1. Anasayfa
  2. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E: 2002/8-161 K: 2002/301 T:10.4.2002


Borçlar Kanununun 133/2. maddesine göre alacaklı, borçluya karşı mahkemede veya hakem önünde dava açarak ya da karşılık bir iddia ileri sürerek alacağını dermeyan ettiği takdirde zamanaşımı kesilir.

Taraflar arasındaki “tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; E: Asliye Hukuk Mahkemesi’nce davanın reddine dair verilen 15.11.2000 gün ve 140 E: 426 K: sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 8. Hukuk Dairesi’nin 10.4.2001 gün ve 2001/835 E: 2844 K: sayılı ilamıyla; (…Davacı, tespit harici bırakılan bir kıt’a taşınmazın zilyetlik nedeniyle adına tesciline karar verilmesini istemiştir. Davalı Hazine davanın reddini savunmuş, mahkemece davanın reddine karar verilmesi üzerine hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Mahkemece dava daha önce açılıp, süre yönünden reddedilen dava ile devam etmekte olan Sulh Ceza Mahkemesindeki davanın niza oluşturduğu gerekçesi ile reddedilmiştir. Öncelikle Sulh ceza mahkemesinde devam eden ve henüz davacı aleyhine bir hüküm doğurmamış ve kesinleşmemiş olan dava, MK: nun 639/1. maddesinde belirtilen niza anlamına gelmez. Nizadan kasıt; yargı kararıyla kesinleşen ve davacı aleyhine durum yaratan karardır. Asliye hukuk mahkemesinin redle sonuçlanan 1997/1 E: sayılı davasına gelincE: Buradaki tescil davası, tespit harici kalma tarihinden itibaren 20 yılın geçmemiş olması nedeniyle süre açısından reddedilmiştir. Bu red hükmüne rağmen davacının taşınmazdaki fiili zilyetliği sürmüştür. Mahkemece davacının zilyetliğini sona erdiren bir hüküm kurulmadığına ve böyle bir hükmün infazı da söz konusu olmadığına göre, verilen bu hüküm de, Yasanın aradığı anlamda niza sayılamaz. Bu açılardan mahkemenin ret gerekçesi yerinde bulunmamaktadır. Ne var ki; yapılan araştırma ve inceleme hüküm vermeye yeterli bulunmamaktadır. Taşınmazın niteliği konusunda gerek bu dosyada gerek davacı delili olan 1997/1 Esas sayılı dosyada yapılan araştırma yetersizdir. Öncelikle, ziraat yüksek mühendisi veya mühendisi seviyesinde bir uzman bilirkişi aracılığı ile taşınmazın niteliğinin incelenmesi toprağın yapısı, ne zamandır tarımsal amaçla kullanıldığı, bitişik taşınmazlarla ve doğusunda kalan tespit harici bırakılan taşınmazla olan ilişkisi ve bu taşınmazla bitki örtülerinin karşılaştırılmasının yapılması gerekir. Taşınmazın tespit edilecek niteliğinin zilyetlikle kazanmaya uygun olması ve diğer koşullarının da oluştuğunun tespiti halinde, taşınmaz davacı ve miras ortaklarına babasından intikal ettiğine göre babasına ait veraset ilamı getirilmeli, davacının bağımsız 20 yılı bulan zilyetliğinin bulunmaması halinde babası ve diğer miras ortakları için de 3402 sayılı Yasanın 14. maddesindeki sınırlandırmalar bakımından senetsizden zilyetlik yoluyla elde ettikleri taşınmazların bulunup bulunmadığı hususunun Tapu ve Kadastro Müdürlükleri ile Hukuk Mahkemeleri Yazı işleri Müdürlüklerinden sorulması, MK: nun 639/4. maddesi gereği gerekli ilanların yapılması, bundan sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir. Eksik inceleme ve araştırma ile hüküm verilmiş olması isabetsizdir. …) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, kadastro çalışmaları sırasında tespit dışı bırakılan taşınmazın zilyetlik hukuksal nedenine dayanılarak tescili isteğine ilişkindir.

Hazine temsilcisi davanın reddini istemiştir.

Dava konusu taşınmaz hakkında davacı, Hazineyi ve Köy Muhtarlığını hasım göstermek suretiyle MK: nun 639/1. maddesi uyarınca 1997/1 E: 1999/204 Karar sayılı dosyayla dava açmış; Hazine cevap dilekçesinde (… dava konusu taşınmaz 3402 sayılı Yasanın 16. maddesi ve MK: nun 641. maddesinde belirtilen kamu mallarından olup, bu gibi yerler Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunmaktadır. Bu yerler özel mülkiyete konu olamayacağı gibi zilyetlikle de iktisabı mümkün değildir. M.K: 639. maddesinde açıklanan şartlar davacı yararına gerçekleşmemiştir. …) demek suretiyle taşınmazın kazandırıcı zamanaşımı nedeniyle edinilmesinin mümkün olmadığını ileri sürerek davaya karşı koymuştur. Nitekim davalının savunması yerel mahkemece haklı bulunarak süre yönünden dava reddedilip, kesinleşmiştir. Bu durumda davacının zilyetliği çekişmeli duruma gelmiş ve zilyetlik süresi kesilmiştir. Hemen belirtilmelidir ki, somut olayın meydana geldiği tarihte yürürlükte olan yasal düzenlemeye göre zilyetliğin çekişmeli hale gelmesi için mutlaka karşı tarafın dava açması şart değildir. Önemli olan, taşınmazın mülkiyetinin kime ait olduğu ve zilyetliğin çekişmeli duruma gelmesidir.

MK: nun 640. maddesi hükmüne göre, olağanüstü kazandırıcı zamanaşımı süresinin hesabında, kesilme ve durdurulmasında alacak zamanaşımının hükümlerinin uygulanacağı öngörülmüştür.

Bazı olaylar gerçekleştikleri ana kadar işleyen zamanaşımını etkisiz bırakırlar. Öyle ki, bu dosyaların gerçekleştikleri tarihten itibaren yeni bir zamanaşımı süresi işlemeye başlayacaktır. İşte böyle hallerde zamanaşımının durmasından değil, kesilmesinden söz açılır. Durma ile kesilme arasındaki hüküm farkı şu noktada görülür; zamanaşımı kesildiği takdirde daha önce işlemiş olan süre silinmiş, yeniden bir süre işlemeğe başlamış olur. Durma ise evvelce işlemiş zamanaşımı hükmüne hiçbir etki yapmaz.

B.K: 133/2. maddesine göre alacaklı, borçluya karşı mahkemede veya hakem önünde dava açarak ya da karşılık bir iddia ileri sürerek alacağını dermeyan ettiği takdirde zamanaşımı kesilir. Dava konusu olayda da Hazinenin karşı koyması, anılan maddedeki def’i anlamındadır.

B.K: 135. maddesinde ise zamanaşımının kesilmesi (kat edilmiş olması) halinde yeni bir müddetin işlemesi gerektiği hükme bağlanmıştır.

Somut olayda, yukarda değinilen mahkeme kararından sonra; Hazinenin def’isi ile kesilen olağanüstü kazandırıcı zamanaşımı süresi yeniden işlemeğe başlamış, henüz dolmamıştır. Açıklanan nedenlerle yerel mahkemece davanın reddi yönünde kurulan hüküm doğrudur. Karar onanmalıdır.

Sonuç: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, 10.4.2002 gününde oyçokluğu ile karar verildi.