1. Anasayfa
  2. Yargıtay Büyük Genel Kurul

Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu E: 1996/3 K: 1998/1 T: 17.4.1998


Belediyelerce yapılıp usulünce onaylanarak yürürlüğe konulan nazım imar planı kapsamındaki taşınmazlar, kamulaştırma hukuku yönünden arsa sayılabilir ise de, bu nitelendirmede; nazım imar planının ait olduğu idari birim (büyükşehir, il, ilçe, köy), belediye ve mücavir alan sınırları içindeki yerleşim ve nüfus yoğunluğu, ulaşım ve altyapı hizmetleri ve yerleşim merkezine olan mesafe ile taşınmazın plandaki konumu ve kullanım biçimi gibi unsurlar da gözönünde bulundurulabilir.

Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun 27.6.1996 gün ve 56/3 sayılı kararı üzerine 13 Mart 1998 tarihinde toplanan Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu, nazım imar planı içinde yer alan taşınmazların salt bu nedenle arsa sayılacağına dair Yargıtay 5. Hukuk Dairesi kararları ile böyle bir taşınmazın arsa olarak nitelendirilebilmesi için, taşınmazın fiilen meskun halde bulunan ve belediye hizmetlerinden faydalanmakta olan yerler arasında bulunması gerektiğine dair Yargıtay 18. Hukuk Dairesive Hukuk Genel Kurulu kararları arasında içtihat aykırılığının bulunduğu kabul edilmiştir.

Kamulaştırma Kanununun 11. maddesi, kamulaştırılan taşınmazların kıymet takdir esaslarını belirlerken arazilerde, taşınmaz veya kaynağın kamulaştırma tarihindeki mevki ve şartlarına göre ve olduğu gibi kullanılması halinde getireceği net gelirinin; arsalarda ise, kamulaştırma gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara ait değerlerin dikkate alınacağını hükme bağlamıştır.

Kamulaştırma Kanununda arsanın tanımı yapılmamış olduğundan arazi ile arsa arasındaki ayırım, Emlak Vergisi Kanunu’nun 12. maddesi, bu maddeye dayanılarak çıkarılan Bakanlar Kurulu kararı ve uygulamada belirlenen esaslara göre yapılmaktadır. Emlak Vergisi Kanununun 12. maddesi,”belediye sınırları içinde, belediyece parsellenmiş araziyi” arsa saymış parsellenmemiş araziden hangilerinin arsa sayılacağını bu konuda çıkarılacak Bakanlar Kurulu Kararına bırakmıştır.

Bakanlar Kurulu bu konuda en son çıkarılan 28.2.1983 gün ve 83/6122 sayılı kararında, emlak vergisi yönünden parsellenmemiş araziden hangisinin arsa sayılacağını belirlemiş olup, kamulaştırma bedel arttırımına ilişkin davalarda bu konudaki ilkelerin bazıları Yargıtay’ca benimsenerek uygulanmıştır. Uygulamada tevhidi içtihat konusu ve sınırları bakımından bu genelgede sözü edilen imar planı, İmar Kanununda öngörülen “nazım imar planı” ve “uygulama imar planı” ayırım yapılarak ele alınmış, uygulama imar planında yer alan taşınmazlar, anılan Kanuna göre tabi bulundukları işlemler itibari ile arsa olarak değerlendirilmiş iken, nazım imar planı konusundaki taşınmazlaryönünden uygulamada sözü edilen aykırı görüşler doğmuştur.

Yargıtay 18. Hukuk Dairesive Hukuk Genel Kurulu bu taşınmazların ayrıca meskun ve belediye hizmetlerinden yararlanan yerler arasında bulunması şartını ararken Yargıtay 5. Hukuk Dairesi böyle bir şarta yer vermemiş bu taşınmazları salt bu nedenle (nazım imar planı içinde olduğu için) arsa saymıştır.

İlk oturumda bu ayırım dikkate alınarak yapılan müzakereler sonunda yapılan oylamada her iki görüş yeterli çoğunluğu bulamamış, her iki görüşün de arsa – tarım arazisi ayırımında tatmin edici bir çözümü ifade etmediği düşüncesinden hareketle,

İkinci oturumda, birinci oturumdaki görüşmelerden çıkan sonuç göz önünde bulundurularak Beşinci ve Onsekizinci Hukuk Dairelerinin uygulamalarını dikkate almakla beraber, her iki Dairenin arsa değerlendirmesi konusundaki görüşlerine esneklik getiren bir öneri Genel Kurula sunulmuştur. Genel Kurul bu öneriyi, Yargıtay Kanununun 45. maddesinin son fıkrası hükmü kapsamında değerlendirmiştir. Bu öneri dikkate alınarak yapılan müzakerelerde; Belediyelere ait usulüne uygun olarak onaylanıp yürürlüğe konulan nazım imar planı kapsamındaki taşınmazların arsa sayılabileceği ancak nazım imar planlarının çok geniş alanları içine alabilecek tarzda da düzenlenebildiği ve özellikle beldeler için yapılan nazım imar planlarının beldenin idari sınırlarının tamamını içine alabildiği, yerleşim yerlerine ve belediyece hizmet getirilen bölgelerin çok uzağında bulunan ve bölgedeki yerleşim yerinin genişliği ve nüfus artışı ile nüfus yoğunluğuna göre yakın zamanda iskana açılması mümkün olmayan yerlerin de nazım imar planı sınırları içine dahil edildiği ve yerleşim yerlerinden uzakta olan bir kısım taşınmazların da sırf kamulaştırmayı sağlamak amacıyla plan kapsamında gösterilebildiği gözetilerek belirtilen durumlarda taşınmaz, belediye nazım imar planı içinde olsa dahi arsa olarak kabul edilemeyeceği görüşü benimsenmiştir.

Varılan bu genel sonuç doğrultusunda, tevhidi içtihat yönünden nazım imar planından yalnız belediyelerce yapılanlarının dikkate alınması, nazım imar planında yer alan taşınmazların arsa olarak nitelendirilmelerinde yalnız bu durumlarının değil, ait oldukları belediyelerin yerleşim ve nüfus yoğunluğunun, ulaşım ve alt yapı hizmetlerinden yararlanma olanak ve olasılıklarının yerleşim merkezlerine uzaklıklarının, nazım imar planı içindeki konumları ve kullanım biçimleri, planlanan kapsamda ve süre içinde yerleşim alanlarına dönüşme olasılıklarının da göz önünde bulundurulacağı öngörülmüştür.

Buna göre, belediye nazım imar planında yer alan bir taşınmaz arsa sayılabilecek ise de, onun arsa olarak nitelendirilip buna göre değerlendirilmesine esas olmak üzere, nazım imar planının ait olduğu belediyenin yerleşim alanının devamında, uzantısında yer alması alt yapı hizmetlerine henüz kavuşmamış olsa bile, istendiğinde imara açılabilecek ve bunlardan yararlanabilecek konumda, belediyenin nüfus ve yapılaşma yoğunluğundaki artış itibariyle uygulama imar planının düzenlenebileceği aşamaya gelinmiş olması gibi hususlarının da araştırılıp göz önünde bulundurulacağı öngörülmekte, buna karşılık taşınmaz belediye nazım imar planı içinde olmasına rağmen bu plandaki konumu itibariyle iskanının yasaklanmış bulunması, nazım imar planının ait olduğu beldenin nüfusu, gelişmesi, yapılanma yoğunluğu ve taşınmazın yerleşim merkezine uzaklığı gibi nedenlerle uygulama imar planı hazırlanmasının yakın bir olasılık olmadığı ve daha önce planda yer almadığı halde, yürürlükteki mevzuat gereği kamulaştırılabilmesi amacıyla ve hemen kamulaştırma kararından önce nazım planı düzenlenmiş veya mevcut nazım plan kapsamına alınmış olması gibi haller de arsa değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulacaktır.

SONUÇ: “Belediyelerce yapılıp usulünce onaylanarak yürürlüğe konulan nazım imar planı kapsamındaki taşınmazlar, kamulaştırma hukuku yönünden arsa sayılabilir ise de, bu nitelendirmede; nazım imar planının ait olduğu idari birim (büyükşehir, il, ilçe, köy), belediye ve mücavir alan sınırları içindeki yerleşim ve nüfus yoğunluğu, ulaşım ve altyapı hizmetleri ve yerleşim merkezine olan mesafe ile taşınmazın plandaki konumu ve kullanım biçimi gibi unsurlar da göz önünde bulundurulabilir” biçiminde birinci toplantıda yeterli çoğunluk sağlanamadığından, 17.4.1998 gününde yapılan ikinci toplantıda üçte ikiyi aşan çoğunlukla karar verilmiştir.

1996/3-1998/1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı

KARŞIOY GEREKÇESİ

Kamulaştırma hukuku uygulamasında, hangi koşulları taşıyan taşınmazların arsa sayılması gerektiği, içtihadı birleştirmenin konusunu oluşturmaktadır. 1982 tarihli Anayasanın 46. maddesinin 1. fıkrası devlet ve kamu tüzel kişiliklerinin, kamu yararının gerektirdiği hallerde karşılıklarını ödeyerek özel mülkiyette bulunan taşınmazları kamulaştıracağı veya üzerinde irtifak hakkı kurabileceği hükmünü taşımaktadır.

Aynı maddenin 2. fıkrası kamulaştırma bedelini hesaplama tarz ve usullerini belirlemek amacı ile çıkartılacak yasada;

  1. a) Vergi beyanının,
  2. b) Kamulaştırma tarihindeki resmi makamlarca yapılmış kıymet takdirlerinin,
  3. c) Taşınmaz malların birim fiyatları ve yapı maliyet hesaplarının,
  4. d) Diğer objektif ölçülerin,

dikkate alınacağı öngörülmüştür.

İşte Anayasanın 46/2 maddesinde belirtilen amaca uygun olarak çıkartılan özel kamulaştırma yasası 8.11.1983 günlü Resmi Gazetede yayınlanarak aynı gün yürürlüğe girmiştir.

Sözü edilen yasanın “Kıymet takdiri esasları” başlığını taşıyan 11. maddesi hükmüne görE:

(…….)

  1. d) Varsa vergi beyanı,
  2. e) Kamulaştırma tarihindeki resmi makamlarca yapılmış kıymet takdiri,
  3. f) Arazilerde; taşınmazmal veya kaynağın kamulaştırma tarihindeki mevki ve şartlarına göre olduğu gibi kullanılması halinde getireceği net geliri,
  4. g) Arsalarda; Kamulaştırma gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre satış değeri,
  5. i) Bedelin tesbitinde etkili olacak diğer objektif ölçüler,

Esas tutularak kamulaştırmanın idari ve yargı evresinde kamulaştırma bedeli takdir edilecektir.

Kamulaştırma yasasında, arazi ve arsa niteliğini taşıyan taşınmazların kamulaştırma karşılığının takdirinde ayrı yöntemler belirlendiği halde, arazi ve arsa tanımına yer verilmemiştir. Meydan Laruse Ansiklobedisinde “arsa; Bina yapılacak boş yer” biçiminde tanımlanmıştır. Yüksek Yargıtay, Kamulaştırma hukuku uygulaması bakımından hangi taşınmazların arsa sayılması gerektiği sorununu, yürürlükte bulunan diğer yasalardaki arsa tanımlarından hareketle çözmeye çalışmış ve bu konuda çıkartılan içtihatlar Yüksek Hukuk Genel Kurulu ile Beşinci ve Onsekizinci Hukuk Daireleri tarafından 1993 yılına kadar kararlılıkla uygulanmıştır. O tarihten sonra Yargıtay 5. Hukuk Dairesi başka bir koşul aramadan salt Nazım İmar planı içinde kalan taşınmazları (bu planın belediye yada valilik tarafından yapılmasını ayırmadan) arsa kabul etmesi üzerine içtihat aykırılığı doğmuştur.

(İçtihadı Birleştirmeye konu olan Yargıtay 5. Hukuk Dairesi nin 19.4.1993 gün 1253/7653 sayılı 30.1.1995 gün 22191/1662 sayılı, 6.2.1995 gün 1601/2139 sayılı, 17.1.1995 gün 21502/264 sayılı kararları)

1319 sayılı Emlak Vergi Yasasının 12/2 maddesinde “Belediye sınırları içinde belediyece parsellenmiş arazi arsa sayılır” tanımından sonra, -aynı maddenin 3.fıkrasında- “Belediye sınırları içinde veya dışında bulunan parsellenmemiş araziden hangilerinin bu kanuna göre arsa sayılacağı Bakanlar Kurulu Kararı ile belli edilir” denmiştir.

Bakanlar Kurulunun bu yasa hükmüne uygun olarak son çıkardığı 28.2.1983 gün ve 6122 sayılı kararının 1. maddesinde yasanın arsa tarifine ilişkin hükmü imar mevzuatından alıntılar yapılarak daha geniş tanımlanmıştır.

1319 sayılı Emlak Vergi Yasasının 12/2 maddesinde söz edilen “Belediyece parsellenmiş arazi” sözcüğü ile amaçlanan o taşınmazın 3194 sayılı İmar Yasasının 5. maddesinde tanımı yapılan “uygulamalı imar planı” içine alınmış olmasıdır. Uygulama imar planı içine alınan taşınmaz imar yasası hükümlerine göre kullanım biçimi ile üzerine yapılacak inşaatın her türlü niteliği (inşaat alanının ne olacağı, resmi yada özel bina olarak kaç kat yapılacağı, bitişik cadde yada sokakların genişliğinin ne kadar olacağı gibi…) belirlenmektedir. İşte bu tür taşınmazlar için sahipleri tarafından arazi vergisine göre daha yüksek olan arsa vergisi ödenmektedir. Belediyece parsellenmiş (uygulamalı imar planı içine alınmış) taşınmazların kamulaştırılması halinde vergi hukukunda olduğu gibi arsa niteliği gözönünde bulundurularak değer takdiri yapılmaktadır. Bu konuda içtihat aykırılığı bulunmamaktadır.

1319 sayılı Emlak Vergi Yasasının 12/3 maddesine göre çıkartılan Bakanlar Kurulu Kararnamesinin 1/a maddesinde “Belediye ve mücavir alan sınırları içinde imar planı ile iskan sahası olarak ayrılmış yerlerde bulunan parsellenmemiş arazilerin zirai faaliyetde kullanılmaması koşulu ile arsa sayılacağı” kararlaştırılarak bu niteliği taşıyan taşınmazlarda da, yine arsalara göre belirlenen değer üzerinden vergi alınacağı, 1/b maddesinde “imar planı ile iskan sahası olarak ayrılmamış olmakla beraber fiilen meskun halde bulunan ve belediye hizmetlerinden faydalanmakta olan yerler arasında kalan arazilerin de zirai faaliyetde kullanılmaması halinde” arsa vergisine tabi olacağı hükmü getirilmiştir.

Bakanlar Kurulu kararnamesinin 1. maddesinin a ve b bentlerinde sözü edilen “imar planı” sözcüğü 3194 sayılı İmar Yasasının 5. maddesinde tanımlanan “Nazım imar planı” anlamında kullanılmıştır. Çünkü nazım imar planlarında ileriye yönelik olarak arazi parçalarının genel kullanış biçimleri, başlıca bölge tipleri, bölgelerin gelecekteki nüfus yoğunlukları, çeşitli yerleşme alanlarının gelişme ve büyüklükleri gibi hususlar gösterilmektedir.

Kararnamenin 1/a ve b maddesinde nitelikleri gösterilen taşınmazların zirai faaliyetde kullanılması halinde arsa sayılamayacağı, dolayısıyla arsa vergisine değil arazi vergisine tabi olacağı hükmü bulunmaktaysa da, Yargıtay’ın yıllardan beri kararlılıkla uyguladığı içtihatlarına göre, kararnamenin 1/a ve b bendlerindeki diğer koşulları taşıyan taşınmazların zirai faaliyetde kullanıp kullanılmadığına bakılmaksızın kamulaştırma hukuku uygulamasında “arsa” sayılmaktadır. Bu konuda içtihat aykırılığı bulunmamaktadır.

Bakanlar Kurulu kararnamesinin 1/a maddesinde nazım imar planı ile iskan sahası olarak ayrılmış yerlerde bulunan parsellenmemiş araziler vergi hukuku yönünden arsa sayıldığı gibi, kamulaştırma hukuku yönünden de arsa olarak kabul edilmesi gerekir. Çünkü nazım imar planında iskan sahası olarak ayrılan taşınmazlar geleceğe yönelik de olsa önemli bir değer kazanmış, yani rant getirmiştir. Aslında kararnamenin 1/a bendinde nitelikleri sayılan taşınmazlar eldeki içtihadı birleştirmenin konusu da değildir.

İçtihat aykırılğı, kararnamenin 1/b maddesinde nitelikleri sayılan taşınmazlar yönündedir. Yüksek Hukuk Genel Kurulu ile OnYargıtay 8. Hukuk Dairesi, vergi hukukunda olduğu gibi taşınmazların kamulaştırma hukuku uygulanmasından da arsa sayılabilmesi için kararnamenin 1/b maddesinde yazılı tüm koşulları (zirai faaliyetde kullanılma yada kullanılmama koşulu hariç) taşıması gerektiği görüşünde olduğu halde, Yargıtay 5. Hukuk Dairesi , taşınmazın hangi amaçla nazım imar planı içine alınmış olması, fiilen meskun bulunması ve belediye hizmetlerinden yararlanması koşullarını aramadan, sadece nazım imar planı içinde olmasını yeterli görmektedir.

Kararnamenin 1/b maddesinde sözü edilen nazım imar planı ile iskan sahası olarak ayrılmamış (tarımsal niteliği korunacak alan, özel mahsul alanı, heyelan bölgesi olduğu için yapılaşma yasağı olarak ayrılan alan, ağaçlandırılacak alan, günü birlik piknik alanı, baraj gölü su toplama havzası olarak belirlenen alan gibi..) taşınmazlar salt nazım imar planı içine alınmış olmakla her hanggi bir değer kazanmamaktadır. Başka bir anlatımla, bu tür taşınmazların sadece nazım imar planı içine alınmış olmaları önceki durumlarında ve değerlerinde değişiklik yapmamakta, sahibine her hangi bir rant getirmemektedir. Bu nedenle sadece nazım imar planı içine alınan ve bu planda iskan sahası olarak ayrılmayan taşınmazlar vergi hukuku yönünden arsa sayılmadığı gibi kamulaştırma hukuku yönünden de arsa olarak değerlendirilmesi düşünülemez. Ancak bu tür taşınmazlar fiilen meskun halde bulunuyor ve belediye hizmetlerindenyararlanan yerler arasında kalıyorsa, vergi hukuku yönünden arsa sayıldığı gibi kamulaştırma hukuku yönünden de arsa sayılması gerekir. Çünkü bu koşullar o taşınmaza önemli bir değer kazandırmaktadır.

Kamulaştırma Yasasında, arsa nitelendirilmesi konusunda Emlak Vergi Yasasındaki arsa tanımının gözönünde bulundurulacağına ilişkin bir hüküm yoksa da, kamulaştırma bedelinin vergi beyan değeri ile yakın ilişkisi vardır. Yıllarca bu ilişki gözönünde bulundurularak uygulama yapılmıştır. Bunun içindirki, emlak vergisi mevzuatındaki arsa tanımı kamulaştırma mevzuatında da nazara alınması gerekir. 1956 yılında 6830 sayılı eski kamulaştırma yasası çıkartılırken geçici komisyon raporunda “bu konuda objektif unsurun vergi bildirgesinde yazılı miktar alacağı, ancak memleketimizde bu konuda verilen bildirimlerim gerçeğe aykırı ve yetersizliğine” değinilmiştir.

22 Eylül 1971 gün 1488 sayılı Yasa ile 1961 Anayasasının 38. maddesinin 2. fıkrası değiştirilerek “ödencek karşılık, taşınmazın tamamının kamulaştırılması halinde o malın malikinin yasada gösterilecek usul ve şekle uygun olarak bildireceği vergi değerini, kısmen kamulaştırmalarda da vergi değerinin, kamulaştırılan kısma düşen değerini aşamaz” hükmü getirilmiştir. Bu hüküm Anayasa mahkemesinin 12.10.1976 gün 38/46 sayılı kararı ile iptal edilinceye kadar uygulanmıştır.

1319 sayılı Emlak Vergi Yasasına 21.1.1982 gün ve 2587 sayılı Yasa ile eklenen geçici 2. maddesi ile “Kamulaştırma karşılıklarının kamulaştırma tarihinden önce bildirilen ve emlak vergisine esas olan son vergi beyan değerini geçemez” hükmü getirilmiş ise de daha sonra 2942 sayılı Yasanın 40. maddesi ile yürürlükten kaldırılmış, Anayasanın 46/2 ve 2942 sayılı Yasanın 11/d maddesine diğer unsurların yanında “vergi beyanının” da değer biçme ögelerinden biri olarak gözönünde bulundurulmasına dair hüküm konmuştur. Bu nedenle vergi hukuku uygulamasında arsa olarak değerlendirilen taşınmazların kamulaştırma hukuku yönünden de arsa olarak değerlendirilmesi gerektiği sonucu ortaya çıkmaktadır. Bu durum “her nimetin bir külfeti, yada her külfetin bir nimeti vardır.” özdeyişindeki düşünce ile Anayasa ve yasaya konulmuştur. Yıllarca ve halen arazi niteliği ile vergisi ödenen taşınmazın kamulaştırılması halinde değerinin arsa olarak belirlenmesi, yada arsa niteliği ile vergisi ödenen taşınmazın arazi olarak değerlendirilmesi Anayasa ve yasa koyucunun iradesine uygun olduğu düşünülemez.

Hemen şunu da belirtelimki; bildirilen vergi beyan değeri ve resmi makamlarca yapılmış kıymet takdirleri kamulaştırılan taşınmazın gerçek değeri olduğu, Anayasa ve kamulaştırma yasasınca kabul edilmemiştir. Bilirkişiler bu değerler üzerinde durup tartışacak, yasanın 11. maddesinde yazılı diğer öğeleride nazara alarak vergi beyan değeri yada resmi makamlarca yapılmış kıymet takdirlerinin altında yada üstünde kamulaştırma karşılığını hesaplayacaklardır.

Yüksek Kurulun sayın çoğunluğu, belediyelerce yapılan nazım imar planı içindeki taşınmazların arsa sayılabileceğini kabul etmekle bir taraftan 5. Hukuk Dairesinin görüşünü benimsemiş, diğer taraftan yerleşim ve nüfus yoğunluğu, ulaşım ve alt yapı hizmetleri ile plandaki konumu gibi koşulların da gözönünde bulundurulabileceğini belirterek Hukuk Genel Kurul kararlarındaki görüşe uymuş, böylece sorunu deyim yerinde ise karmaşık, içinden çıkılmaz hale getirmiştir. Şöyleki; bilirkişi heyeti (İçtihatı Birleştirme Kararında “diğer unsurların gözönünde bulundurulabileceği” kabul edilmiştir. Bu emredici bir kural değildir, karşı kavramından “gerektiğinde diğer unsurların gözönünde bulundurulmayacağı” anlamıda çıkar. Öyle ise taşınmaz belediye tarafından yapılan nazım imar planı içindedir ve arsa olarak, değerlendiriyoruz, diğer koşulları aramaya gerek yoktur) biçiminde 5.Hukuk dairesince benimsenen görüş gibi, yada bunun aksi olarak (içtihadı birleştirme kararında, belediyelerce yapılan nazım imar planı içinde kalan taşınmazların arsa sayılabileceği de, sayılmayabileceği de kabul edilmiştir. Taşınmaz nazım imar planı içinde ise de biz şu nedenlerle bu taşınmazı arsa olarak kabul etmiyoruz) veya (içtihadı birleştirme kararında, belediyelerce yapılan nazım imar planı içinde kalan taşınmazlar ancak nüfus yoğunluğu (meskun olma), ulaşım ve alt yapı hizmetlerinde (belediye hizmetlerinden) faydalanması halinde arsa sayılabilir, taşınmaz bu nitelikleri taşıyor öyle ise arsadır.) Hukuk Genel Kurulunun benimsediği görüş gibi, yada (taşınmaz nazım imar planı içindedir ancak bu yerde nüfus yoğunluğu azdır, ulaşımı iyi değildir, alt yapı hizmetlerinin tümünden faydalanmıyor, yerleşim yerine uzaktır, planda tarımsal niteliği korunacak alan olarak gösterilmiştir. Bu nitelikleri ile arsa sayılamaz.) biçiminde görüş açıklayarak raporlar vereceklerdir.

Yüksek kurulda yapılan görüşmeler sırasında taşınmaz maliklerinin mağdur edilmemesi bakımından esnek bir uygulamaya yer verilmesi için böyle bir görüşün benimsenmesi gerektiği ifade edilmişse de, gerek Anayasanın 46/2 maddesi, gerekse Kamulaştırma Yasasının 11/1 madde ile “bedelin tesbitinde etkili olacak diğer objektif ölçülerin” gözönünde bulundurulacağı hükmüne göre, kamulaştırılan taşınmaza yasa ve kararname hükümlerine göre arsa sayılma olanağı bulunmadığı için arazi niteliği ile hesaplanacak değerden “diğer objektif ölçüler” gözönünde bulundurularak belli oranda artırma yapılarak, yada arsa niteliği ile bulunacak değerden, belli oranda azaltma yapılarak Anayasa ve Yasanın öngörüdüğü gerçek kamulaştırma karşılığı belirlenecektir. Aslında bu güne kadarki uygulamalarda bu doğrultadadır.

Yüksek Kurulun sayın çoğunluğu tarafından kabul edilen Metin, kesin, net ve yorumdan uzak bir görüşü yansıtmamaktadır. Muhtemeldirki, uygulamadaki çelişkiler nedeniyle aynı konu bir süre sonra Yüksek Kurulun önüne tekrar gelecektir. Bu durumda yargıya güven ilkesini sarsar.

2797 sayılı Yargıtay Yasasının 16. maddesinin son fıkrasında “Yargıtay Büyük Genel Kurulunun kararlarının kesin olduğu 45. maddesinin 5. fıkrasına “İçtihadı Birleştirme Kararları benzer hukuki konularda Yargıtay Genel Kurullarını, dairelerini ve adliye mahkemelerini bağlayacağı” yönünden hükümler taşıdığından, İçtihadı Birleştirme Kararları uygulanacağı konular bakımından yasa kuvvetindedir. Şu farklaki; Yasalar, T: B.M.M. kararları ve İçtihatlarla yorumlanabilir. İçtihadı Birleştirme Kararları Yasaların yorumu olduğundan başka bir kurum tarafından da yorumlanamaz.

Bu nedenlerle belediye ve mücavir alan sınırları içinde bulunupta Nazım İmar planı ile iskan sahası olarak ayrılmamış olan taşınmazlar vergi hukuku uygulamasında olduğu gibi, kamulaştırma hukuku uygulamasında da arsa sayılabilmesi için Bakanlar Kurulunun 28.2.1983 gün 6122 sayılı kararnamesinin 1/b bendinde sayılan “fiilen meskun halde bulunma ve belediye hizmetlerinden faydalanmakta olan yerler arasında olma” koşullarını da taşıması gerektiğinden içtihat aykırılığının Hukuk Genel Kurulu kararları doğrultusunda birleştirilmesi düşüncesindeyim.

Açıklanan nedenlerle Yüksek Kurulun sayın çoğunluğunun görüşüne katılmıyorum.

Ali ÖZÇELİK Hukuk Dairesi Üyesi

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir