1. Anasayfa
  2. Yargıtay 7. Hukuk Dairesi

Yargıtay 7. Hukuk Dairesi E: 2004/754 K: 2004/1266 T: 5.4.2004


Mahkemece bir yerin mera olarak kabul edilebilmesi için taşınmazın yetkili idari merciler tarafından mera olarak tahsis edilmesi ya da taşınmazın öncesinin bilinmeyen bir zamandan beri geleneksel biçimde kamu malı niteliğinde mera olarak kullanıla gelmiş olmasına bağlıdır.

Taraflar arasında kadastro tespitinden doğan dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtay’ca incelenmesi davacı Hazine tarafından istenilmekle, temyiz isteminin süresinde olduğu anlaşılmakla dosya incelendi, dosyadaki belgeler okundu, tetkik hakiminin açıklamaları dinlendi gereği görüşüldü:

Kadastro sırasında 123 ada 303 parsel sayılı 4343.55 m2 yüzölçümündeki taşınmaz zilyetliğe dayanılarak davalı Adem Ö. adına tespit edilmiştir. Davacı taşınmazın orman tahdidi dışında, devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan mera olduğunu ve 1994 yılında meradan dozerle açıldığını ileri sürerek dava açmıştır. Mahkemece davanın reddine, taşınmazın tespit gibi tesciline karar verilmiş, hüküm davacı Hazine tarafından temyiz edilmiştir.

Mahkemece, dava konusu taşınmazın orman sayılan yerlerden ve kamu malı niteliğinde mera olmadığı, tespit gününde adına tescile karar verilen zilyet davalı taraf yararına 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14. maddesi hükmünde öngörülen kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği ile taşınmaz edinme koşullarının gerçekleştiği gerekçe gösterilerek hüküm kurulmuş ise de yapılan araştırma uygulama hüküm vermeye yeterli değildir.

Hükme dayanak yapılan keşifte dinlenen yerel bilirkişi sözleri olaylara dayanmayan saik ve sebebi belli olmayan soyut nitelikte dayanaktan yoksun gereksiz sözlerden ibarettir. Somut olayda tanık dinlenmemiş olmasının nedenleri de hüküm yerinde gösterilip tartışılmamıştır. Kaldı ki, davacı hazine taşınmazın orman tahdit sınırları dışında kaldığını öne sürerek dava açtığı halde mahkemece dava ekonomisine aykırı düşecek şekilde orman yönünden de araştırma ve inceleme yapılmış olması doğru görülmemiştir.

Davacı hazine, 28.3.2001 havale günlü dava dilekçesinde dava konusu taşınmazın orman tahdit sınırı dışında kaldığını, 1994 yılında davalı tarafından dozerle sürülerek taşınmaz üzerindeki bitki örtüsünün yok edilmek suretiyle özel mülke konu edilmek istendiğini, taşınmazın öncesinin mera olduğunu öne sürerek kendi adına tespit ve tescili istemi ile dava açmıştır. Dava konusu taşınmazın kesinleşen orman sınırlandırma harita ve tutanağının kapsamında kalmadığı, orman sayılan yerlerden olmadığı mahkemece toplanıp değerlendirilen delillerle belirlenmiştir. Esasen yanlar arasında bu konuda bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Uyuşmazlık dava konusu taşınmazın kamu malı niteliğinde mera olup olmadığı yönünde toplanmıştır.

Kural olarak mahkemece bir yerin mera olarak kabul edilebilmesi için taşınmazın yetkili idari merciler tarafından mera olarak tahsis edilmesi yada taşınmazın öncesinin bilinmeyen bir zamandan beri geleneksel biçimde kamu malı niteliğinde mera olarak kullanıla gelmiş olmasına bağlıdır. Mahkemece yöntemine aykırı şekilde dava konusu taşınmazın bulunduğu bölgede mera tahsisi yapılıp yapılmadığı Tapu Sicil Müdürlüğü’nden sorulmuştur. Kural olarak dava konusu taşınmazın bulunduğu bölgede mera tahsisi yapılıp yapılmadığı 4753 ve 5618 sayılı yasalar uyarınca Köy Hizmetleri İl Müdürlüğü’nden sorulup saptanması gerekir.

Yetkili idari merciler tarafından 4753 ve 5618 sayılı yasalar uyarınca taşınmazın bulunduğu bölgede mera tahsisi yapılmamış ise aynı doğrultudaki araştırma 4342 sayılı yasa uyarınca taşınmazın bulunduğu bölgede mera tahsisi yapılıp yapılmadığının mülki amirlikten sorulup saptanması zorunludur. Mahkemece bu doğrultuda bir araştırma yapılmamıştır. Kuşkusuz 4753 ve 5618 sayılı yasalar ile 4342 sayılı yasalar uyarınca taşınmazın bulunduğu bölgede mera tahsisi yapılmamış ise aynı doğrultudaki araştırma dava sonucunda yararı olmayan taşınmazın bulunduğu köye komşu köyler halkından seçilecek elverdiğince yaşlı yansız yerel bilirkişi ve tanıkların anlatımları ile uyuşmazlık çözümlenecektir. O halde sağlıklı bir sonuca varılabilmesi için dava konusu taşınmazın bulunduğu bölgede yetkili idari merciler tarafından 4753 ve 5618 sayılı yasalar uyarınca mera tahsisi yapılıp yapılmadığının Köy Hizmetleri İl Müdürlüğü’nden, 4342 sayılı yasa uyarınca mera tahsisi yapılıp yapılmadığı mülki amirlikten sorulup saptanmalı, yapılmış ve bu yönetimsel işlemler kesinleşmiş ise mera tahsis haritası ve eki belgeler getirtilmeli, bundan sonra yöreyi iyi bilen elverdiğince yaşlı, yansız, dava konusu taşınmazın bulunduğu köye komşu köyler halkından seçilecek yerel bilirkişi ve tanıklar ve uzman bilirkişi, tapu fen memuru ve uzman ziraatçi bilirkişi ve tutanak bilirkişilerinin tümü hazır olduğu halde dava konusu taşınmaz başında yeniden keşif yapılmalı, mera tahsisi yapılmış ise mera tahsis haritasının ölçeği ile kadastro paftasının ölçeği eşitlendikten sonra yerel bilirkişi yardımı, uzman bilirkişi fen memuru eliyle yerine her iki harita çakıştırılmak suretiyle uygulanmalı, uygulamada haritalarda tarif edilen belli poligon ve röper noktalar ile arz üzerindeki doğal yada yapay sınır yerlerinden yararlanılmalı, bu yolla dava konusu taşınmazın mera tahsis haritasının kapsamında kalıp kalmadığı duraksamaya meydan vermeyecek şekilde belirlenmeli, taşınmazın bulunduğu bölgede yetkili idari merciler tarafından mera tahsisi yapılmamış ise yerel bilirkişi ve tanıklardan dava konusu taşınmazın öncesinin bilinmeyen bir zamandan beri geleneksel biçimde mera olarak kullanılıp kullanılmadığı yolunda bilirkişi ve tanıklardan olaylara dayalı bilgi alınmalı, tespitte saptanan hukuksal olgu dikkate alınarak daha açık bir anlatımla, taşınmazın ham toprak niteliği ile hazine adına tespit edildiği göz önünde tutularak taşınmazın mera olup olmadığı yolunda tutanak bilirkişilerinden de ayrıntılı, gerekçeli, olaylara dayalı bilgiler alınmalı, yerel bilirkişi ve tanık sözleri ile tutanak bilirkişilerin beyanları çeliştiği takdirde tutanak bilirkişileri taşınmaz başında ayrı ayrı dinlenerek yerel bilirkişi ve tanıkların anlatımları ile tutanak bilirkişilerinin beyanları arasındaki çelişki giderilmeli, öte yandan uzman ziraatçi bilirkişi aracılığıyla taşınmaz bizzat mahkemece görülüp gözlenmeli, taşınmazın fiziksel yapısı meyil durumu, taş ve toprak unsurundan hangisinin galip olduğu ayrıntılı şekilde keşif tutanağına geçirilmeli, komşu taşınmazların toprak yapısı ile dava konusu taşınmazın toprak yapısı mukayese edilmeli, bu fiziksel olgular da keşif tutanağına geçirilmeli, dava konusu taşınmazlara komşu taşınmazların tespit tutanakları içeriğine göre tespitlerine bir kayıt ve belge esas alınmadığı dikkate alınarak tutanakları içeriğinde vurgulanan maddi ve hukuki olgularla yerel bilirkişi ve tanık sözleri denetlenmeli, davalı olup olmadıkları tespitlerinin kesinleşip kesinleşmediği incelenip, irdelenmeli, dava konusu taşınmazın kamu malı niteliğinde mera olmadığı sonucuna varıldığı takdirde yeterli biçimde zilyetlik araştırması yapılmalı, taşınmazın öncesinin kime ait olduğu, kimden kime kaldığı, zilyetliğin başlangıç günü, süresi, sürdürülüş biçimi hakkında yerel bilirkişi ve tanıklardan olaylara dayalı bilgi alınmalı, özellikle taşınmazın dozerle hangi tarihte bitki örtüsünün yok edildiği yerel bilirkişi ve tanıklardan sorulup saptanmalı, uzman bilirkişi fen memurundan keşfi izlemeye, bilirkişi sözlerini denetlemeye uzman ziraatçi bilirkişiden ise mahkemenin keşif tutanağına geçen gözlemini yansıtmaya elverişli ayrıntılı, gerekçeli rapor alınmalı, bundan sonra toplanan ve toplanacak tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir hüküm kurulmalıdır.

Sonuç: Mahkemece bu olgular göz ardı edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsiz, davacı hazinenin temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 5.4.2004 gününde oybirliği ile karar verildi.