1. Anasayfa
  2. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E: 1999/8-1056 K: 1999/1052 T: 22.12.1999


Dava kadastro mahkemesince davalı adına oluşturulan tapu kaydının, tespit tarihinden önceki zilyetliğe dayanılarak iptal ve tescil istemine ilişkindir; yerel mahkemenin kadastro yasasının 12/3 maddesinde anılan on yıllık hak düşürücü sürenin, kadastro mahkemesi’ndeki davada taraf olmayan davacı yönünden aleyhindeki komisyon kararının kendisine tebliğ tarihinden itibaren otuz gün sonra değil, üçüncü kişi tarafından açılan kadastro mahkemesindeki davanın kesinleştiği tarihten itibaren başlayacağına ilişkin görüşü isabetlidir.

Taraflar arasındaki “Tapu iptali ve Tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; A. Sulh Hukuk Mahkemesi’nce davanın kabulüne dair verilen 14.12.1998 gün ve 72-85 sayılı kararın incelenmesi davalı tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 8. Hukuk Dairesi’nin 18.02.1999 gün ve 311-1332 sayılı ilamı ile; (…Davacı uyuşmazlık konusu parselin tapu kaydının iptali ile adına tapuya tesciline karar verilmesini istemiştir. Hazine davanın reddine karar verilmesini savunmuş, mahkemece davanın kabulüne karar verilmesi üzerine hüküm hazine tarafından temyiz edilmiştir.

Uyuşmazlık konusu 365 parsele ait tapulama tutanağında taşınmazın S. Oğlu S.K.’nun ceddinden intikalen ve tahsisen gelmesi halinde onun zilyedliğinde bulunduğu ancak bu yerin öncesi itibariyle kaçak ve yitik kişilere ait bir yer olduğu böyle bir yerin kazanılmasının mümkün olamayacağı açıklanmak suretiyle 15.8.1985 tarihinde Hazine adına tespit edilmiş, üzerindeki bahçe, ev ve ahırın S.K.ye ait olduğuna beyanlar hanesinde şerh verilmiştir. Vakıflar Bölge Müdürlüğü ile davacı Sevgül’ün süresinde yapmış oldukları itiraz komisyonca 10.10.1987 gün ve 1119 sayılı kararla itirazlarının reddine, uyuşmazlık konusu parselin tespit gibi Hazine adına tapuya tesciline karar verilmiş, Vakıflar İdaresi’nin süresinde kadastro mahkemesine açmış olduğu tespite itiraz davasının devamı sırasında 29.2.1998 günlü oturumda Sevgül’ün davaya asli müdahil olarak katılmış, Vakıflar İdaresinin davadan feragati üzerine mahkemece 4.10.1994 gün 1126/434 esas ve karar sayılı hükümle Vakıflar İdaresi’nin davasının feragat nedeni ile, davaya katılan Sevgül’ün davasının tespitin kesinleşmiş olması nedeni ile reddine ve uyuşmazlık konusu parselin tespit gibi Hazine adına tapuya tesciline karar verilmiş, bu hükmün, Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nce onanarak kesinleşmesinden sonra davacının Sulh Hukuk Mahkemesi’ne açmış olduğu davada takip edilmediği gerekçesi ile açılmamış sayılmasına karar verilmiştir. Davacı tüm bu açıklamalardan sonra 18.11.1998 tarihinde kadastro tespitinden önceki sebebe dayanarak tapu iptali ve tescil isteğinde bulunmuştur. Komisyona ait karar davacıya 14.11.1987 tarihinde tebliğ edilmiş davacı 30 günlük askı ilan süresi içinde dava açmadığından kendisi yönünden tespit 14.12.1987 tarihinde kesinleşmiştir. Kesinleşme tarihine göre davada hak düşürücü süre hasıl olmamaktadır. Her ne kadar davacı Sulh Hukuk Mahkemesi’ne dava açmış ise de o davada HUMK.’nun 409. maddesi hükmü uyarınca açılmamış sayılmasına karar verilmiştir. Açılmamış sayılmasına karar verilen bir dava hiç açılmamış sayılacağından hak düşürücü sürenin işlemesinde nazara alınamaz. Daha açık bir deyimle böyle bir dava işleyen hak düşürücü süreyi kesmez. Tüm bu açıklamalara göre tespit, kadastro kararının davacıya tebliğ tarihini takip eden 30 günlük askı ilan süresi sonunda kesinleşmiş olmaktadır. Kesinleşme tarihi olan 14.12.1987 tarihinden 18.11.1998 tarihine kadar 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3. maddesinde belirtilen 10 yıllık süre geçmiş olmaktadır. Dava açma için yasada öngörülen bu süre hak düşürücü nitelikte olup davanın açılmasını önler. Davanın bu sebeple reddine karar verilmesi gerekirken bu yön gözden kaçırılarak davanın kabulüne karar verilmiş olması doğru değildir…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava kadastro mahkemesince davalı adına oluşturulan tapu kaydının, tespit tarihinden önceki zilyetliğe dayanılarak iptal ve tescil istemine ilişkindir.

Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, birbirinden bağımsız haklara dayanarak kadastro tespitine itiraz eden kişilerin, aleyhlerine verilen komisyon kararının kendilerine tebliği üzerine, bunlardan birisinin kadastro mahkemesinde dava açması halinde, dava açmayan kişi yönünden tutanağın hangi tarihte kesinleşmiş sayılacağı, başka bir anlatımla, kadastro tespitine itiraz eden, ancak aleyhindeki komisyon kararına karşı dava açmayanlar yönünden 3402 sayılı Kadastro Yasasının 12/3 maddesinde anılan on yıllık hak düşürücü sürenin hangi tarihte başlayacağı konusundadır.

Yerel mahkemenin, üçüncü kişi tarafından kadastro mahkemesine açılan davanın kesinleştiği tarihte on yıllık hak düşürücü sürenin başlayacağına dair kurduğu hüküm Özel Dairece, tespite itiraz eden davacı aleyhinde verilen, komisyon kararının kendisine tebliğ tarihinden itibaren başlaması gerektiği, görüşü ile bozulmuştur.

3402 sayılı Kadastro Yasasının 12/3 maddesi ile 766 sayılı Tapulama Yasası’nın 31/2 maddesine paralel olarak “kadastro tutanaklarının kesinleşmesi gününden itibaren on yıl geçtikten sonra, kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanılarak itiraz edilemez ve dava açılamaz” hükmü getirilmiştir. Sözü edilen bu sürenin kamu düzeni ile ilgili olması nedeniyle hak düşürücü nitelikte olduğu öğretide ve uygulamada kabul edilmektedir. Kadastro tespitinden doğan uyuşmazlıkların, yasada öngörülen biçimde, kadastro mahkemesi önüne getirilmesi halinde, kadastro tespiti, tutanağa itiraz edenler ve etmeyenler ile davada taraf olanlar ya da olmayanlar yönünden askıda kalmış sayılır. Bu durum tespit tutanağının bir bütün olduğu ilkesinin doğal sonucudur. Bu nedenle tespitin ya da komisyon kararının, tespite itiraz edenler yönünden kesinleştiği, etmeyenler yönünden kesinleşmediği düşünülemez. Çünkü çekişmeli taşınmazın hak sahibi, ancak, kadastro mahkemesince verilen kararın kesinleştiği tarihte belli edilmiş olacaktır. Başka bir deyişle, kadastro uğraşları sonucu kişi ya da kişiler yararına oluşan hak, tespite hiç itiraz edilmemesi edilmişse komisyon kararına karşı dava açılmaması, açılmışsa kadastro mahkemesinin verdiği tescil kararının kesinleşmesi halinde tescile hazır hale gelmiş olacağından ancak bu halde tespitin ya da kadastro tutanağının hukuki anlamda kesinleşmesinden söz edilebilecektir. İşte bunun içindir ki, davada taraf olmayan kişiler yönünden hak düşürücü sürenin, kadastro mahkemesi kararının kesinleştiği tarihten itibaren işlemeye başlayacağı kabul edilmelidir.

Somut olaya gelince; davacının tespite karşı yaptığı itiraz komisyonca reddedilmiş ve sonucu kendisine 14.11.1987 tarihinde tebliğ edilmiş olduğu halde dava açmamış, bağımsız hakka dayanarak tutanağa itiraz eden Vakıflar İdaresi tarafından açılan davaya katılmışsa da Vakıflar İdaresi’nin 15.7.1994 tarihinde davadan feragat etmesi nedeniyle, asıl davacının davasının feragat, katılanın davasının görevsizlik nedeniyle reddine dair verilen karar 2.4.1995 tarihinde kesinleşmiştir. Katılan davacının, yerel mahkemede yenilediği dava takip edilmediğinden HYUY.’nın 409. maddesi gereğince açılmamış sayılmasına karar verilmiş, bundan sonra davacı temyize konu davayı 18.11.1998 tarihinde açmıştır.

HYUY’nın 95. maddesi hükmüne göre, feragat ve kabul kesin hükmün hukuki neticelerini doğursa da, geçmişe etkili olamaz. Açılmamış sayılmasına karar verilen dava da hiç açılmamış sayılacağından, kadastro davasında taraf olmayanlar ya da tespite itiraz edip süresinde dava açmayanlar yönünden 3402 sayılı Kadastro Yasası’nın 12/3. maddesinde anılan hak düşürücü sürenin, kadastro mahkemesi kararının kesinleştiği tarihten itibaren işlemeye başlayacağı kabul edilmelidir.

Bu nedenle, yerel mahkemenin kadastro yasasının 12/3 maddesinde anılan on yıllık hak düşürücü sürenin, Kadastro Mahkemesi’ndeki davada taraf olmayan davacı yönünden aleyhindeki komisyon kararının kendisine tebliğ tarihinden itibaren otuz gün sonra değil, üçüncü kişi tarafından açılan kadastro mahkemesindeki davanın kesinleştiği tarihten itibaren başlayacağına ilişkin görüşü yerindedir. Ne var ki, işin esası ile ilgili temyiz itirazları Özel Dairesi’nce incelenmediğinden, dosya Dairesine gönderilmelidir.

Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle, direnme kararı yerinde ise de işin esası ile ilgili temyiz itirazlarının incelenmesi bakımından dosyanın 8. Hukuk Dairesine gönderilmesine 22.12.1999 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir