7221 sayılı Kanunun 6. maddesi ile getirilen 5 yıllık hak düşürücü süreye ilişkin düzenlemenin, yasanın yayım tarihinden önce kesinleşmiş imar planı ve parselasyon planlarına karşı dava açma süresini beş yıl olarak sınırlandırdığı biçiminde yorumlanamayacağı, bu durumda parselasyon işlemi tebliğ edilmemiş ise, davacıların işlemi öğrendiğinin ispatlanamaması halinde, davacıların dava konusu işlemi öğrenme tarihinin dava dilekçesinde belirttikleri tarih olarak kabul edilmesi davanın esası hakkında karar verilmesi gerektiği
İSTEMİN KONUSU : … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Muğla ili, Bodrum ilçesi, … Mevkii, … pafta, … sayılı parselin 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 18. maddesi uyarınca parselasyon işlemine tabi tutulmasına ilişkin … tarih ve … sayılı ve … tarih ve … sayılı kapatılan Turgutreis Belediye Encümeni kararları ile bu kararların dayanağı olan imar planlarının iptali istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesince verilen … tarih ve E:…, K:… sayılı kararda; 3194 sayılı Kanun’un 8. maddesine eklenen hüküm gereği kesinleşen imar planları veya parselasyon işlemlerine karşı kesinleşme tarihinden itibaren her halde beş yıl içinde dava açılması gerektiği, ayrıca anılan Kanun değişikliği ile daha önceden kesinleşmiş olan planlar için geçici madde ile herhangi bir istisna öngörülmediği için bu dava henüz açılmadan yürürlüğe giren söz konusu Kanun hükmünün uygulanması gerektiği, uyuşmazlık konusu parselasyon işlemi ve dayanağı imar planlarının 1997 yılında kesinleştiği anlaşıldığından dava konusu parselasyon işlemi ve imar planlarının üzerinden beş yıldan fazla bir zaman geçmesi nedeniyle davanın süre aşımı nedeniyle esasının incelenemeyeceği gerekçesiyle reddine karar verilmiştir.
Bölge İdare Mahkemesi İdari Dava Dairesi kararının özeti: İstinaf başvurusuna konu İdare Mahkemesi kararının hukuka ve usule uygun olduğu ve istinaf dilekçelerinde ileri sürülen iddiaların söz konusu kararın kaldırılmasını sağlayacak nitelikte görülmediği belirtilerek 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 45. maddesinin 3. fıkrası uyarınca istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir.
TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Temyize konu kararın usul ve hukuka aykırı olduğu iddiasıyla bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.
KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Temyiz edilen kararda bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmadığından usul ve yasaya uygun olan kararın onanması gerektiği ileri sürülmektedir.
DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ …’IN DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin kabulü ile Bölge İdare Mahkemesi İdari Dava Dairesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA Karar veren Danıştay Altıncı Dairesince, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
İNCELEME VE GEREKÇE:
MADDİ OLAY : Muğla ili, Bodrum ilçesi, … Mevkii, … pafta, … sayılı parsel 3194 sayılı Kanun’un 18. maddesi uyarınca parselasyon işlemine tabi tutulmuştur. Davacı tarafından, 30.10.2020 tarihinde öğrenildiği gerekçesiyle kapatılan Turgutreis Belediye Encümeninin … tarih ve … sayılı ve … tarih ve … sayılı kararları ile bu kararların dayanağı olan imar planlarının iptali istemiyle bakılan dava açılmıştır.
İLGİLİ MEVZUAT: 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 7.maddesinde, ilanı gereken düzenleyici işlemlerde dava süresinin ilan tarihini izleyen günden itibaren başlayacağı, ancak bu işlemlerin uygulanması üzerine ilgililerin düzenleyici işlem veya uygulanan işlem yahut her ikisi aleyhine birden dava açabilecekleri hüküm altına alınmakla, ilanı gereken düzenleyici işlemler yönünden ilgililere uygulama üzerine dava açma olanağı tanındığı tartışmasızdır. Aynı Kanunun 11. maddesinin dava konusu işlemin tesis edildiği tarhteki halindeki ilk üç bendinde ise, ilgililer tarafından idari dava açılmadan önce, idari işlemin kaldırılmasının, geri alınmasının, değiştirilmesinin veya yeni bir işlem tesis edilmesinin üst makamdan, üst makam yoksa işlemi tesis etmiş olan makamdan idari dava açma süresi içinde istenebileceği, bu başvurunun, işlemeye başlamış olan idari dava açma süresini durduracağı, başvuruya altmış gün içinde cevap verilmezse isteğin reddedilmiş sayılacağı, isteğin reddedilmesi veya reddedilmiş sayılması durumunda ise dava açma süresinin yeniden işlemeye başlayacağı ve başvurma tarihine kadar geçen sürenin de hesaba katılacağı hükme bağlanmıştır.
Öte yandan, 14.02.2020 tarih ve 7221 sayılı Kanunun 6. maddesiyle 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 8. maddesine, “Kesinleşen imar planları veya parselasyon planlarına karşı kesinleşme tarihinden itibaren her halde beş yıl içinde dava açılabilir” hükmü eklenmiştir. 20.02.2020 tarih ve 31045 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 7221 sayılı Yasanın 38.maddesinin 1. fıkrasının (a) bendinde de, “Bu Kanunun; a) 6 ncı maddesiyle 3194 sayılı Kanunun 8 inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin sonuna eklenen paragrafın birinci cümlesi hükümleri 1/7/2020 tarihinde” yürürlüğe gireceği hüküm altına alınmıştır.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
7221 sayılı Kanunla 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 8. maddesine eklenerek 20.02.2020 tarih ve 31045 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan ve 38.maddesi gereğince 01.07.2020 tarihinde yürürlüğe giren “Kesinleşen imar planları veya parselasyon planlarına karşı kesinleşme tarihinden itibaren her halde beş yıl içinde dava açılabilir” hükmünün yürürlüğe girdiği 01.07.2020 tarihinden önce kesinleşen imar ve parselasyon planları için uygulanıp uygulanamayacağı uyuşmazlığın temelini oluşturmaktadır.
Hukukun üstünlüğünün egemen olduğu bir devlette hukuk güvenliğinin sağlanması, hukuk devleti ilkesinin yerine getirilmesi zorunlu koşullardandır. Yapılan düzenlemelerde istikrar, belirlilik ve öngörülebilirlik göz önünde bulundurularak hukuki güvenlik sağlanır. Bireyin insan olarak varlığının korunmasını amaçlayan hukuk devletinde vatandaşların hukuk güvenliğinin sağlanması zorunludur. Devlet açık ve belirgin hukuk kurallarını yürürlüğe koyarak bunları uyguladığı zaman hukuk güvenliği sağlanır.
Bu bağlamda, Anayasa Mahkemesinin (AYM) çeşitli kararlarında, kanunların geriye yürümezlik ilkesi tartışılmıştır. Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devletinin ön koşulları arasında hukuki güvenlik ilkesi bulunmaktadır. Hukuki güvenlik ilkesi, hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılan ortak değerdir. Kural olarak hukuki güvenlik, kanunların geriye yürütülmemesini zorunlu kılar. Daha önce tesis edilmiş bulunan işlemlerin doğurduğu hukuki sonuçları ortadan kaldıracak şekilde yasama tasarrufunda bulunulması, hukuki güvenlik ilkesine aykırılık oluşturur. “Kanunların geriye yürümezliği ilkesi” uyarınca kanunlar, kamu yararı ve kamu düzeninin gerektirmesi, kazanılmış hakların korunması, mali hakların iyileştirilmesi gibi ayrıksı durumlar dışında ilke olarak yürürlük tarihlerinden sonraki olay, işlem ve eylemlere uygulanmak üzere çıkarılır. Yürürlüğe giren kanunların geçmişe ve kesin nitelik kazanmış hukuksal durumlara etkili olmaması, hukukun genel ilkelerindendir. (AYM, 13/2/2019 tarih ve E:2018/103, K:2019/4 sayılı karar).
Kazanılmış haklara saygı ilkesi, hukukun genel ilkelerinden biri olup hukuk güvenliği ilkesinin bir sonucudur. Kazanılmış bir haktan söz edilebilmesi için bu hakkın yeni kanundan önce yürürlükte olan kurallara göre bütün sonuçlarıyla fiilen elde edilmiş olması gerekir (AYM, 28/12/2017 tarih ve E:2016/150, K:2017/179 sayılı karar).
Kanunların kamu yararının sağlanması amacına yönelik olması, genel, objektif, adil kurallar içermesi ve hakkaniyet ölçütlerini gözetmesi hukuk devleti olmanın gereğidir. Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi de hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerektirir. Hukuk devletinde güven ve istikrarın korunabilmesi için kural olarak kanunlar, yürürlüğe girdiği tarihten sonraki olaylara uygulanır (AYM, 24/12/2020 tarih ve E:2017/21, K: 2020/77 sayılı karar).
Ancak kanun koyucunun kişilerin lehine haklar sağlayan kanuni düzenlemeleri geçmişe etkili olarak kanun yapma konusunda takdir yetkisine sahip olduğuna kuşku yoktur (AYM, 28/12/2017, E.2016/150, K.2017/179 sayılı karar).
Düzenlemede beklenen kamu yararının, “imar planlarının ve imar uygulamalarının sürüncemede kalmaması, mülkiyet haklarının kısıtlanmaması ve idari işlemlerin istikrarının sağlanması amacıyla (7221 sayılı Kanunun 6.maddesinin gerekçesi)” tesis edildiği kabul edilmekle birlikte bu konuda bireylerin haklarının ve hukukun genel ilkelerinin de göz önünde bulundurulması hukuk devletinin bir gereğidir.
Yasaların kural olarak yayımlandıkları tarihte yürürlüğe girecekleri ve bu tarihten sonraki olay ve hukuki uyuşmazlıklara uygulanacakları tabiidir.
Yukarıda yer verilen Anayasa Mahkemesi kararlarından, hukuki güvenlik ilkesinden hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınması gerektiği anlaşılmakta olup kural olarak hukuki güvenlik ilkesi, kanunların geriye yürütülmemesini gerekli kılmaktadır. Uyuşmazlığa konu düzenlemenin daha önce tesis edilmiş bulunan işlemlerin doğurduğu hukuki sonuçları ortadan kaldıracak şekilde yorumlanması, hukuki güvenlik ilkesine aykırılık oluşturacağı gibi hukukun genel ilkelerinden biri olan kazanılmış haklara saygı ilkesinin de zedelenmesine neden olacaktır.
Düzenlemede, yürürlük tarihinden önce kesinleşmiş imar planı ve parselasyon işlemlerine dava açılması durumunda dava açılmasını engellemeye yönelik hak düşürücü nitelikte olan 5 yıllık sürenin uygulanıp uygulanmayacağı hususunda bir hüküm yer almamaktadır. Bu açıdan bakıldığında düzenlemenin, 7221 sayılı Yasanın 6. maddesi ile yürürlük tarihinden önce kesinleşmiş imar planı ve parselasyon işlemlerini de kapsayıp kapsamadığı hususunda tereddüt bulunmaktadır. Bu durumda, yapılan düzenlemenin kanunların geriye yürütülmemesi ilkesinin istisnaları kapsamında değerlendirilip değerlendirilmeyeceği hususunun irdelenmesi gerekmektedir.
7221 sayılı Kanunun 6. maddesi ile getirilen sınırlama, kamu yararı ve kamu düzeninin gerektirmesi, kazanılmış hakların korunması, mali hakların iyileştirilmesi gibi ayrıksı bir durum kapsamında değerlendirilemez.
Bu sebeple, 7221 sayılı Yasanın yürürlüğe girmesinden önce, 2577 sayılı Yasanın 7/4 maddesi uyarınca düzenleyici işlem niteliğinde olan imar planlarına karşı uygulama işlemi üzerine yasal dava açma süresi içinde dava açabileceklerine dair düzenlemeden faydalanma hakkına sahip kişilere yönelik 7221 sayılı Yasanın dava açma süresini beş yıl olarak sınırlayan hükmünün geriye dönük olarak uygulanması hukuka olan güven duygusunu zedeler ve hukuk güvenliği ilkesi ile de bağdaşmaz.
Yine, Danıştay Altıncı Dairesinin istikrar kazanmış içtihadına göre, 3194 sayılı Yasanın 18. maddesi uyarınca yapılan parselasyon işlemi, parsel bazında getirdiği kararlar nedeniyle bireysel işlem mahiyeti taşıdığı, bu özelliği nedeniyle parselasyon planlarının ilan edilmesinin yanı sıra ilgilisine yazılı olarak da tebliğ edilmesi gerektiği, yazılı olarak tebliğ edilmeyen parselasyon planlarının ilgilisince sonradan öğrenilmesi ve/veya kararın tebliğ edilmesi halinde bu tarihten itibaren dava açma sürelerinin hesaplanması gerekmektedir.
7221 sayılı Kanunun 6. maddesi ile getirilen düzenlemenin, yasanın yayım tarihinden önce kesinleşmiş imar planı ve parselasyon planlarına karşı dava açma süresini beş yıl olarak sınırlandırdığı biçiminde yorumlanması yasa hükmünün geriye yürütülmesi anlamına gelmekte ve Anayasa’da yer alan hukuk devleti kapsamındaki hukuk güvenliği ilkesi ile bağdaşmamaktadır.
Bu itibarla, uyuşmazlıkta, parselasyon işlemi parsel sahipleri için subjektif ve kişisel nitelikte bir işlem olduğundan davacılara parselasyon işleminin ya da parselasyon işleminden sonra oluşan tapuların tebliğ edilip edilmediği araştırılmalıdır.
Buna göre davacılara parselasyon işlemi ya da tapular tebliğ edilmemiş ise, davacıların tapuda intikal işlemi sırasında uyuşmazlık konusu parselasyon işlemini her türlü unsuru ile öğrenip öğrenmedikleri araştırılarak davacıların öğrendiğinin ispatlanamaması halinde, davacıların dava konusu işlemi öğrenme tarihinin dava dilekçesinde belirttikleri tarih olarak kabul edilmesi davanın esası hakkında karar verilmesi gerekmektedir. Parselasyon işlemine karşı açılan davanın süresinde olduğu sonucuna ulaşılırsa 2577 sayılı Yasanın 7.maddesinin 4.fıkrası uyarınca imar planları hakkında da bir karar verilmesi gerekmektedir.
Bu itibarla, dava konusu parselasyon işlemi ile dayanağı imar planının süre aşımı nedeniyle reddine dair İdare Mahkemesi kararına karşı yapılan istinaf başvurusunun reddi yolundaki İdari Dava Dairesi kararında isabet görülmemiştir.
KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
- 2577 sayılı Kanunun 49. maddesine uygun bulunan davacıların temyiz isteminin kabulüne,
- Davanın yukarıda özetlenen gerekçeyle süre aşımı nedeniyle reddine ilişkin İdare Mahkemesi kararına yönelik olarak yapılan istinaf başvurusunun reddi yolundaki temyize konu … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının BOZULMASINA,
- Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Bölge İdare Mahkemesi İdari Dava Dairesine gönderilmesine, 07/02/2022 tarihinde, kesin olarak, oybirliğiyle karar verildi.