1. Anasayfa
  2. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E: 2019/695 K: 2022/909 T: 14.6.2022


Kural olarak tapudan üçüncü şahsa pay devreden arsa sahibinin bu devrin yüklenicinin talimatı ile yapıldığını aynı derecede delillerle ispat etmesi zorunlu olup, davalı arsa sahibinin yazılı belge niteliğinde olan resmî senedin aksini, başka bir ifadeyle davacının isteği üzerine satış yaptığına dair savunmasını yüklenici ile bağımsız bölümü satın alan üçüncü kişiler arasında yapılan alacağın temliki niteliğindeki belge ile, satın alan üçüncü kişilerin bunu doğrulayan beyanı ile, üçüncü kişiler tarafından satış bedelinin yükleniciye ödendiğine dair banka kaydı, havale ya da resmî belge ile kanıtlaması mümkündür.

1. Taraflar arasındaki “alacak ve tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Samsun 1. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi: 4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili ile davalı arasında 29.12.2011 tarihinde noterde düzenlenen taşınmaz satış vaadi ve kat karşılığı inşaat sözleşmesine göre müvekkiline verilmesi kararlaştırılan bağımsız bölümlerden bodrum kat bir nolu mesken, zemin kat iki nolu mesken ile dördüncü kat altı nolu meskenin haklı bir sebep olmaksızın müvekkilinin onayı alınmadan dava dışı üçüncü şahıslara satılarak tapuda tescil edildiğini, dava konusu taşınmazla ilgili 28.09.2012 tarihinde sözleşmeye uygun şekilde ruhsat alındığını, sözleşmenin varlığını sürdürdüğünü ve inşaatın devamına ilişkin imkânsızlık bulunmadığını, davalı arsa sahibinin sözleşmenin ifasına haksız olarak engel olduğunu ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla dava değeri 7.500TL üzerinden gerçekleştirilen inşaat imalat bedeli, müspet zarar ve kâr kaybının yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

5. Davacı vekili 05.05.2015 harç tarihli ıslah dilekçesinde; inşaat imalat bedelini 81.095TL+11.000TL olmak üzere toplam 92.095TL, müspet zarar (proje ve harç) bedelini 49.446,53TL, kâr kaybı bedelini de 60.821,25TL olmak üzere toplam 134.041,53TL üzerinden davasını ıslah etmiş; 14.05.2015 tarihli duruşmada; inşaat imalat bedeli olarak 81.095TL, müspet zarar olarak duvar yapım ücretiyle beraber 60.446,53TL olmak üzere toplam 134.041,53TL talep ettiğini, bunun dışındaki kâr kaybı talebini geri aldığını belirterek fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmuştur.

Davalı Cevabı: 6. Davalı asıl, dava dilekçesinin tebliği üzerine cevap dilekçesi sunmamış, 29.01.2015 tarihli duruşmada alınan beyanında; dava konusu yerleri davacının talebi üzerine sattığını, parasını kendisinin almadığını ifade etmiş, 21.04.2015 havale tarihli dilekçesinde de; davacının, 29.12.2011 tarihli kat karşılığı inşaat sözleşmesine göre inşaatı tamamlamadığını, sözleşmede yükleniciye düşen dairelerin inşaatın hangi aşamasında satışına izin verileceğinin belirtilmediğini, davacının ilk talebi üzerine tapu takrirlerinin onun istediği kişiye verildiğini, satış bedellerinin de davacı tarafından alındığını, davacının sözleşme şartlarını ifa etmeyerek kendisini zarara uğrattığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

7. Davalı asıl davacı tarafından sunulan ıslah dilekçesine karşı 21.04.2015 tarihli duruşmada verdiği cevabında; ıslah dilekçesini kabul etmediğini belirterek bir, iki ve üç nolu dairelerin davacının rızasıyla satıldığını, parasını da davacının aldığını savunmuş; davalı vekili ise 16.06.2015 tarihli duruşmada alınan beyanında; müvekkilinin arsayı teslim ederek edimini yerine getirdiğini, ancak davacının yüklendiği edimi süresi içinde yerine getirmediğini ve müvekkilinden talepte bulunmaya hakkı olmadığını belirterek koşulları oluşmayan davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesi Kararı: 8. Samsun 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 16.06.2015 tarihli ve 2013/568 E., 2015/405 K. sayılı kararı ile; inşaatçı bilirkişilerin raporlarında özellikle 03.03.2015 havale tarihli ikinci ek bilirkişi raporunda dava konusu binanın %25’inin tamamlandığı, %75’inin tamamlanmadığı, dava tarihi itibariyle binanın tamamlanan kısımlarının 81.095TL, perde beton bedelinin 11.000TL, inşaat için muhtelif projelerin 49.446,53TL hesaplandığı, neticede dava tarihi itibariyle imalat, proje ve harç bedeli toplamının 141.541,53TL olduğunun belirtildiği, davacı yüklenicinin davalı arsa sahibine gönderdiği ve 22.08.2013 tarihinde tebliğ edilen 19.08.2013 tarihli ihtarname ve tüm dosya kapsamından sözleşmenin ifasına davalı tarafça haksız olarak engel olunduğu gerekçesiyle davanın kabulüne, dava ve ıslah dilekçesi de dikkate alınarak davacının talebine göre 92.095TL inşaat imalat bedeli, 49.446,53TL müspet zarar olmak üzere toplam 141.541,53TL’nin dava dilekçesinde belirtilen 7.500TL’sinin dava tarihinden, geriye kalan 134.041,53TL’sinin de ıslah harcının yatırıldığı 05.05.2015 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, davacı vekili 14.05.2015 tarihli duruşmada kâr kaybı talebini geri aldığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı: 9. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

10. Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesinin 11.06.2018 tarihli ve 2015/8514 E., 2018/3612 K. sayılı kararı ile; “…Dava, imalat bedeli ile menfi ve müspet zararın tahsiline ilişkin olup, açılan bu dava ile tarafların fesih konusunda iradelerinin birleştiği ve sözleşmenin geriye etkili olarak feshedildiğinin kabulü gerekir. Sözleşme taraflarından kimin, hangi bedeli talep edebileceği kusur durumuna bağlı olduğundan mahkemece öncelikle kusur durumunun tespiti gerekmektedir. Davalı arsa sahibinin kusurlu olması halinde, davacı yüklenici menfi ve müspet zararını talep edebilecek, davacı yüklenicinin kusurlu olması halinde ise ancak, sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre davalı arsa sahibinin faydalandığı oranda menfi zararını isteyebilecektir. Bu durumun kabulü halinde ise davalının savunduğu gibi şayet taşınmazlar yükenici adına 3. kişilere satılmış ve bedeli yüklenici tarafından alınmış ise bu bedelin de menfi zarardan düşmesi gerekmektedir. Mahkemece, yukarıda anılan ilkeler çerçevesinde, tarafların kusur durumu tespit edilip, taşınmazların 3. kişilere yüklenici adına mı yoksa davalı kendi adına mı sattığı araştırılıp sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamıştır…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı: 11. Samsun 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 15.11.2018 tarihli ve 2018/487 E., 2018/572 K. sayılı kararı ile; zararın meydana gelmesinde davalının kusurlu olduğu, yanlardan hangisinin ne kadar kusurlu olduğunu objektif olarak ölçmeye elverişli bir araç ve yöntem bulunmadığı, her zaman ve her hâlde değerlendirmenin subjektif olacağı, yerinde tanıkları dinleyen, mahallinde keşfi icra eden ve bizzat davanın taraflarının beyanını alarak toplanan tüm delillerle oluşan kanı ve ulaşılan sonuca göre verilen kararın oluşa uygun olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi: 12. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

13. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; taraflar arasında noterde düzenlenen 29.12.2011 tarihli düzenleme şeklinde gayrimenkul satış vaadi ve kat karşılığı inşaat sözleşmesi gereğince davacı yüklenici tarafından imalat bedelinin tahsili ve davalının sözleşmeye aykırı davrandığı ileri sürülerek uğranılan zararların tazmini istemiyle açılan eldeki davada; mahkemece sözleşmenin ifasına davalı tarafça haksız olarak engel olunduğu ve zararın meydana gelmesinde davalının kusurlu olduğu sonucuna varılmasında yeterli araştırma ve incelemenin yapılıp yapılmadığı, tarafların kusur durumunun belirlenmesinin ve davalı arsa sahibinin taşınmazları üçüncü kişilere davacı adına mı yoksa kendisi adına mı sattığının tespit edilmesinin gerekli olup olmadığı, taraflardan hangisinin ne kadar kusurlu olduğunun objektif olarak belirlenmesinin mümkün olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

14. Bilindiği üzere dava konusu edilen bir hakkın ve buna karşı yapılan savunmanın dayandığı vakıaların (olguların) veya hukuksal durumun varlığı ya da yokluğu hakkında hâkimde kanaat uyandırmak için girişilen inandırma eylemine “ispat” denir. İspat faaliyeti aynı zamanda yargılama sürecinde taraflar açısından yargısal bir temel hak olarak da görünüm kazanır. Anayasal dayanağı da olan ispat hakkını taraflar 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 189/1. maddesi gereğince kanunda belirtilen süre ve usule uygun olarak kullanırlar.

15. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 187/1. maddesine göre ispatın konusunu tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek çekişmeli vakıalar oluşturur ve bu vakıaların ispatı için delil gösterilir. Sadece taraflarca ileri sürülen ve dayanılan vakıalar, ispatın konusunu oluşturur. İspatı gerekli ve önemli olan vakıalar, hâkimin vereceği kararı etkileyen ve hâkimin karar verirken dikkate alması gereken vakıalardır.

16. Kural olarak hâkim, taraflar arasında uyuşmazlık konusu olan vakıaların gerçekleşip gerçekleşmediğini kendiliğinden araştıramaz. Belli bir olayın gerçekleşip gerçekleşmediğini, tarafların ispat etmesi gerekir. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) ‘‘İspat yükü’’ başlıklı 6. maddesi uyarınca, “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” Aynı yöndeki düzenleme HMK’nın 190. maddesinin birinci fıkrasında, “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukukî sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir” şeklinde ifade edilmiştir. Buna göre ispat yükü, ispatı gereken vakıalara dayanan tarafa ait olup, herkes iddiasını ispatlamakla mükelleftir.

17. İspat için başvurulan araçları (vasıtaları) ifade eden deliller, “kesin deliller” ve “takdiri deliller” olmak üzere iki grupta toplanmaktadır. Kesin deliller başka bir ifadeyle kanuni deliller hâkimi bağlayıcı nitelikte olduğundan, hâkimin bu delilleri takdir yetkisi bulunmamaktadır. Kesin delillerden biri ile ispat edilen vakıanın doğruluğunun kabulü zorunludur. Takdiri deliller ise hâkimi bağlamaz, hâkim bu delilleri serbestçe tayin ve takdir eder, değerlendirir ve kararını buna göre verir. Nitekim aynı ilkelere Hukuk Genel Kurulunun 08.04.2021 tarihli ve 2017/15-425 E., 2021/440 K. sayılı kararında da değinilmiştir.

18. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 200/1. maddesi; bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukukî işlemlerin yapıldıkları zamanki miktar veya değerleri ikibinbeşyüz Türk Lirasını geçtiği takdirde senetle kanıtlanması gereğine işaret etmiştir.

19. Yazılı delille (senetle) ispatı gereken hususlar, istisnalar dışında takdiri delillerle ve bu kapsamda tanık delili ile ispatlanamaz ise de, bu hususların senet dışındaki yemin, ikrar ve ticari defterler gibi diğer kesin delillerle kanıtlanması mümkündür. Senetle ispat zorunluluğu bulunan hâllerde tanık dinlenebilmesi için HMK’nın 200/2. maddesine göre karşı tarafın tanık dinlenmesine açıkça muvafakat etmesi, HMK 202. maddesinde düzenlenen delil başlangıcının olması ya da HMK 203. maddesinde sayılan istisnalardan birinin bulunması gerekir.

20. Usul Hukukumuzda “senede karşı senetle ispat zorunluluğu” ilkesi kabul edilmiştir. HMK’nın 201. maddesindeki;

“Senede bağlı her çeşit iddiaya karşı ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukuki işlemler ikibinbeşyüz Türk Lirasından az bir miktara ait olsa bile tanıkla ispat olunamaz.”

Hükmü ile senedi hükümden düşürecek veya değerini azaltacak her türlü iddia ve savunmanın, senetle ispat parasal sınırı altında olsa dahi ancak senetle (kesin delil) ispat edilebileceği düzenlenmiştir.

21. Öte yandan uyuşmazlığın çözümü için eser sözleşmesinin bir türü olan “kat karşılığı inşaat sözleşmesi” diğer bir ifadeyle “arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi” ile ilgili açıklama yapmakta fayda vardır.

22. Kat karşılığı inşaat sözleşmesi; bir yönüyle arsa sahibinin koşullar gerçekleştiğinde sahibi olduğu taşınmazın mülkiyetinin bir kısmını yükleniciye devretmesini öngörürken, diğer yönüyle de, yüklenicinin yapacağı inşaat bakımından arsa sahibine karşı yükümlülüklerini gösteren, tapulu taşınmazın mülkiyetinin bir kısmının devrine ilişkin vaadi ve eser sözleşmesini içeren, iki tipli-karma bir sözleşmedir. Başka bir anlatımla yüklenici yönünden inşaat yapma yükümlülüğünü, arsa sahibi yönünden ise tapuda pay intikal ettirme yükümlülüğünü içeren kat karşılığı inşaat sözleşmesi, hem inşaat yapma hem de satış vaadi sözleşmesini bünyesinde birleştiren özel bir sözleşme türüdür.

23. Kat karşılığı inşaat sözleşmesinin konusu, arsa sahibinin maliki olduğu arsa üzerine yapılacak bina inşaatıdır. Yüklenici, finansmanını sağlayarak, lüzumunda sanat, beceri ve emek sarfıyla bir bina (inşaat) meydana getirmeyi üstlenirken, arsa sahibi de buna karşılık arsa payı devri suretiyle bir bedel ödemeyi borçlanmaktadır. Bu sözleşmede ücret (bedel) arsa sahibi tarafından ayın olarak ödenmektedir.

24. Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 706. maddesi, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 237. maddesi, 2644 sayılı Tapu Kanunu’nun 26. maddesi ve 1512 sayılı Noterlik Kanunu’nun 60/3. ve 89. maddelerinde yapılan düzenlemeler uyarınca tapulu taşınmazlarda mülkiyetin devrini öngören sözleşmelerin geçerli olmaları için resmî şekilde yapılmaları zorunlu olup; kat karşılığı inşaat sözleşmeleri, arsa sahibi yönünden taşınmaz mülkiyetinin ileride yükleniciye devrine ilişkin bir yükümlülüğü (mülkiyetin nakline yönelik vaadi) içerdiğinden, bu tür sözleşmelerin noterde re’sen düzenleme şeklinde yapılmaları geçerlilik koşuludur. Emredici kural gereği, resmî şekle uyulmadan yapılan sözleşmeler geçersizdir. İstisnaî olarak edimler karşılıklı biçimde tümüyle veya önemli oranda yerine getirilmiş ise veya arsa payının yükleniciye devredilmesi hâlinde şekil eksikliği ileri sürülemeyecektir.

25. Arsa payı karşılığı inşaat yapım sözleşmesi, tapulu taşınmazın veya tapulu taşınmaz payının devrini içermesi nedeniyle tek taraflı irade beyanıyla feshedilemez; taraf iradelerinin fesih konusunda uyuşması gerekir veya mahkeme kararı ile fesih mümkündür. Taraf iradeleri fesih konusunda uyuşmamış ise, mutlaka hâkim kararı gereklidir.

26. Tüm bu maddî ve hukukî olgular ışığında somut olay değerlendirildiğinde; taraflar arasında geçerlilik şekline uygun olarak Samsun 2. Noterliğince düzenlenen 29.12.2011 tarihli ve 33646 yevmiye nolu kat karşılığı inşaat sözleşmesinde davacı yüklenicinin her katta bir bağımsız bölüm bulunmak üzere bodrum kat ve zemin kat dahil toplam altı katlı ve altı bağımsız bölümden oluşan bir bina yapacağı, ikinci kat dört numaralı bağımsız bölümün davalı arsa sahibine, diğer bağımsız bölümlerin de yükleniciye ait olacağı; inşaatın ruhsat tarihinden itibaren on sekiz ay içinde anahtar teslim bitirileceği kararlaştırılmıştır.

27. Sözleşmede tapu devrinin ne zaman yapılacağına ilişkin bir hüküm bulunmamaktadır. Bu konuda hüküm bulunmayan hâllerde tapu devrinin inşaatın bitiminde yapılacağı kabul edilmektedir. Ancak kat karşılığı inşaat sözleşmesinin özelliği arsa sahibinin bedel ödemeden inşaat yaptırması, yüklenicinin ise kendisine isabet eden bağımsız bölümleri satarak sermaye temin edip inşaata devam etme imkânına kavuşması olduğundan, devir yetkisinde, inşaatın fizikî durumuna göre kabul edilebilecek seviyede ise genel eksikliklerinin karşılanabilmesine yetecek kadar bağımsız bölümlerin teminat olarak bırakılması, yükleniciye düşen diğer bağımsız bölümlerin tapu kayıtlarının da yüklenici adına tescil edilmesi gerekir.

28. Eldeki davada yüklenici, 29.12.2011 tarihli kat karşılığı inşaat sözleşmesine göre kendisine verilmesi gereken bodrum kat bir nolu, zemin kat iki nolu ve dördüncü kat altı nolu bağımsız bölümün davalı arsa sahibi tarafından haklı bir sebep olmaksızın, kendisinin bilgisi dışında ve onayı alınmadan dava dışı üçüncü şahıslara satılarak tapuda tescil edildiğini, davalının sözleşmenin ifasına haksız olarak engel olduğunu ileri sürerek inşaat imalat bedelinin tahsilini ve uğradığı zararların tazminini istemiş; davalı arsa sahibi ise, dava konusu taşınmazları yüklenicinin isteği üzerine sattığını, kendisinin hiçbir kusuru bulunmadığını, aksine davacının sözleşmeye göre inşaatı tamamlamadığını, edimlerini ifa etmeyen yüklenicinin kendisini zarara uğrattığını savunmuştur. Açılan bu dava ile taraf iradeleri sözleşmenin feshi konusunda uyuşmuş ve fesih bakımından her iki tarafın iradesi birleşmiştir.

29. Davacı yüklenici tarafından inşaata ait ilk yapı ruhsatı 30.12.2011 tarihinde, yenileme yapı ruhsatı da 28.09.2012 tarihinde alınmıştır. Sözleşme gereğince inşaatın ruhsattan itibaren on sekiz aylık sürenin sonu olan 30.06.2013 tarihinde bitirilmesi gerekmektedir. Mahkemece mahallinde 13.06.2014 tarihinde yapılan keşif sonucu inşaat mühendisi bilirkişi heyetinden alınan 05.07.2014 tarihli raporda, inşaatın %25’inin tamamlandığı, kalan %75’lik kısmın ise bitirilmediği belirtilmiştir. Bu hâlde, davacı yüklenicinin sözleşmede kararlaştırılan süre dolmasına rağmen inşaatı bitirmediği, kendisine isabet eden bağımsız bölümleri iyiniyet ve hakkaniyet kurallarına göre devredilecek aşamaya getirmediği görülmektedir.

30. Bununla birlikte mahkemece sözleşmenin ifasına davalı tarafça haksız olarak engel olunduğu, zararın meydana gelmesinde davalının kusurlu olduğu, kusur durumunu objektif olarak ölçmeye elverişli bir araç ve yöntem bulunmadığı gerekçesiyle sonuca varılmasında yeterli araştırma ve incelemenin yapıldığından söz edilemez. Şöyle ki; davacı yüklenici, sözleşmeye göre kendisine ait bağımsız bölümlerin talebi olmaksızın davalı arsa sahibi tarafından tapuda üçüncü kişilere devredildiğini ve bundan dolayı zarara uğradığını ileri sürmüştür. Gerçekten de dosyada bulunan tapu kayıtlarından dava konusu taşınmazların davalı arsa sahibi tarafından dava dışı üçüncü kişilere resmî satış senedi ile satıldığı anlaşılmaktadır.

31. Yargıtayın istikrar kazanmış içtihat ve uygulamalarına göre kural olarak tapudan üçüncü şahsa pay devreden arsa sahibinin bu devrin yüklenicinin talimatı ile yapıldığını aynı derecede delillerle ispat etmesi zorunlu olup, davalı arsa sahibinin yazılı belge niteliğinde olan resmî senedin aksini, başka bir ifadeyle davacının isteği üzerine satış yaptığına dair savunmasını davacı yüklenici ile bağımsız bölümü satın alan üçüncü kişiler arasında yapılan alacağın temliki niteliğindeki belge ile, satın alan üçüncü kişilerin bunu doğrulayan beyanı ile, üçüncü kişiler tarafından satış bedelinin yükleniciye ödendiğine dair banka kaydı, havale ya da resmî belge ile kanıtlaması mümkündür. Ne var ki; mahkemece açıklanan bu ispat vasıtaları gözetilerek taraflardan hangisinin kusurlu olduğu denetime elverişli şekilde tespit edilmemiştir.

32. Netice itibariyle mahkemece; tarafların kusur durumunun belirlenmesi ve davalı arsa sahibinin dava konusu bağımsız bölümleri dava dışı üçüncü kişilere kimin adına sattığının tespit edilmesi için tarafların tüm delilleri değerlendirilip, bağımsız bölümü satın alan üçüncü kişiler ile yapılan alacağın temliki niteliğindeki belgelerin, taraflara ait banka hesap kayıtlarının, havale ya da resmî belgelerin incelenmesi suretiyle hasıl olacak sonuca göre davacının ıslah talebi de dikkate alınarak karar verilmelidir.

33. Hâl böyle olunca; direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda açıklanan genişletilmiş gerekçe ve nedenlerle bozulması gerekmiştir.

34. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ: Açıklanan nedenlerle; 

Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda belirtilen genişletilmiş gerekçe ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı, 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 14.06.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir