1. Anasayfa
  2. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E: 2002/1-19 K: 2002/97 T. 27.2.2002


Kesinleşen orman kadastrosu sınırları içinde kalan her türlü kayıt ve belgeler ile mahkeme ilamları hukuki değerlerini yitirirler.

Taraflar arasındaki “tapu iptali ve tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Yalova Asliye Hukuk Mahkemesi’nce davanın kabulüne dair verilen 3.5.2000 gün ve 1999/1193 E-2000/435 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay Birinci Hukuk Dairesi’nin 23.10.2000 gün ve 2000/10995-12731 sayılı ilamiyle; (…Dava, 6831 sayılı Yasanın 2/B maddesi uyarınca hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan yerin; davalı adına olan kaydının iptali ve hazine üzerine tesciline ilişkindir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.

Bilindiği üzere; Ormanlar hakkında Cumhuriyet döneminde ilk olarak kapsamlı düzenleme getiren ve 1.6.1937 tarihinde yürürlüğe giren 3116 sayılı Orman Kanunun 1. maddesinde ormanın tarifi yapılmakla beraber orman sayılmayan yerler teker teker belirtilmediğinden makilikler orman sayılmış, o dönemde yapılan sınırlamalarda da maki alanları orman sınırları içerisine alınmıştır. Bu durum 5653 sayılı Kanunun yürürlük tarihine kadar devam etmiştir. 24.3.1950 tarihinde kabul edilerek 3.4.1950 tarihinde yürürlüğe giren 3116 sayılı Orman Kanunun bazı maddelerinin değiştirilmesine ve bu kanuna bazı maddeler eklenmesine dair söz konusu kanunun birinci maddesinin birinci fıkrasında orman yeniden tanımlanmış, orman sayılmayan yerler ayrı ayrı açıklanmış (e) fıkrasında makiliklerin orman sayılmadığı açıkça belirtilmiş bu fıkranın son bendinde ise 43. maddeye yollamada bulunularak hangi makiliklerin orman olduğu hükme bağlanmıştır. Adı geçen kanun uyarınca “makilik ve orman sahalarının birleştiği yerlerde orman sınırlarının tesbitine ait yönetmelik” çıkarılmış, oluşturulan orman tahdit komisyonları ve maki komisyonları aracılığı ile ormanlar ile artık orman sayılmayan maki alanlarının sınırları tesbit edilmiştir. Böylece daha önce orman niteliği ile hazine adına tapuya bağlanan maki alanları yasa gereğince nitelik değiştirerek orman olmaktan çıkmış ve hazinenin özel mülkü haline gelmiş, tapuya bağlanmamış yerler ise Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan taşınmaz durumuna dönüşmüştür. 8.9.1956 tarihinde yürürlüğe giren ve halende yürürlükte bulunan 6831 sayılı Orman Kanunun 1/J maddesinde belirtilen ayrıcalıklar dışında makiliklerin ve fundalıkların orman sayılmadığı hükmü tekrarlanmıştır. Yukarıda değinilen yönetmelik ve bu yönetmelik uyarınca oluşturulan komisyonların ve yaptıkları işlemlerin yasal dayanaklarının bulunup bulunmadığı, geçerli olup olmadıkları yönünden içtihatlar arasında ortaya çıkan uyuşmazlıklar; 22.3.1996 tarih, 1993/5 Esas, 1996/1 Karar sayılı Yargıtay içtihatları Birleştirme Kararı ile giderilmiş; komisyonların ve yaptıkları işlemlerin yasal ve geçerli olduğu hükme bağlanmıştır. Bunun yanısıra, anılan kararda (…Orman sınırlandırması kapsamında iken, komisyonlar tarafından makilik alan olarak belirlenen taşınmazlar hakkında özel, kanunlar uyarınca oluşturulan tapulara değer verilmesi gerekeceği…) vurgulanmıştır. Öte yandan, orman olmayan bir yer hakkında orman dışına çıkarma işlemi yapılamayacağı kuşkusuzdur. Bu itibarla daha önce ilgili komisyonlarca makilik olarak belirlenen ve orman sayılmayan taşınmazlar için sonraki tarihlerde gerçekleştirilen orman dışına çıkarma işlemleri geçersiz olup, bunlara hukuki sonuç izafe edilemez. Hemen belirtilmelidir ki; 22.3.1996 tarih, 5/1 sayılı Yargıtay içtihatları Birleştirme Kararında, “özel kanunlar gereğince oluşturulan tapulara değer verileceğine” değinilmesi; yaklaşık bir asır evvel sahih (doğru) esasa dayanılarak oluşturulan tapuların gözardı edileceği ve eski tarihli tapu kayıtlarına değer verilemeyeceği sonucunu ortaya çıkarmaz. Diğer bir deyişle, eski tarihli tapu kayıtlarına değer verilmesi, 22.3.1996 tarih, 5/1 sayılı Kararın genişletilmesi anlamına gelmez. Aksine çok eski tarihlerde tapu kaydına bağlanan mülkiyet haklarının korunması, anılan karara uyum sağlar ve hakların kaybolmasını önler. Esasen, içtihat aykırılığı, konusuna hasren incelenip, giderilmiş; eski kayıtlar ve haklarda bu incelemenin bünyesine alınmamış ve tartışılmamıştır.

Hal böyle olunca, çekişmeli taşınmazın bulunduğu yere ve yöreye ilişkin maki komisyonlarınca yapılan tefrik işlemlerine dair evrak ve haritalar ile 377 kadastral parsel tespitine esas alınan Teşrini evvel 1328 tarih ve 93 nolu tapu kayıtlarının ilk tesislerinden itibaren tüm tedavüllerinin ilgili mercilerinden dosyaya getirtilmesi; ondan sonra yöreyi iyi bilen yerel bilirkişiler ile konunun uzmanı olan harita ve tapu fen memuru sıfatını taşıyan uzman bilirkişiler kurulu aracılığıyla keşif ve uygulama yapılması; uygulamada taraflara tanık dinletme olanağının tanınması; yerel bilirkişilerin ve tanıkların tapu uygulamasına yönelik açıklamalarının komşu kayıt ve belgelerle denetlenmesi; uzman bilirkişi kuruluna uygulamayı yansıtan ve infazı sağlamada yeterli içerik taşıyan ölçekli kroki düzenlettirilmesi; soruşturmanın eksiksiz biçimde tamamlanmasından ve yukarıda değinilen ilkelere göre değerlendirme yapılmasından sonra bir hüküm kurulması gerekirken yazılı olduğu üzere karar verilmesi isabetsizdir…) gerekçesiyle bozularak dosya yerinde geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir. Dava ve temyiz konusu Yalova Çınarcık – Kocadere Köyü 1216 ve 1217 numaralı parseller ve etrafının 1 numaralı orman tahdit komisyonu tarafından 3116 sayılı Yasa hükümlerine göre 1945 yılında yapılan ve 23.6.1949 tarihinde üç ay süre ile ilan edilerek kesinleşen Devlet ormanı sınırları içinde iken daha sonra 1950 yılında 5653 sayılı Yasa uyarınca makiye ayrıldığı, Orman Genel Müdürlüğü’nün 16.1.1960 gün 235 sayılı tamimi ve İstanbul Orman Başmüdürlüğü’nün 8.9.1962 gün 7787 sayılı emriyle “funda ve makilik yerlerin yeniden tetkiki” konusunda kurulan komisyon tarafından düzenlenen 24.12.1962 tarihli MAKİ TEFRİK raporunun (D) bendinde aynen:

D- Orman Durumu: a) Ağaç nevileri: Bu ormanlar uzun senelerden beri usulsüz müdahaleler netice tamamı ile orman vasfını ve hususiyetlerini kaybetmiş kesafeti bozuk, parçalanmış kümecikler ve kümeler halindeki meşe bozuk baltalıkları şeklindedir. Boyları 2-2,5 metre, kesafet 0,3 – 0,4 arasında, yaşları 20-25 arasında değişir. Çakal Ormanı: Ekseriyeti kızılağaç olup az miktarda münferit vaziyette dişbudakta mevcuttur. Kurubayır Ormanı: Kısmen korunmuş vaziyette olup iyi bir baltalık vasfındadır. Odacı Bayırı Ormanı: Bozu baltalık meşe ormanıdır. Katırcı Bayırı Ormanı: Meşe bozuk baltalık ormanıdır, b) İdare Şekli:

Bozuk baltalık halindedir. Bu sahaların hali hazır durumları nazarı dikkate alınarak muhafazası ve ıslah edilmesi lazım gelir.

E- Arazinin Ne Maksatla Kullanılacağı: 16.1.1960 gün ve 235 sayılı Tamime ekli olarak Orman Genel Müdürlüğünün Funda ve Makilik sahaların tesbit ve tefriklerine ait talimatnamenin 5 ve 6 ncı maddelerinin (A., B., C., D.) fıkraları gereğince muhafaza karakteri taşıdıklarından orman olarak kalması icap eder.” biçiminde açıklama yapıldıktan sonra, “…altı parça halinde toplam (192.4) hektar büyüklüğündeki sahaların yeniden incelenmesinde … talimatnamenin 6. maddesine göre mezkur sahalar yer yer satıh ve oyuntu erezyonlarının başladığı ve devam ettiği görülmüştür. Çakal Ormanının Aşağı Kocadere ile ilgili kısımlarının ağaç nevileri kızılağaç ve münferit dışbudaktır. Mezkur orman parçaları ağaç nevi itibariyle tetkikinde… evsafı bozuk basit meşe baltalığı ormanlarının açılan tarlalarda iyice bozulduğu müşahede edilmiştir. Son maki talimatnamesinin 5-6. maddelerine göre toprak muhafaza karakteri taşıması 6831 sayılı Yasanın 1/j bendi kapsamına girmemesi nedeniyle orman rejimi dışına çıkartılmayarak, … mezkur orman sahalarının tashihen orman olarak mütalaa edilmesinin) uygun olduğu konusunda işlem yapılıp İstanbul Orman Başmüdürlüğü’nce “Toprak Tevzi Komisyonlarınca tevzie tabi tutulduğu anlaşılan yerlerin durumunda değişiklik ve ıslahat yapılmasına imkan bulunmadığı kaydı ile 2.1.1963 tarihinde, “İNCELENDİ ve ONANDI” şerhinin verildiği.

Diğer taraftan, 1963 yılında Yalova – Kocadere Köyü Çakal Ormanı mevkinde 377 parsel sayılı, 3160 m2 yüzölçümündeki taşınmaza T.Evvel 1328 tarih 93 numaralı tapu kaydı uygulanarak kişiler adına yapılan tapulama tesbiti itirazsız kesinleşerek 6.2.1964 tarihinde tapuya tescil, daha sonra ifraz edilerek dava konusu 1216 ve 1217 numaralı parsellerin oluştuğu,

Yine Kocadere Köyü sınırları içinde bulunan Devlet ormanlarında 19 numaralı Orman Kadastro Komisyonunca 6831 sayılı Yasanın 1744 sayılı Yasa ile değişik 2. maddesi hükmünce yapılan uygulamaya kişiler ve İstanbul işletme Müdürlüğünün itirazı üzerine kesinleşmediği, daha sonra 3373 sayılı Yasanın yürürlüğü döneminde 23.9.1988 tarihli işe başlama ve 24.10.1988 tarihli işi bitirme tutanağı ile “Kocadere Köyü sınırları içinde bulunan 3116 sayılı Yasaya göre sınıflaması ve 1744 sayılı Yasa hükmünce 2. madde uygulaması, çalışması yapılan ormanlarla, henüz sınırlaması yapılmamış ormanların kadastrosunu ve 2/B madde uygulamasını yapmak üzere “görevlendirilen” 24 numaralı Komisyon tarafından aplikasyon ve 2/B madde uygulaması yapıldığı ve dava konusu taşınmazların bulunduğu bölgeye XXIII poligon numarası verilerek Hazine adına orman rejimi dışına çıkartılıp, sonuçlarının 16.10.1989 tarihinde ilan edilmesi üzerine, işleme karşı yetkili Bursa Orman Bölge Müdürlüğünce yapılan itirazda ret edilerek 1989 tarihli 27 numaralı sonuçlandırma tutanağı düzenlendiği, süresinde dava açılmamakla işlemin kesinleştiği, bundan sonra dava konusu parsellerin tapu kayıtlarına, “6831 sayılı Yasanın 2/B maddesine göre Hazine adına orman rejimi dışına çıkartılmıştır” şerhinin konulduğu ve davacı Orman ve Maliye Bakanlığı’nın taşınmazların Hazine adına orman rejimi dışına çıkartıldığı, tapu ve zilyetlik yoluyla ormandan yer kazanılmasının mümkün olmadığı iddiasıyla davalılar adına olan tapu kaydının iptali ve hazine adına tescili isteği ile temyize konu davayı açtığı, davanın kabulüne dair verilen kararın Özel Dairece yukarıda yazılı gerekçelerle bozulduğu anlaşılmaktadır. Özel Daire ile mahkeme arasındaki uyuşmazlık, kesinleşen orman kadastrosu sınırları içinde iken 5653 sayılı Yasa uyarınca makiye ayrılan yerlerde 22.3.1996 gün 993/5-1 sayılı Yargıtay içtihadı Birleştirme Kararı ile kabul edilen “özel yasalar uyarınca oluşturulan tapular” dışındaki tapulara da değer verilip verilemeyeceği noktasındadır.

1949 yılında kesinleşen orman sınırı içinde kalan çekişmeli taşınmazlara, 1963 yılında yapılan genel kadastro sırasında 22.3.1996 gün 1993/5 esas, 1996/1 karar sayılı İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu Kararında açıkça belirtilen 2510 sayılı İskan Kanunu, 4753 sayılı Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu, 3573 sayılı Zeytinciliğin Islahı Kanunu ve 5658 sayılı Orman Kanunu’na ek Kanun gibi Özel Kanunlar uyarınca oluşturulan kanunlarla ilgisi bulunmayan Teşrin evvel 1328 tarih 93 numaralı tapu kaydı revizyon görmüştür. Gerek Hukuk Genel Kurulu’nun gerekse ilgili Yargıtay Dairelerinin kararlılıkla sürdürdükleri içtihatlarına göre, kesinleşen orman kadastrosu sınırları içinde kalan her türlü kayıt ve belgeler ile mahkeme ilamları hukuki değerlerini yitirirler. Yörede orman kadastrosunun ilan edildiği 1949 tarihinde yürürlükte bulunan 3116 sayılı Yasanın 7. maddesi gereğince, orman kadastrosuna itiraz süresi üç aydır. Daha sonra 8.9.1956 tarihinde yürürlüğe giren 6831 sayılı Kanunun geçici 3.maddesi ile üç aylık itiraz süresini geçirenlere bu yasanın yürürlük tarihinden itibaren altı aylık yeni bir itiraz süresi getirilmişse de davalılar ve önceki malikler tarafından bu konuda herhangi bir dava açılmamış, böylece davalıların taşınmazlarının tesbitine esas alınan tapu kaydı, orman sınırı içinde kalmakla yasal değerini yitirmiştir. 1950 yılında yapılan makiye ayırma kararı da bu yerlerin halen orman olma özelliğini koruduğu 24.12.1962 tarihli maki tefrik raporuyla saptanarak 2.1.1963 tarihli onayla iptal edilmiş taşınmazlar tahdit içinde kalma olgusunu sürdürdüklerinden 1988 yılında 6831 sayılı Yasanın 3373 sayılı Yasa ile değişik 2/B madde uygulamasıyla Hazine adına orman sınırı dışına çıkartılmış ve işlem kesinleşmiştir.

3402 sayılı Kadastro Yasasının 45/3 maddesi ile; “orman sınırları içerisinde kalan veya orman dışına çıkartılan alanlarda tapulu yerlerle, iskan suretiyle veya, toprak tevzi yoluyla verilen yerler başka bir şart aranmadan hak sahipleri adına tesbit ve tescil edilir” hükmü getirilmiş ise de bu fıkradaki “tapulu yerlerle” ibaresi 1.6.1988 gün 1987/31-13 sayılı, “iskan suretiyle veya” ibaresi 14.3.1989 gün 1988/35-13 sayılı ve “orman sınırları içerisinde kalan” ibaresi de 13.6.1989 gün 7/25 sayılı Anayasa Mahkemesi Kararları ile iptal edilmiştir.

Anayasa Mahkemesinin 1987/31-13 sayılı kararının gerekçesinde şu görüşlere yer verilmiştir.

a) Orman sınırı dışına çıkartılan alanlardaki tapulu yerler:

aa)Orman sınırı dışına çıkartılan tapulu yerler, o andan başlayarak orman olma niteliğini, orman olma niteliklerini yitirirler. Bu bakımdan eski, geçersiz tapulara değer vermek, (devlet ormanlarının mülkiyetinin devrolunamayacağını öngören) Anayasanın 169. maddesinin ikinci fıkrası hükmüne aykırı düşmektedir. Verilen orman değil, orman olmaktan çıkmış, bir kamu mülküdür.

bb) …orman sınırı dışına çıkartılan tapulu yerlerin… geçersiz tapu sahibine verilmesi Anayasanın 170. maddesine aykırıdır. b) Orman sınırı içinde kalan tapulu yerler: “… Devlet ormanını ve toprağıyla birlikte orman sayılan bir yeri, yerleşim, dağıtım yoluyla özel mülkiyete konu yapmak ya da devretmek anayasanın yasakladığı hususlardandır. 6831 sayılı Yasanın 1. maddesine göre, orman içi bir yere ilişkin olarak sonradan alınan tapu gibi orman tahdit edildikten sonra, daha önce alınmış olsa da hukuksal değerini yitirip geçersiz duruma düşen kaydı, denetlenen üçüncü fıkra geçerli kılmakta, kayıtlarda yazılı malikleri hak sahibi saymaktadır. Sözü edilen fıkranın böylece, 6831 sayılı Yasanın 2896 ve 3373 sayılı Yasalarla değişik 1. maddesinin (F) ve (G) fıkralarına karşın, hiçbir koşul aramaksızın, tarım arazisi niteliği bulunmayan, tümüyle orman örtüsü kaplı ve orman sayılan bir yer için ne suretle alınmış olursa olsun tapuları geçerli sayarak adı yazılı kimse adına tescilini sağlamaktır.

Anayasanın 169. maddesinin son fıkrasının olanaklı kıldığı durumlar dışında orman sınırlarında daraltma yapılamaz. Kime olursa olsun, orman içindeki tapulu yerlerin verilmesi bir tür daraltmadır. Üçüncü fıkranın sınırlama kararı uyarınca incelenen ibaresi, bu nedenle Anayasanın 169. maddesine aykırıdır.

Orman sınırı dışına çıkarılsa bile tapu malikine verilemeyecek bir yerin, orman niteliğini taşırken de verilmemesi gerekir. Yasa koyucu, bu yerleri geçersiz tapu sahiplerine mutlaka vermek istiyorsa, Anayasanın öngördüğü sınırlara uygun yeni bir orman tanımı yapmak zorundadır.

Açıklanan nedenlerle üçüncü fıkradaki “…tapulu yerlerle…” ibaresi iptal edilmelidir.

Görüldüğü gibi Anayasa Mahkemesi bu kararlarında kesinleşen orman kadastrosu sınırları içinde kalan yerlerdeki tapu kayıtlarına değer verilemeyeceğini kabul ettiği gibi, orman sınırları dışına çıkartılan yerlere ait tapu kayıtlarına dahi değer verilmemesinin Anayasaya aykırı olduğunu vurgulayarak iptal kararı vermiştir.

22.3.1996 gün 1993/5-1 sayılı Yargıtay içtihadı Birleştirme Kararı ile (3116 sayılı Yasanın 3613 sayılı Yasa ile değişik 1/e maddesine göre çıkartılan “makilik ve orman sınırlarının birleştiği yerlerde orman sınırlarının tesbitine ait yönetmelik” ile BU YÖNETMELİK UYARINCA KURULAN maki komisyonları yasal olup, yaptıkları işlemlerde geçerlidir. Makilik alan olarak belirtilen taşınmazlar hakkında ÖZEL YASALAR GEREĞİNCE oluşturulan tapulara değer verileceği) kabul edilmişse de, somut olayda davalıların içtihadı Birleştirme Kararının öngördüğü yolla oluşan bir tapu kayıtları bulunmamaktadır. Yorum yoluyla içtihadı Birleştirme Kararı genişletilerek makiye ayrılan alanlarda hangi yolla oluşursa oluşsun her türlü, tapuya değer verilmesi kabul edilemez. Öte yandan makiye ayırma işlemi 1950 yılında yapılıp 2.1.1963 tarihli onayla iptal edilmiş, bundan sonra 5.8.1963 tarihinde kadastro tesbiti yapılıp, 1964 yılında kesinleşmiştir. Makiye ayırma tarihi ile tesbit tarihi arasında 20 yıllık kazandırıcı zamanaşımı süresi de geçmemiştir. H.G.K.’nın 21.2.1990 gün 1989/1-700-101 sayılı, 5.5.1999 tarih 1999/1-302 Esas 1999/258 K. ayrıma karşın, hiçbir koşul aramaksızın, tarım arazisi niteliği bulunmayan, tümüyle orman örtüsü kaplı ve orman sayılan bir yer için ne suretle alınmış olursa olsun tapuları geçerli sayarak adı yazılı kimse adına tescilini sağlamaktır.

Anayasanın 169. maddesinin son fıkrasının olanaklı kıldığı durumlar dışında orman sınırlarında daraltma yapılamaz. Kime olursa olsun, orman içindeki tapulu yerlerin verilmesi bir tür daraltmadır. Üçüncü fıkranın sınırlama kararı uyarınca incelenen ibaresi, bu nedenle Anayasanın 169. maddesine aykırıdır.

Orman sınırı dışına çıkarılsa bile tapu malikine verilemeyecek bir yerin, orman niteliğini taşırken de verilmemesi gerekir. Yasa koyucu, bu yerleri geçersiz tapu sahiplerine mutlaka vermek istiyorsa, Anayasanın öngördüğü sınırlara uygun yeni bir orman tanımı yapmak zorundadır.

Açıklanan nedenlerle üçüncü fıkradaki “…tapulu yerlerle…” ibaresi iptal edilmelidir.

Görüldüğü gibi Anayasa Mahkemesi bu kararlarında kesinleşen orman kadastrosu sınırları içinde kalan yerlerdeki tapu kayıtlarına değer verilemeyeceğini kabul ettiği gibi, orman sınırları dışına çıkartılan yerlere ait tapu kayıtlarına dahi değer verilmemesinin Anayasaya aykırı olduğunu vurgulayarak iptal kararı vermiştir.

22.3.1996 gün 19 93/5-1 sayılı Yargıtay içtihadı Birleştirme Kararı ile (3116 sayılı Yasanın 3613 sayılı Yasa ile değişik 1/e maddesine göre çıkartılan “makilik ve orman sınırlarının birleştiği yerlerde orman sınırlarının tesbitine ait yönetmelik” ile BU YÖNETMELİK UYARINCA KURULAN maki komisyonları yasal olup, yaptıkları işlemlerde geçerlidir. Makilik alan olarak belirtilen taşınmazlar hakkında ÖZEL YASALAR GEREĞİNCE oluşturulan tapulara değer verileceği) kabul edilmişse de, somut olayda davalıların içtihadı Birleştirme Kararının öngördüğü yolla oluşan bir tapu kayıtları bulunmamaktadır. Yorum yoluyla içtihadı Birleştirme Kararı genişletilerek makiye ayrılan alanlarda hangi yolla oluşursa oluşsun her türlü, tapuya değer verilmesi kabul edilemez.

Öte yandan makiye ayırma işlemi 1950 yılında yapılıp 2.1.1963 tarihli onayla iptal edilmiş, bundan sonra 5.8.1963 tarihinde kadastro tesbiti yapılıp, 1964 yılında kesinleşmiştir. Makiye ayırma tarihi ile tesbit tarihi arasında 20 yıllık kazandırıcı zamanaşımı süresi de geçmemiştir. H.G.K.’nın 21.2.1990 gün 1989/1-700-101 sayılı, 5.5.1999 tarih 1999/1-302 Esas 1999/258 K. aynı tarih 1999/1-304 Esas: 1999/260 K. ve 30.6.1999 tarih 1999/1-544 Esas 1999/561 Karar sayılı ilamlarında kabul edildiği gibi Hazinenin devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yer iddiası ile açacağı iptal davaları 3402 sayılı Yasanın 12/3 maddesindeki 10 yıllık hak düşürücü süreye tabii değildir. O halde; tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, mahkeme kararında ve yukarıda açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararının onanması gerekir.

Sonuç : Davalı şahıs vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, 27.2.2002 gününde oyçokluğu ile karar verildi.