1. Anasayfa
  2. Yargıtay 8. Hukuk Dairesi

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi E: 2003/16 K: 2003/3442 T: 13.05.2003


Somut olayda davacılar kadastro çalışmaları sırasında yapılan kayma ve hata sonucu vekil edenlerinin taşınmazının eksik yazıldığını ileri sürerek istekte bulunduklarına göre uyuşmazlığın 3402 sayılı Kadastro Kanununun 41. maddesi çerçevesinde çözüme kavuşturulması gerekir. Hal böyle olunca bu tür uyuşmazlıkların hak düşürücü süreye bağlı tutulması düşünülemez. Esasen aynı maddenin son fıkrasında bu maddenin uygulanmasından doğan uyuşmazlıklarda 12. maddede belirtilen hak düşürücü sürenin aranmayacağı açıkça vurgulanmıştır.

Davacılar vekili, l975 yılında yapılan kadastro çalışmaları sırasında kayma ve hata sonucu vekil edenlerinin miras bırakanları Refik Zümrüt adına tespit edilen l4 nolu parselin miktarının az yazıldığını, miktar eksikliğinin sınırında yer alan l3 parsel ile diğer parsellerin tespitinden kaynaklandığını ileri sürerek yüzölçümünün düzeltilmesi yoluyla iptal ve tescile karar verilmesini istemiştir.

Davalı Orhan Biçek, davacı taşınmazının yüzölçümü eksikliğinin sınırından geçen yoldan kaynaklandığını, ayrıca hak düşürücü sürenin gerçekleştiğini ileri sürerek davanın reddine karar verilmesini savunmuş, diğer davalılar yargılama oturumlarına katılmamışlardır.

Mahkemece, 3402 sayılı Kadastro Kanununun l2/3. maddesi hükmü gözönünde tutularak davanın hak düşürücü sürenin geçmiş olması nedeniyle reddine karar verilmesi üzerine; hüküm, davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava konusu l4 parselin davacıların miras bırakanı Refik Zümrütten kaldığı ileri sürüldüğüne, taksim hakkında her hangi bir açıklamada bulunulmadığına, mirasçılık belgesine göre davacılardan başka mirasçı bulunduğu ve miras bırakanın ölüm tarihine göre terekesi elbirliğiyle mülkiyet hükümlerine tabi bulunduğuna göre, davada yer almayan diğer mirasçıların açılmış bulunan davaya olurlarının alınmak suretiyle katılmalarının sağlanması ya da TMK.nun 640. maddesi hükmü uyarınca miras ortaklığına temsilci tayini suretiyle onun huzuru ile davaya devam olunması gerekirken, dava koşulu yerine getirilmeden uyuşmazlığın esasına girilmiş olması doğru görülmemiştir.

11625 m2 yüzölçüme sahip 14 parsel l0.08.l972 tarihinde senetsizden Rüstem oğlu Refik Zümrüt ile Rüstem oğlu ölü Sündüz Erkut ve Rüstem oğlu ölü İnayet Uzan adına l/3 pay esasına göre, dava dilekçesinde bildirilen 13 parselde aynı tarihte senetsizden Bilal çocukları Orhan Biçek, Perihan Akgün, Gülhan Oral, Zeynal Binici ve Ayriye Korkmaz adına paylı olarak tespit edilmiş, tutanak l9.03.l976 tarihinde kesinleşmiş ve tapuya tescil edildikten sonra diğer paylar satış yoluyla davalı Orhan’da birleşmek suretiyle sicil oluşmuştur. Dava dilekçesindeki açıklamalara göre davacılar vekilinin miras bırakanı Refik adına tespit edilen taşınmazın geriye kalan bölümü 13 ve numarası açıklanmayan komşu parseller içerisinde kaldığı ileri sürülmüş olmaktadır. 13 parselin kadastro tutanağının kesinleştiği 19.03.1976 tarihinden incelenmekte olan davanın açıldığı 19.06.2001 dava tarihine kadar 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3. maddesinde ileri sürülen 10 yıllık hak düşürücü süre geçmiş bulunmaktadır.

İstek kadastrodan önceki sebeplere dayanılarak tutanaklarda belirtilen haklara karşı dava açıldığının kabulü halinde mahkemenin gerekçesi yerinde olur. Ne var ki, somut olayda davacılar kadastro çalışmaları sırasında yapılan kayma ve hata sonucu vekil edenlerinin taşınmazının eksik yazıldığını ileri sürerek istekte bulunduklarına göre uyuşmazlığın 3402 sayılı Kadastro Kanununun 41. maddesi çerçevesinde çözüme kavuşturulması gerekir.

Hal böyle olunca bu tür uyuşmazlıkların hak düşürücü süreye bağlı tutulması düşünülemez. Esasen aynı maddenin son fıkrasında bu maddenin uygulanmasından doğan uyuşmazlıklarda 12. maddede belirtilen hak düşürücü sürenin aranmayacağı açıkça vurgulanmıştır.

Yapılan bu açıklamalar karşısında yerel mahkemenin davanın hak düşürücü sürenin geçmiş olması nedeniyle reddine karar vermiş olmasında isabet bulunmamaktadır. Uyuşmazlığın yanlış ölçüm ve hesaplamalardan ileri geldiği göz önünde tutularak miktar eksikliğinin sınırda yer alan hangi parseller içerisinde kaldığı hususunun davacılara açıklattırılması, verecekleri bilgiler göz önünde tutularak komşu parsel sahiplerine karşı bağımsız tapu iptali ve tescil davası açmak üzere süre ve imkan tanınması, açılacak davaların birleştirilmesinden sonra aynı ada içerisindeki taşınmazların konumu da göz önünde tutulmak suretiyle iddia ve savunma çerçevesinde taraf delillerinin toplanarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekmektedir. Esasen davacıların kendi miras bırakanları adına tespit edilen miktarının eksik tespit edildiği yolundaki itirazlarının hedefi komşu parsellerdir. Bundan ayrı davalı Orhan Biçek dışında kalan diğer davalı gerçek kişilere davanın hangi nedenle yöneltildiği anlaşılmadığı gibi sınırda yer alan komşu parsellerin malikleri olup olmadıkları da anlaşılmamaktadır. Yukarıdan beri yapılan açıklamalar gözönünde tutularak öncelikle dava koşulunun yerine getirilmesi, ondan sonra yukarıda belirtilen esaslar çerçevesinde eksik miktarı kapsayan parsel kayıt maliklerine karşı dava açılması, açılacak davaların birleştirilmesi, ondan sonra toplanan deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekmektedir.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir