1. Anasayfa
  2. Yargıtay 18. Hukuk Dairesi

Yargıtay 18. Hukuk Dairesi E: 1995/8111 K: 1995/9682 T: 5.10.1995 


Tarım arazisinin değerini belirlemeye esas alınacak gelirin tespitinde çevrede yetiştirilmesi mutat ürünlerin saptanması bunların münavebeye alınmak sureti ile ortalama verim, fiyat ve giderlerine göre hesap yapılması gerekir.

Dava dilekçesinde kamulaştırma bedelinin arttırılması ile faiz ve masrafların davalı taraftan tahsili istenilmiştir. Mahkemece davanın kısmen kabulü cihetine gidilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

K: Bilirkişi raporlarında uygulanan % 4 kapitalizasyon faizinin mahkemece tarla olan taşınmaz için % 5 olarak belirlenmiş olması, Bursa yöresi itibarı ile ortalama bir değer olduğu cihetle, mahkemece yapılan hesapta bir yanlışlık yapılmış olmasına rağmen doğru ve aşağıdaki bozma nedeni itibarı ile yapılan hesap yanlışlığının sonuca etkili olmayacağı dikkate alınarak sair temyiz itirazları yerinde görülmemiştir. Ancak;

1- Yasa hükümleri gereği olan yerleşik uygulamalara göre, tarım arazisinin değerini belirlemeye esas alınacak gelirin tespitinde, çevrede yetiştirilmesi mutad ürünlerin saptanması, bunların münavebeye alınmak sureti ile ortalama verim, fiyat ve giderlerine göre hesap yapılması gerekir. Münavebede yer alacak ürünlerin taşınmazda ve çevresinde ekilmesi ve yetiştirilmesi mutad olan ürünlerden bulunması gerektiği gibi bunların her yıl ekilemiyeceği dikkate alınarak en az iki veya üç yıllık sürelerle münavebe çeşitleri tespit edilmelidir. Hükme esas alınan bilirkişi raporlarının birincisinde çevredeki tarımsal üretim rejiminin “erkenci hububat” ve yazlık sebze olduğu belirtilmiş ve buna göre buğday ile enginarın aynı yıl ve bir yıla münhasır olarak yetiştirilmesi öngörülmüş, ikinci bilirkişi raporunda ise taze barbunya birinci ürün, ıspanak da ikinci ürün olarak üretilmiş ve bu suretle 2. rapor birinci raporun erkenci hububat saptamasına ters düştüğü gibi her iki raporda alınan sebze türleri mevsimlerine göre en yüksek fiyatları ile satılan ürünler olup, her ikisi de 12 aylık süre içinde istihsal edilmiş gibi hesap yapılmış ve bu suretle, arazinin değeri emsali görülmemiş biçimde abartılarak bulunmuştur. Oysa yukarıda açıklandığı gibi, amaç ortalama değeri bulmak olduğuna göre her yıl en yüksek gelir getiren ürünlerin ekilmesi yerine bunların en az iki yıl süreli bir münavebeye alınmaları ve çeşitlerinin çoğaltılması gerekir. İklim koşullarının el verdiği bazı yörelerde bir ürün idrak edildikten sonra toprak yeniden hazırlanıp hemen akabinde ikinci uygun ürün ekilebilmekte ise de, bunların ekilip hasat edilmeleri 12 aylık bir süreye sığdırılması mümkün değildir. O halde yukarıda açıklandığı gibi münavebe iki yıl ve daha fazla süre için alınırken bu ürünlerin aynı yıl istihsal edilmiş olmalarının imkansızlığı karşısında daireye intikal eden bir çok dosyada olduğu gibi, yıllık net gelir hesap edilirken, ürünlerin yıllık net gelirlerinin toplamı değil, istihsalde 12 aylık sürenin takip eden 12 aylık süreye sirayet ederek taşmasını karşılamak (dengelemek) üzere herbirinin en çok % 75’inin alınması gerekir.

Mahkemece yukarıdaki esaslar dikkate alınarak Tarım Müdürlüğünden ve benzeri resmi kuruluşlardan çevredeki münavebe konusu olacak ürünler ile Bursa yöresinde iklim koşulları dikkate alınarak, yılda iki ürün alınmasının söz konusu olup olmadığı, söz konusu ise, hangi tür ürünlerin tarımı yapıldığı takdirde yılda iki mahsül alınabileceği hususları sorulduktan sonra bilirkişi kurullarından mahkemece de kabul edilen %5 kapitalizasyon faizi uygulanmak suretiyle ek raporlar alınıp hasıl olacak sonuca göre karar verilmelidir.

2- Enerji nakil hattının üzerinden geçtiği alan ve taşınmazın tamamının yüzölçümü dikkate alındığında açık tarla ziraati yapılan taşınmazda %4 değer kaybı da fahiş olup, bunun makûl bir oranda kabulü gerekir.

Ayrıca; taşınmaza, usulünce alınmış bir kamu yararı kararından ve takdir komisyonunca belirlenen bedel bankaya yatırıldıktan sonra kamu hizmetinin ifası için el konulmuş, açılan bedel arttırım davasında ise, kamulaştırma kararının tamamlanmasından itibaren 1 yıl içinde usulüne göre tebligat yaptırılmamış olduğu için bedel, Kamulaştırma Kanununun 11. maddesine göre kamulaştırma tarihine göre değil, Kamulaştırma Kanununun 15. maddesinin 13. fıkrası hükmü gereği daha sonra yapılan tebligat tarihindeki değerine göre belirlenmiştir. Kamulaştırma yasal bir işlem olduğundan, taşınmaza el koymakla idarenin bir haksız eylemi söz konusu olmadığı gibi tebliğ tarihi itibarı ile ve o günkü değerlere göre tespit edilen bedele, el koyma olduğu gerekçesiyle, geriye gidilerek 9.9.1993 tarihinden faiz yürütülmesi, faizin niteliği ile bağdaşmaz ve hakkaniyet kurallarına uymaz.

Bu nedenle davacının el koyma süresi (kamulaştırmanın kesinleşme tarihine kadar) içinde uğradığı bir zarar veya mahrum kaldığı bir gelir söz konusu ise, bu konuda ayrıca istemde bulunabileceği dikkate alınarak, 24.12.1989 günlü Resmi Gazete’de yayınlanan 20.10.1989 gün ve 1988/4 – 1989/3 sayılı Tevhidi İçtihat Kararında kabul edilen ilkeden esinlenerek arttırılan bedel faizine, tebliğ tarihi itibarı ile kamulaştırmanın idari yönünden kesinleşip mülkiyetin davalı idareye geçtiği davacılardan R… M… için 29.12.1994, diğerleri için 18.1.1995 tarihinden hükmedilmesi gerektiğinin de düşünülmemesi doğru görülmemiştir.

SONUÇ: Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK:’nun 428. maddesi gereğince (BOZULMASINA), temyiz peşin harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 5.10.1995 gününde oybirliğiyle karar verildi.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir