1. Anasayfa
  2. Yargıtay 8. Hukuk Dairesi

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi E: 2004/4562 K: 2004/5273 T.2.7.2004


Teknik bilirkişi tarafından düzenlenen krokiye göre parselin kuzeyi Karadeniz ile çevrilidir; bu durumda, dava konusu taşınmazın denizin devamı olan devletin hüküm ve tasarrufu altındaki kumluk bir yer olup olmadığının yöntemine uygun bir biçimde araştırılıp belirlenmesi gerekir; dava, tescil isteğine ilişkindir; bu tür davalarda hazine ve belediye yasal hasım olup, hiçbir halde yargılama giderleri ve avukatlık ücretinden sorumlu tutulamazlar.

Bu yerde yürürlükten kaldırılan 3086 sayılı ve daha sonra yürürlüğe giren 3621 sayılı Kıyı Kanunları uyarınca kıyı haritasının düzenlenip düzenlenmediği araştırılmadığı gibi, 28.11.1997 gün ve 5/3 sayılı Yargıtay İçtihatı Birleştirme Kararında benimsenen ilkeler karşısında yapılan inceleme de noksandır. Tüm bu yönler göz önünde tutularak 1952 yılında kadastroca düzenlenen bu yöreye ait birleşik paftanın getirtilmesi, taşınmazın o tarihteki tespit dışı bırakılma sebebinin Kadastro Müdürlüğü’nden sorulması, gerekirse pafta üzerinde uzman bilirkişi aracılığıyla inceleme yapılmak suretiyle o tarihteki niteliğinin kesin olarak belirlenmesi, komşu parsellere ait kadastro tutanakları ve dayanak belgelerin de getirtilmesi, Kıyı Kanunları uyarınca kıyı haritasının düzenlenip düzenlenmediğinin idareden sorulması, düzenlenmiş ise buna ait haritanın istenilmesi, ondan sonra yerel, teknik ve jeolog bilirkişi aracılığıyla tescil konusu taşınmaz başında keşif yapılması, Kıyı Kanunları ve yukarıda tarih ve numarası yazılı Yargıtay İçtihatı Birleştirme Kararı doğrultusunda kıyı kenar çizgisinin belirlenmesi, kıyı kenar çizgisi dışında kalan bir yer ise davacının bu yer üzerindeki zilyetliğinin başlangıcı, süreci ve niteliğinin araştırılması, komşu parsellere ait belgelere göre taşınmazın niteliğinin belirlenmesine çalışılması, tüm bu uygulamaların Yargıtay denetimi sırasında izlenebilmesi bakımından teknik bilirkişi tarafından krokisine işaret edilmesi, ondan sonra uyuşmazlık hakkında hüküm kurulması gerekmektedir. Kabul şekline göre de miktarları belirtilen yargılama giderleri ve avukatlık ücretinin davalılardan alınarak davacıya verilmesi kanuna aykırıdır. Dava, TMK: nun 713/1. maddesine dayalı tescil isteğine ilişkindir. Bu tür davalarda Hazine ve Belediye yasal hasım olup, hiçbir halde yargılama giderleri ve avukatlık ücretinden sorumlu tutulamazlar.

A.ile Hazine ve Ü. Belediye Başkanlığı aralarındaki tescil davasının kısmen kabulüne ve kısmen reddine dair Ü. Asliye Hukuk Hakimliği’nden verilen 4.3.2004 gün ve 366/112 sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davalı Hazine vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla, dosya incelendi, gereği düşünüldü:

Davacı vekili, mülkiyeti vekil edenine ait 718 parselin devamı olan ve kumluğa doğru uzanan tespit dışı kalan bölümün dava tarihinden geriye doğru 20 yıldan fazla süre ile koşullarına uygun olarak tasarrufta bulunduğunu açıklayarak vekil edeni adına tapuya tesciline karar verilmesini istemiştir.

Davalı Hazine vekili, tescil konusu taşınmazın Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan deniz kumluğu olduğunu, davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.

Davalı Belediye temsilcisi, yargılama oturumlarına katılmamıştır.

Mahkemece, 21.11.2003 günlü krokide B2 harfi ile gösterilen yeşil ile boyalı 58,64 m2 yerin davacı adına tapuya tesciline, fazlaya ilişkin isteğin reddine karar verilmesi üzerine; hükmün, kabule ilişkin bölümü davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı adına tapuya tescil edilen tescil konusu taşınmazın güneyinde yer alan 718 parselin esası 187 parseldir. 187 ve 214 parselin birleştirilmesi sonucu oluşturulan 683 parselin yenileme ve ayırma çalışmaları sonucu 718 parsel davacı adına tapuya tescil edilmiştir.

Mahkemece tescil konusu taşınmazın hangi tarihte tespit dışı bırakıldığı sorulmamakla birlikte sınırda yer alan parsellere ait kadastro tutanaklarına göre 1952 yılında tespit dışı bırakıldığı anlaşılmaktadır. 187 parsele revizyon gören Şubat 1948 tarih, 223 ve Şubat 1952 tarih, 148 numaralı tapu kayıtlarında yazılı miktar kadar yer 187 parsel olarak tespit edilmiştir. Her iki dayanak tapu kaydının kuzey sınırı iki yolun noktai iltikasında bulunan kuru dere olarak yazılıdır. Teknik bilirkişi tarafından düzenlenen krokiye göre 718, evveliyatı olan 187 parselin kuzeyi Karadeniz ile çevrilidir. Bu durumda, dava konusu taşınmazın denizin devamı olan Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki kumluk bir yer olup olmadığının yöntemine uygun bir biçimde araştırılıp belirlenmesi gerekir. Bu bakımdan yapılan araştırma ve inceleme hüküm vermeye yeterli değildir. Bu yerde yürürlükten kaldırılan 3086 sayılı ve daha sonra yürürlüğe giren 3621 sayılı Kıyı Kanunları uyarınca kıyı haritasının düzenlenip düzenlenmediği araştırılmadığı gibi, 28.11.1997 gün ve 5/3 sayılı Yargıtay İçtihatı Birleştirme Kararında benimsenen ilkeler karşısında yapılan inceleme de noksandır. Tüm bu yönler göz önünde tutularak 1952 yılında kadastroca düzenlenen bu yöreye ait birleşik paftanın getirtilmesi, taşınmazın o tarihteki tespit dışı bırakılma sebebinin Kadastro Müdürlüğü’nden sorulması, gerekirse pafta üzerinde uzman bilirkişi aracılığıyla inceleme yapılmak suretiyle o tarihteki niteliğinin kesin olarak belirlenmesi, komşu parsellere ait kadastro tutanakları ve dayanak belgelerin de getirtilmesi, Kıyı Kanunları uyarınca kıyı haritasının düzenlenip düzenlenmediğinin idareden sorulması, düzenlenmiş ise buna ait haritanın istenilmesi, ondan sonra yerel, teknik ve jeolog bilirkişi aracılığıyla tescil konusu taşınmaz başında keşif yapılması, Kıyı Kanunları ve yukarıda tarih ve numarası yazılı Yargıtay İçtihatı Birleştirme Kararı doğrultusunda kıyı kenar çizgisinin belirlenmesi, kıyı kenar çizgisi dışında kalan bir yer ise davacının bu yer üzerindeki zilyetliğinin başlangıcı, süreci ve niteliğinin araştırılması, komşu parsellere ait belgelere göre taşınmazın niteliğinin belirlenmesine çalışılması, tüm bu uygulamaların Yargıtay denetimi sırasında izlenebilmesi bakımından teknik bilirkişi tarafından krokisine işaret edilmesi, ondan sonra uyuşmazlık hakkında hüküm kurulması gerekmektedir. Kabul şekline göre de miktarları belirtilen yargılama giderleri ve avukatlık ücretinin davalılardan alınarak davacıya verilmesi kanuna aykırıdır. Dava, TMK: nun 713/1. maddesine dayalı tescil isteğine ilişkindir. Bu tür davalarda Hazine ve Belediye yasal hasım olup, hiçbir halde yargılama giderleri ve avukatlık ücretinden sorumlu tutulamazlar.

Davalı Hazine vekilinin temyiz itirazları bu bakımlardan yerinde olduğundan kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle HUMK: nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 2.7.2004 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.