1. Anasayfa
  2. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E: 2002/8-109 K: 2002/150 T:6.3.2002


İhyanın bittiği tarihten amaç da taşınmazın kültür arazisi haline getirildiği tarihtir; “3402 sayılı Kanunun 17. maddesi hükmü gereği olarak  imar ve ihyanın tamamlandığı tarihin doğru bir şekilde tespiti ve kazandırıcı zamanaşımı sebebiyle iktisap şartlarının oluşup oluşmadığı araştırılmalı ve hasıl olacak sonuç dairesinde bir karar verilmelidir.

Taraflar arasındaki “tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; M. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce davanın kısmen kabulüne dair verilen 13.11.2000 gün ve 1998/732-2000/790 sayılı kararın incelenmesi davalılar vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 8. Hukuk Dairesi’nin 22.3.2001 gün ve 2001/1108-2227 sayılı ilamiyle; … Davacı, dava konusu taşınmaz bölümlerinin adına tapuya tesciline karar verilmesini istemiştir. Hazine vekili davanın reddine karar verilmesini savunmuş, mahkemece davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine karar verilmesi üzerine hükmün kabule ilişkin bölümü davalı Hazine ve Belediye vekilleri tarafından ayrı ayrı temyiz edilmiştir.

Davacı, dava konusu taşınmaz bölümlerinin öncesi itibariyle tapusuz olduğunu, para ve masraf sarfı ile imar ve ihya ederek narenciye ve zeytinlik haline getirdiğini ileri sürerek adına tapuya tesciline karar verilmesini istemiştir. Kadastro Müdürlüğünün karşılık yazısında; dava konusu taşınmazın 1955 yıllarında yapılan kadastro çalışması sırasında 592 no’lu orman parseli içerisinde kalması nedeniyle tespit dışı bırakıldığı açıklanmıştır. 20.9.1996 tarihinde yapılan keşifte dinlenen yerel bilirkişi ve tanıklar davacının 1961 yılından bu yana taşınmaza zilyed olduğunu bildirmişler, ormancı bilirkişi taşınmazın 1949 yılında kesinleşen orman sınırlama hattının dışında, ziraatçı uzman bilirkişi taşınmazın imar ve ihya edilerek kültür arazisi haline getirilen yerlerden olduğunu bildirmişlerdir. Dava dosyasının yeni ilçe teşkili nedeniyle Menderes Asliye Hukuk Mahkemesine aktarılması nedeniyle 23.7.1999 tarihinde yapılan keşifte dinlenen yerel bilirkişi F.Ü. davacının 1963-1965 yıllarından itibaren taşınmaza zilyed olduğunu, imar ve ihyasını yaptığını, imar ve ihyanın 1977-1979 yıllarında bittiğini, tanık H.A.Ö. de imar ve ihyanın 1975 yılında tamamlandığını bildirmiştir. Kadastro çalışmaları sırasında tespit dışı bırakılan bir yer kural olarak Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerden sayılır. Böyle bir yer Kadastro Kanununun 17. maddesinde yazılı olduğu şekilde imar ve ihya edildiği takdirde ancak kazanılabilir. Maddeye göre orman sayılmayan Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve kamu hizmetine tahsis edilmeyen bir taşınmazın para ve emek sarfetmek suretiyle ihya edilerek kültür arazisi haline getirilmesi ve ihyanın bittiği tarihten itibaren aynı Kanunun 14. maddesindeki koşullar altında tasarruf edilmiş olması halinde kazanılabileceği vurgulandıktan sonra, sonrasında da il, ilçe ve kasaba imar planı dahilinde kalan taşınmazların imar ve ihya yolu ile kazanılamayacağı açıklanmıştır. Taşınmaz … Belediyesinin … mahalle mevkiinde bulunmaktadır.

Belediye Başkanlığının 11.8.1995 günlü karşılık yazısında dava konusu taşınmazın bulunduğu … Mahalleye ait imar planının 28.10.1991 tarihinde onaylanmak suretiyle kesinleştiği ve taşınmazın imar planı kapsamında kalan bir yer olduğu bildirilmiştir. Az önce de açıklandığı üzere imar planı kapsamında bulunan yerlerin imar ve ihya yolu ile kazanılması yasaklanmıştır. İmar ve ihya olgusunun tamamlandığı tarihten taşınmazın imar planı içine alındığı tarihe kadar, Kadastro Kanununun 17 ve 14. maddelerindeki koşullar gerçekleşmemiştir. Anılan Yasa hükümleri gözönünde tutularak davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile kabulüne karar verilmiş olması doğru değildir… gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, imar, ihya ve zilyetliğe dayalı tescil isteğine ilişkindir. Davacı, dava konusu taşınmazın öncesi itibarıyla tapusuz olduğunu, para ve emek sarfı ile imar ve ihya ederek narenciye ve zeytinlik haline getirdiğini ileri sürerek adına tapuya tesciline karar verilmesini istemiş, yerel mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, Yüksek Özel Dairece, yukarıda açıklanan nedenlerle hüküm bozulmuştur.

Davacının karar düzeltme talebi üzerine Özel Dairesince sair karar düzeltme talebinin reddine, davaya konu taşınmaz bölümlerinin onaylı imar planı kapsamında kalmadığının kabulüne karar verilmiştir.

İmar-ihya bilimsel eserlerde, tarıma elverişli olmayan araziyi masraf ve emek sarfıyla tarıma elverişli hale getirme şeklinde tanımlanmıştır. İmar-ihya yoluyla kazanmaya imkan tanıyan Mülga 766 sayılı Kanunun 37. maddesinin son fıkrasının 26.7.1972 gün ve 1617 sayılı (Toprak Tarım Reformu Ön Tedbirler Kanunu) Kanunla kaldırılmasından sonra imar ihya yoluyla kazanma yolu kapanmıştır. Ancak bu yasak 3402 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 10.10.1987 tarihinde kalkmış ve bu Yasanın 17. maddesi ile zilyetlere imar ihya yoluyla kazanma olanağı yeniden tanınmıştır. Anılan maddede imar-ihya ile ilgili şartları, arazi, ihya fiili ve iktisapla ilgili olmak üzere üç bölümde ifade edilmiştir. Arazi ile ilgili şartları, taşınmazın devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olması ve tarıma elverişli bulunması olmak üzere olumlu şartlar; orman sayılmayan yerlerden olması, kamu hizmetine tahsis edilmemiş il, ilçe ve kasabaların imar planlarının kapsamında bulunmaması gibi olumsuz şartlar olarak açıklanabilir. İhya fiili ile ilgili şartları ise emek ve para harcamak, ihya ile oluşturulacak toprağın tarıma elverişli hale gelmesi ve ihya zamanı olarak tespit edilebilir. İktisapla ilgili şartlar ise maddenin atıf yaptığı 14. maddedeki şartlardır.

Somut olayda, arazi ile ilgili şartlar sabit olup uyuşmazlık, ihya fiili ve iktisap şartlarında toplanmaktadır.

Bir taşınmazın imar ve ihya edildiğinden söz edebilmek için kolayca tarım yapılması mümkün olmayan toprakta oldukça zor ve zahmetli ve gider gerektiren bir uğraş verilmiş olmalıdır. Yoksa sadece ham toprağın sürülmesi ya da taşları temizlenmiş bir yerde bina ve duvar yapılması ya da ağaç dikilmesi bir emek ve masrafı gerektirmesine rağmen, imar-ihya sayılmaz. Yasa taşınmazın tarıma elverişli hale getirilmiş olmasını aramıştır.

Bu hususta Hukuk Genel Kurulu’nun 24.2.1999 tarih, 1999/8-84-118 sayılı kararında “3402 sayılı Kanunun 17. maddesine göre imar-ihya işlemleri tarımsal amaçlı olmalıdır. Nitelik itibarıyla devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve kamu hizmetine tahsis edilmeyen arazi masraf ve emek sarfıyla tarıma elverişli hale getirilmelidir. Taşınmaz üzerinde ev, ahır, samanlık yapmak gibi eylemler taşınmazı tarıma elverişli hale getiren işlemler değildir” denilmiştir.

İhyanın varlığından ve sonuçlandığından söz edebilmek için taşınmaz mal ihya edilmeye başladığında güdülen amacın gerçekleşmiş olması gerekir. Kazandırıcı zamanaşımı süresi ihyanın tamamlandığı tarihte başlar. Bu nedenle ihyanın tamamlandığı tarihin tespiti davalarda önem kazanır. İhyanın gerçekleştiği gün, taşınmaz malın tamamen kültür arazisi haline getirildiği, ekonomik yönden yararlanmaya başlanıldığı ve işe yarar hale getirildiği gündür.

İhyanın gerçekleştiği günün, taşınmaz malın tamamen kültür arazisi haline getirildiği ve ekonomik yönden yararlanılmaya başlanıldığı ve işe yarar hale getirildiği gün olduğunu kabulle birlikte ihya fiilini ilgilendiren ve maddi olaylardan sayılan bu olguların öncelikle tanık sözleri ile ispatının zorunlu olduğunu kabul etmek gerekir.

Somut olayda yerel bilirkişi ve tanık beyanlarından hukuki niteliği itibarıyla ihya fiiline muhtaç olan taşınmazın ihyasının hangi tarihte tamamlandığı, açık ve net bir biçimde anlaşılamamaktadır. Araştırma, soruşturmanın amacı ihyanın bittiği tarihi tespittir. Bittiği tarihten amaç da kültür arazisi haline getirildiği tarihtir.

O halde, yukarıda açıklanan ilkeler gözönünde bulundurularak imar ve ihya tamamlandığı tarihin doğru bir şekilde tespiti ve kazandırıcı zamanaşımı sebebiyle iktisap şartlarının oluşup oluşmadığının araştırılması ve hasıl olacak sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı olduğu biçimde karar verilmesi doğru bulunmadığından direnme kararının bozulması gerekmiştir.

Sonuç: Davalılar vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK:nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, 6.3.2002 gününde, oybirliğiyle karar verildi.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir