1. Anasayfa
  2. Yargıtay 7. Hukuk Dairesi

Yargıtay 7. Hukuk Dairesi E: 2005/810 K: 2005/1069 T: 11.4.2005


Mahkemece bir yerin mera olarak kabul edilebilmesi için taşınmazın yetkili idari merciler tarafından mera olarak tahsis edilmiş olması ya da taşınmazın öncesinin bilinmeyen bir zamandan beri geleneksel biçimde kamu malı niteliğinde mera olarak kullanılmış olmasına bağlıdır.

Taraflar arasında kadastro tesbitinden doğan dava sonucunda verilen hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davalı hazine ile davacı Abdurrahim ve Hasan tarafından istenilmekle, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşılmakla, dosya incelendi, dosyadaki belgeler okundu, tetkik hakiminin açıklamaları dinlendi. Gereği görüşüldü:

Mahkemece, dava konusu 396 parsel sayılı taşınmazın tesbit gününden önce Asliye mahkemesine açılan ve görevsizlik kararı ile Kadastro Mahkemesine aktarılan davanın kapsamında kaldığı, taşınmazın uzman bilirkişi haritasında (A) harfi ile gösterilen 74.746 m2 yüzölçümündeki bölümü üzerinde adlarına tescile karar verilen zilyet davacı taraf yararına aktarılan davanın açıldığı günde 3402 Sayılı Kadastro Kanunun 14. maddesi hükmünde öngörülen kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği ile taşınmaz edinme koşullarının gerçekleştiği aynı haritada (B) harfi ile gösterilen 94.054 m2 yüzölçümündeki bölümü üzerinde ise davacı taraf yararına kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği ile taşınmaz edinme koşullarının gerçekleşmediği gerekçe gösterilerek hüküm kurulmuş ise de, yapılan araştırma, soruşturma ve uygulama hüküm vermeye yeterli değildir. Dava konusu 396 parsel sayılı taşınmazın batı ve güney sınırında eylemli biçimde mera niteliği ile sınırlandırılmak suretiyle tesbit edilen 401 ve 482 parsel taşınmazların bulunduğu dikkate alındığında mahkemece yöntemine uygun mera araştırması yapılması zorunludur. Ne var ki, bu doğrultuda yapılan araştırma, soruşturma yetersiz olduğu gibi yöntemine de uygun değildir. Kural olarak mahkemece bir yerin mera olarak kabul edilebilmesi için taşınmazın yetkili idari merciler tarafından mera olarak tahsis edilmiş olması yada taşınmazın öncesinin bilinmeyen bir zamandan beri geleneksel biçimde kamu malı niteliğinde mera olarak kullanılmış olmasına bağlıdır. Öte yandan yapılan zilyetlik araştırması da yetersizdir. O halde sağlıklı bir sonuca varılabilmesi için taşınmazın bulunduğu bölgede 4753 ve 5618 sayılı yasalar uyarınca mera tahsisinin yapılıp yapılmadığının Köy Hizmetleri İl Müdürlüğünden 4342 sayılı yasa uyarınca mera tahsisi yapılıp yapılmadığı mülki amirlikten sorulup saptanmalı, yapılmış ise mera tahsis haritası ve eki belgeler getirtilmeli, bundan sonra yöreyi iyi bilen elverdiğince yaşlı, dava sonucunda yararı olmayan taşınmazın bulunduğu köye komşu köy yada köyler halkından seçilecek elverdiğince yaşlı, yansız yerel ve uzman bilirkişi tarafların aynı yöntemle gösterecekleri tanıklar ve tesbit tutanağı bilirkişileri hazır olduğu halde taşınmaz başında yeniden keşif yapılmalı, mera tahsisi yapılmış ise tahsis haritasının ölçeği ile kadastro paftasının ölçeği eşitlenerek yerel bilirkişi yardımı uzman bilirkişi eliyle haritalar çakıştırılmak suretiyle yerine uygulanmalı, uygulamada haritalarda tarif edilen belli poligon ve röper noktalar ile arz üzerindeki doğal yada yapay sınır yerlerinden yararlanılmalı, bu yolla dava konusu taşınmazın mera tahsis haritasının kapsamında kalıp, kalmadığı duraksamasız belirlenmeli, mera tahsisi yapılmamış ise yerel bilirkişi ve tanıklardan dava konusu taşınmazın öncesinin geleneksel biçimde mera olarak kullanılıp kullanılmadığı yolunda olaylara dayalı bilgi alınmalı, komşu taşınmazların tesbit tutanakları ve dayanakları kayıtlarla yerel bilirkişi ve tanık sözleri denetlenmeli, taşınmazın kamu malı niteliğinde mera olmadığı, sonucuna varıldığı takdirde yeterli biçimde zilyetlik araştırması yapılmalı, taşınmazın öncesinin kime ait olduğu, kimden kime kaldığı, sürdürülen zilyetliğin başlangıç günü, süresi ve sürdürülüş biçimi hakkında yerel bilirkişi ve tanıklardan olaylara dayalı bilgi alınmalı, tutanak bilirkişileri de taşınmaz başında ayrı ayrı dinlenerek hükme dayanak yapılan keşifte dinlenen yerel bilirkişi ve tanık sözleri ile tutanak bilirkişilerinin beyanları arasındaki aykırılık giderilmeli, uzman bilirkişiden keşfi izlemeye bilirkişi sözlerini denetlemeye imkan verecek şekilde ayrıntılı gerekçeli rapor alınmalı, bundan sonra toplanan ve toplanacak tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir hüküm kurulmalıdır.

SONUÇ: Mahkemece bu olgular gözardı edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsiz, davalı hazine ile davacı Abdurrahim ve Hasan’ın temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 11.4.2005 gününde oybirliği ile karar

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir