuşmazlık hakkında hüküm kurulması gerekirken yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmiş olması yerinde ve doğru görülmemiştir.

Sonuç: Davacı vekilinin temyiz itirazları bu bakımdan yerinde olduğundan kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle HUMK: nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 9.3.2004 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

Karşı Oy: Davacı Hasan A. vekili 11.6.2001 havale tarihli dava dilekçesinde özetlE: İzmir, Sakarya Mahallesi 29 pafta, 49 ada ve 12 parseldeki taşınmazın 18000/14100240 payını 24.12.1976 tarihinde, 10500/4100240 payını ise 2.8.1980 tarihinde tapudaki satıştan edindiğini, bu taşınmaz üzerine resmi temlikten önce 1976 yılında bina inşa ettiğini, bu yerde 1984 yılında 2981/3290 sayılı yasalar uyarınca İmar ve Islah çalışmaları yapıldığını, dava konusu kadastral parselin 31342 ada 2 nolu imar parselinin davacı ve Hasan Arat ve Şefik Kızı Baise adına paylı olarak tescil edildiğini, Baise’nin 1936 yılında öldüğünü, o tarihten bugüne kadar hiçbir mirasçısının ortaya çıkmadığını, İ. 4. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2001/498 esasta kayıtlı dava dosyasında Baise mirasçılarının İzale-i Şuyu davası açtıklarını, MK: nun 639/2 maddesi uyarınca Baise’ye ait 193/393 payın iptali ile vekil edeni adına tapuya tescilini talep etmiştir. Davalılar, murisleri Baise’ye ait 8/336 payın irsen ve intikal suretiyle 26.11.1963 tarihinde tapuya tescil edildiğini, kendileri adına 24.2.1997 tarihinde intikalin yapıldığını ve davanın reddini savunmuşlardır.

Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir. Hüküm, yasal süresi içerisinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Toplanan deliller ve tüm dosya içerisindE: 49 ada 12 parsel tarla niteliğiyle 141005 m2 olarak kadastrodan 4.1.1955 tarihinde Ragip oğlu Refik adına 2/7 paylı olarak tespit ve tescil edilmiştir. 26.11.1963 tarihinde İrsen intikal yoluyla Şefik Kızı Baise ve arkadaşları adına paylı olarak intikali yapılmıştır. Davacı Hasan Arat 2.5.1980 tarihinde pay satın almıştır. Bu yerde 2981/3290 sayılı yasa uygulaması yapılmış ve 31342 ada 2 parsel imar yoluyla 26.2.1987 tarihinde paylı olarak Hasan Arat ve Baise adına tespit ve tescil edilmiştir. Baise payı 24.2.1997 tarihinde İrsen intikal yoluyla Fatma Sur, Nejat Hakkı Sur ve Ayşe Melda Sur adlarına kayıt oluşmuştur. Beyanlar hanesinde “üzerindeki ev Hasan Arat’a aittir” yazılıdır.

Bu durumda, 49 ada 12 parsel: kadastro tespitinden sonra 1963 yılında intikal görmüştür. Daha sonra 1987 yılında imar uygulamasına tabi tutulmuştur. 1997 yılında Baise mirasçılarına intikal görmüştür. Davacı kadastral parselden 1980 yılında pay satın almıştır. Öyle ise MK: nun 639/2 maddesindeki koşullar davacı yararına gerçekleşmemiştir. Ayrıca, imar işlemi idari bir işlemdir. Taşınmazın öncesi tapulu ya da tapusuz olsun önemi yoktur. İdari işlem idari yargıda iptal edilmediği sürece geçerliliğini korumaktadır. Bu nedenle, imardan önceki gerçek hak sahipleri imar işlemiyle doğru ya da yanlış olarak belirlenmiş ve bu işlem kesinleşmiş ise iptal edilinceye kadar geçerli olacaktır.

Hal böyle olunca, yerel mahkemenin red kararı yukarıda açıklanan gerekçelerle sonucu bakımından doğrudur. Bu nedenle usul ve yasaya uygun olan mahkeme kararı ONANMALIDIR. Açıklanan gerekçelerle Sayın çoğunluğun bozma yönünde tecelli eden görüşüne katılamıyorum.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir