1. Anasayfa
  2. Yargıtay Büyük Genel Kurul

Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulu E: 1969/3 K: 1969/5 T: 21.5.1969


Kadastro sınırlandırılması yapılırken kimin malı olduğu gösterilmeyen taşınmazın, sonradan kamulaştırıldığında, kamulaştırma parasının kime ait olacağı konusundaki davaları çözmeğe uyuşmazlığın ilişkin bulunduğu tutara göre asliye veya sulh hukuk mahkemeleri görevlidir.

Kadastro sınırlandırılması yapılırken herhangi bir nedenle kimin malı olduğu gösterilmemiş taşınmazların sonradan kamulaştırılması üzerine yer parasına hak ediş yönünden mülkiyetin kime ait olduğunun tespiti uyuşmazlıkların incelenmesinde asliye hukuk mahkemesinin görevli olduğu konusunda,  Yargıtay Yedinci Hukuk Dairesinin 10/7/1967 gün ve 2529/5155 ve 4/3/1968 gün ve 7843/1466 sayılı kararları ile kadastro mahkemesinin görevli olduğu konusundaki 27/11/1964 gün ve 7634/7111, 22/2/1965 gün ve 5/1034 sayılı kararları arasında düşünce aykırılığı bulunduğu ilgili vekilinin 11/11/1968 günlü yazısında ileri sürülmesi gerekli belgelerle dairesi yazısı eklenerek gönderilmesi üzerine, 1221 sayılı Yasa’nın 8 inci maddesi uyarınca toplanan İçtihadı Birleştirme Hukuk Bölümü Genel Kurulunda, kararlar arasında düşünce aykırılığı bulunduğu 25’e karşı 28 oyla kararlaştırıldıktan sonra işin esası incelendi ve gereği konuşulup tartışıldı:

Uyuşmazlık; 2613 sayılı Yasa uyarınca, kadastro sınırlandırılması yapılırken, herhangi bir nedenle kimin malı olduğu gösterilmiş olmayan taşınmazın sonradan kamulaştırılması sonunda, mülkiyetin ve kamulaştırma parasının kime ait olacağı konusundaki davaları çözümleme görevinin kadastro veya asliye mahkemesine ait olacağındadır. 2613 sayılı Yasa’nın 27 nci maddesinde, kadastro mahkemelerinin, (İlânda yazılı yerlerde taşınmaz mallara ilişkin kadastroyu ve yazımı ilgilendiren her türlü uyuşmazlıkları) çözümleyeceği esası benimsenmiştir. O halde, sorunun çözümlenmesi için her şeyden önce, kamulaştırılan ve kamulaştırma parasının kime ait olduğu çekişme konusu olan taşınmazın malikinin belli edilmesi görevinin (Kadastroyu ve yazımını ilgilendiren) bir uyuşmazlık olup olmadığı araştırılmalıdır.

Gerçekten, kadastro sınırlandırması, Medenî Yasa’nın 645 ve 910 uncu maddeleri ile tapu sicil tüzüğünün 4 üncü maddesinde belirtildiği üzere, taşınmaz mallar üzerindeki hakların durumlarını, sınırlarını, plan ve toprak üzerine konulan işaretlerle belli etmek için yapılır. Kadastro planiyle toprak üzerindeki mülkiyet ve diğer hakların kime ait olacağı belirli duruma girer. Taşınmazın toprak üzerindeki sınırı belirmiş, fakat, üzerindeki hak sahibi kişiler henüz belirmemiş iken, bir üçüncü kişi, kamu tüzel kişisi, Yasa’nın kendisine tanıdığı yetkiye uygun tek taraflı bir irade açıklanması ile malı kamulaştırılmıştır.

Usulünce tamamlanan kamulaştırma işlemi malikin iradesi aranmaksızın mülkiyeti kamulaştıran iradeye geçirir. Medeni Yasa’nın 633 üncü maddesi bu esası benimsemiştir. O halde, kamulaştırma işlemi, malik kim olursa olsun kural olarak ayın hakkını sona erdiren işlemlerdendir. 6830 sayılı Yasa’nın 17, 18 ve 19 uncu maddeleri taşınmazın mülkiyeti konusunda üçüncü kişiler arasındaki uyuşmazlıkların kamulaştırma işlemine etkisi olmayacağını açıklamıştır. Böylece kadastro sınırlandırmasının iki amacından biri, toprak ve plan üzerindeki sınırlarının belli edilmesi tamamlanmış ve ötekisi bu yer üzerindeki hak sahibi, malik, kamulaştırma işlemiyle belirmiş olmakla kadastro işlemi sona ermiş olur. Bunun dışında kalan kamulaştırma parasının kime ait olacağı sorunu, 2613 sayılı Yasa’nın 27 nci maddesinde öngörülen (Kadastroyu ve yazımını ilgilendiren) bir sorun olma niteliğini kaybeder. Sorun, iradenin mal varlığına giren taşınmaz karşılığında ödenmesi gereken değerin, paranın kime ödeneceğine ilişkin bulunduğundan bu nitelikteki uyuşmazlıkları usül hükümleri uyarınca görevli asliye ve sulh mahkemeleri çözümlemelidir.

Sonuç: 2613 sayılı Yasa uyarınca kadastro sınırlandırılması yapılırken herhangi bir nedenle kimin malı olduğu gösterilmiş olmayan taşınmazın, sonradan kamulaştırılması ile kamulaştırma parasının kime ait olacağı konusundaki davaları çözümlemeye uyuşmazlığın ilişkin bulunduğu tutara göre asliye veya sulh hukuk mahkemelerinin görevli olduğuna ilk toplantıda 21/5/1969 günü oybirliğiyle karar verildi.