1. Anasayfa
  2. Yargıtay 20. Hukuk Dairesi

Yargıtay 20. Hukuk Dairesi E: 1996/11316 K: 1996/13308 T: 31.10.1996


Mahkeme, kendiliğinden 2/B Uygulaması yapamayacağı gibi, taşınmazı bu madde kapsamında kabul ederek hüküm kurması da mümkün değildir. Buna göre; orman niteliğini yitirmiş olduğu, halen üzerinde meşe toplulukları bulunan, amenajman planlarında orman toprağı sayılıp ağaçlandırılmış taşınmazda, özel mülk iddiasıyla açılan davanın dinlenme olanağı yoktur.

Taraflar arasında men’i müdahale ve kal davasının yapılan duruşması sonunda; davanın kabulü yolunda kurulan hükmün Yargıtay’ca incelenmesi Orman Yönetimi vekili tarafından istenilmekle; süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içindeki tüm belgeler incelenip, gereği düşünüldü:

Davacı, zilyet olduğunu ileri sürdüğü taşınmaza Orman Yönetiminin fidan dikerek gerçekleştirdiği el atmasının önlenmesini istemiş, yerel mahkeme davayı kabul etmiştir.

Oysa; incelenen dosya kapsamına, toplanan kanıtlara ve özellikle keşif sonucu düzenlenen raporlara göre, dava konusu taşınmazın;

a- Orman niteliğini 198l’den önce yitirdiği, b- İçinde 35-40 yaşlarında meşe toplulukları bulunduğu, c- 10-15 yılından beri terk edildiği, d- % 50 meyile sahip olduğu, e- Amenajman planı, meşcere haritasında (OT) rumuzu ile gösterilen orman toprağı olarak belirlendiği, f- Orman Yönetimince 1990 yılından beri ağaçlandırma planına alınmış, çok geniş bir orman parçası içinde yer aldığı ve ağaçlandırıldığı açıklanmıştır.

Bu bulguları içeren taşınmaz için, 1950-1952 yıllarında düzenlenmiş memleket haritasındaki görünümü mevcut bulguları değiştiremez ve bu nitelik yok sayılamaz.

Esasen 1950-1952 yıllarındaki görünümü ve mevcut bulguları ortadan kaldıramayacağı gibi, uzman bilirkişi 198l’den önceki nitelik yitirdiğini belirterek, öncesinin orman olduğunu ifade etmiş olmaktadır.

Gerçek kişinin bu olgu ve bulguların dışlanmasını sağlayacak bir tapusu yoktur. Belirlenen niteliklere sahip bir taşınmaz üzerinde zilyetlikten söz edilemez. Kaldı ki, 15 yıldan beri terkedilmiş, hiçbir şekilde tarım sözkonusu olmamıştır.

Tapu ve zilyetlik yolu ile ormandan yer kazandıran 3402 sayılı Yasanın 45. maddesinin ilgili fıkraları, Anayasa Mahkemesince iptal edilmiş olduğu gibi, orman örtüsü yok edilmiş olsa dahi, salt orman toprakları orman sayılan yer olarak kabul edilir. Gerek Dairemizin, gerek Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun kararları bu doğrultudadır.

Kaldı ki, ne tapu, ne zilyetlik sözkonusu değildir. Ormanın niteliğini yitirmiş olması doğrudan ve hukuken orman rejimi dışına çıkarılmış olması anlamına gelmez. Şöyle ki, ormanların tahdidi ve nitelik yitiren yerlerin rejim dışına çıkartılması 683l sayılı Yasanın l. ve 2. maddelerinin orman tahdit komisyonlarınca uygulanması ve işlemlerin kesinleşmesi ile olasıdır. Kaldı ki, taşınmazın bulunduğu yörede nitelik kaybı halinde 2/B maddesi uyarınca dışarı çıkarma yolunda hiçbir işlem yada tahdit yapılmamıştır. O halde, Orman Yönetiminin yasa gereği yetkisinde olan bir işlemi, yerel mahkeme uygulamak ya da yasanın ilgili maddesini uygulamak durumunda değildir.

Mahkeme, resen 2/B uygulaması yapamaz, ya da bu madde kapsamında kabul ederek hüküm kuramaz.

Zilyetlikle kazanılabilecek bir yer değildir. Nitelik yitirmiş olduğu halde, halen meşe topluluklarını taşıyan, amenajman da orman toprağı sayılıp, ağaçlandırılmış taşınmazda özel mülk savı ile açılan davanın dinlenme olanağı yoktur. İstemin reddi gerekirken, kabulü yolunda karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle, Orman Yönetiminin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün (BOZULMASINA), Yönetimce yatırılan temyiz harcının istek halinde iadesine, 3l.10.1996 günü oybirliği ile karar verildi.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir