1. Anasayfa
  2. Yargıtay Büyük Genel Kurul

Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Kurulu E: 1960/4 K: 1965/2 T.31.5.1965


Özet: Tek başına bir köye ait bulunan mera, yaylak ve kışlakların tümünün veya bir parçasının diğer bir köyün sınırı içine alınmış olması halinde dahi, ilk köyün, bu yerlerden, eskisi gibi tek başına yararlanır.

Bir köyün müstakil mera, yaylak ve kışlağı tamamen veya kısmendiğer bir köy hududu içinde kaldığı takdirde Köy Kanununun 6 ncı maddesine dayanılarak o köyün de işbu mera, yaylak ve kışlaklardan yararlanmak hakkına sahip olup olmıyacağı hakkında Yargıtay Birinci Hukuk Dairesinin 13/11/1953 gün ve 6876/3460 sayılı ve 30/10/1964 gün ve 2079/921 sayılı kararları ve Hukuk Genel Kurulunun 25/3/1964 gün ve 522/D-1, 239 sayılı kararlarıyla Yargıtay üçüncü Hukuk Dairesinin 16/1/1959 gün ve 265/301 sayılı kararı ve Yargıtay Birinci Hukuk Dairesi çoğunluğunun yeni eğilimi arasında içtihat aykırılığı bulunduğu Birinci Hukuk Dairesi Başkanlığının yazısı ile bildirilmesi üzerine İçtihadı Birleştirme Büyük Kurulunca ortada içtihadı birleştirme sebebi bulunduğuna oybirliğiyle karar verildikten sonra konu incelendi, gereği konuşuldu:

Yukarıda sözü edilen ilâmlardan; Birinci Hukuk Dairesinin 13/11/1953 günlü kararında (Eğer kışlak mahallî bu köyün sınırları, içine dâhil olmakta ise yaylak mahalline kıyasen Köy Kanununun 6 ncı maddesi mucibince her iki köy arasında müştereken bu mahallin tasarruf edilmesi icabettiğinin gözönünde tutulması, dâvacının kışlak yeri dâvalı köyün hudutları içine girmediği takdirde dâvanın mutlak olarak kabulü ve kışlak mahallî dâvalı köyün sınırları için de bulunduğu takdirde her iki köy arasında müşterek bulunduğu dâvacı köyün müştereken tasarrufuna mâni olması halinde dâvalı köyün bu husustaki müdahelesinin men’ine karar verilmesi icabederken…), yine o dairenin 30/10/1964 günlü kararında (İhtilâflı mahal dâvalı tarafın kaydi içine isabet eder ve fakat dâvacı köyün hudutları içinde kalır ise iştirak halinin kabulü iktiza eder. İhtilâflı yer dâvalı köyün kaydının ve hudutnamesinin sınırları içine isabet ederse dâvalının müstakilen tasarrufa salâhiyeti bulunduğunun kabulüyle dâvanın reddi icabederken…), Hukuk Genel Kurulunun 25/3/1964 günlü kararında (Dâva konusu merada dâvacı köyün öncesi bilinmeyen yararlanma hakkı olduğuna ilişkin bir anlaşmazlık, taraflar arasında, yoktur. Dâvacı köy, yeniden düzenlenen sınır kağıdına göre dâvalı köyün sınırları içine alınmış olan kendi meraları üzerinde, dâvalı köyün yararlanma hakkı bulunmadığını iddia etmektedir. Oysaki yetkili organlarca düzenlenmiş olan sınır kâğıdının dâvalı köyün sınırları içine alınmış bulunan bu mera üzerinde dâvalı köyün yararlanma hakkı kanundan doğmaktadır. 442 sayılı Köy Kanununun 6 ncı maddesinde (Bir kaç köy arasında müşterek olan sıvat, sulak ve pınar, mera, baltalık, yaylak gibi yerler, eğer bir köy sınırı içinde kalıyorsa o köyün malı olmakla beraber diğer köyler de eskisi gibi istifade ederler.) denilmesine göre dâvalı köyün sınırları içine alınmış olan bu mera onun malı olmuştur ve fakat bu durum başka köylerin eskidenberi süregelen haklarını halele uğratmaz.

Burada dâvacı köyün yapacağı iş, yetkili idare yerlerine başvurarak sınırın düzeltilmesini ve dâva konusu meranın kendi sınırları içine alınmasını istemektedir…..) denilmektedir.

Üçüncü Hukuk Dairesinin 16/1/1959 günlü kararında ise (….. Köy Kanununun 6 ncı maddesinde meraların sınırları içinde bulundukları köylere ait olacağı ve diğer bir köyün böyle bir meradan kadim bir intifa hakkı mevcut olduğu takdirde bu hakkının müesses olduğu şekilde devam edeceği belirtilmiştir. Bu cihetler gözönünde tutulmadan ve dâvacı Sinek Köyünün eskidenberi ne suretle intifa edegeldiği araştırılmadan…) denilmektedir.

Yukarıda işaret olunan kararlar arasında şu noktada içtihat aykırılığı bulunmaktadır: Tek başına (A) köyüne tahsis edilmiş olan veya o köyün kadim mera, kışlak ve yaylağı bulunan yerin, köy sınırı çizilirken (B) köyünün sınırı içine alınmış olması halinde mera, kışlak ve yaylakta (B) köyünün ortaklaşa yararlanma hakkı, Birinci Hukuk Dairesiyle Genel Kurul ilâmlarında kabul edildiği halde (A) köyünün eskisi gibi mera, kışlak ve yaylaktan tek başına faydalanacağı, (B) köyünün ortaklaşa yararlanmasının söz konusu olamayacağı, Üçüncü Hukuk Dairesi ilâmında içtihat olunmuş ve Birinci Hukuk Dairesinin yazısında bildirilen çoğunluğun yeni eğilimi de bu yolda bulunmuştur.

Birinci Hukuk Dairesinin eski içtihatlarıyla Hukuk Genel Kurulunun içtihadını savunan Kurul üyeleri; 18 Mart 1340 tarih ve 442 sayılı Köy Kanununun 3-6 ncı maddelerinde, köy sınırlarının nasıl tesbit edileceğinin ve eskidenberi bir köyün sanılan bütün tarla, bağ, bahçe, çayır, zeytinlik, palamutluk, baltalık ve otlakların sınır içinde kalması gerektiğinin açıklandığını, bundan dolayı bir köyün sınırı içinde bulunmakta iken diğer bir köyün sınırı içine alınan bir meradan tek başına yararlanma iddiasını o köyün artık ileri süremeyeceğini, böyle bir durumda sınırı içinde kalan köyün de eskidenberi kendisine ayrılmış olduğu sabit bulunan köyle birlikte meradan yararlanma hakkının doğduğunu ve böylece idari makamlar tarafından düzenlenmiş olan sınırlara ilişkin itirazın da idari mercilere yapılabileceğini ve sınır değişikliklerinin yeni ihtiyaçlara göre yapılacağı cihetle meranın bir köye tahsisinin ortadan kaldırılmış ve başka köylerin de yararlanmasının sağlanmış olacağını, meranın hangi köyün sınırı içinde kalıyorsa onun malı olacağının metinlerde açıklanmış bulunduğunu, bu durumun mera sınırı içinde kalan köye onu korumak ödevini yüklediğini ve aynı zamanda yararlanma hakkını da sağladığını ileri sürmektedirler.

Bu görüş, çoğunlukça aşağıda yazılı gerekçelere dayanılarak kabul edilmemiştir:

Köy Kanununun üzerinde durulan 6 ncı maddesi hükmü, yalnız ortaklaşa yararlanılan mera, yaylak ve saireye ait hükmü havi olup bu gibi yerlerin, bir köy sınırı içinde kalmasının, diğer köylerin eskisi gibi yararlanmalarına engel olmayacağını beyan etmektedir; başka deyimle, tek başına bir köye ait olan işbu yerlerin diğer bir köy sınırı içine alınması halinde, sınırı içinde kalan köyün bu merada ortaklaşa yararlanma hakkının doğacağına dair, maddede hiçbir sarahat ve delâlet yoktur. Gerçekten bu gibi hallerde, Köy Kanununun kabul edildiği tarihte yürürlükte bulunan Arazi Kanunu hükümleri uygulanmakta idi.

Bu kanunun 101 inci maddesinde (Bir kariye ahalisine müstakilen veyahut 3-5 kariye ahalisine müştereken minelkadim mahsus olan yaylak ve kışlağın otundan ve suyundan yalnız kendilerine mahsus olan kariyeler ahalisi intifa eyleyip ecanipten bulunan diğer kura ahalisi intifa edemez.), 97 nci maddesinde de (Bir kariyeye minelkadîm mahsus olan merada yalnız olkariye ahalisi hayvanatını ray eder ve ahar kariye ahalisi o meraya hayvanat süremez.), 98 inci maddesinde ise (Minelkadîm ne miktar arazii muayeneye mera olmak üzere terk ve idat kılınmış ise olmiktar arazi muayyeneye mera denilip muahharen tâyin ve ihdas olunan hudut ve sınıra itibar kılınmaz) hükümleri konulmuş bulunmakta idi.

Köy Kanunu, mera, kışlak, yaylak, gibi köy kamu mallarının ayrılma (Tahsis) şeklini değiştirme yetkisini hiçbir idari mercie vermemiştir; bu kanunun 3-6 ncı maddeleri sadece, köy sınırlarının ne şekilde çizileceğini belirtmekle yetinmiştir. Bir köyün tek başına yararlandığı kamu mallarının ne şekilde sınırlandırılacağı 4 üncü maddenin 1 ve 2 nci bentlerinde açıklanmış, 6 ncı madde ise bir kaç köy arasında ortaklaşa olan kamu mallarının köy sınır kâğıdı çizilirken tabi olacağı işleme hasredilmiştir.

Bu itibarla bir köyün yararlanageldiği mera ve yaylakların diğer bir köy sınırı içine alınması halinde, o köyün de işbu mera ve yaylaklarda istifade hakkının doğacağını, Köy Kanununun 6 ncı maddesine dayanarak kabul etmek mümkün değildir; bu gibi hallerde kadîm tahsis veçhile faydalanmanın devamı zaruridir. Köy Kanununa göre, çizilen sınırlar 5 yıl için geçerli olur. Bundan sonra, sınırların değişebileceği gözönünde tutulursa köylerin en önemli ve hayati meselelerini teşkil eden bu gibi genel malların mukadderatının sınırla beraber daima değişikliğe uğramasını kabul etmek olur ki bu durum, köyler arasında sık sık uyuşmazlıklar doğurur, kazanılmış hakları halele uğratır. Esasen, köy sınırlarının değiştirilmesini, mahallî idare heyetlerine ait olup bunların mera ve yaylak tahsisine yetkisi bulunmadığı cihetle düzenledikleri sınır kağıtlarının, öncesi bilinmeyen zamandan (Kadimden) beri bir köyün yararlandığı mera ve yaylakta diğer bir köye yararlanma hakkı veremeyeceği açıktır. Eskiden mera ve yaylaklar, Arazi Kanunundan anlaşıldığı üzere, arazii metrükeden olarak bir köye tahsis edilir, yararlanma hakkı tanınır idi. Bu yetki hiç bir zaman idare heyetlerine verilmiş değildir. Köy Kanunu yürürlüğe girdikten sonra sınırların çizilmesi konusunda kendilerine verilen yetkiye dayanan bir kısım idare heyetlerinin mera, yaylak ve kışlakların tahsis veya kadim yararlanma şeklini araştırmak yetkisininde kendilerinde olduğu düşüncesine kapılarak bu yönlerden inceleme yaptıkları ve vardıkları sonuca göre bu gibi kamu mallarını şu veya bu köy sınırı içine aldıkları da olmuştur.

Fakat 15 Haziran 1945 te yayınlanan 4753 sayılı Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu ve bu kanunun bazı maddelerinin değiştirilmesine ve bu kanuna bazı maddeler eklenmesine ilişkin 5618 sayılı Kanun ile mera ve yaylak ihtiyaçları nazarı itibara alınarak esaslar konulmuş ve ihtiyaçlara göre dağıtım şekli sağlanmıştır. Bununla beraber, 4753 sayılı Kanunun 5 inci maddesinin (b) bendinin son fıkrası (Köy, kasaba veya şehir sınırlarında yapılan veya yapılacak değişikliklerin teamüle dayanan müşterek istifadeye tesiri olamaz) hükmünü koymak yoluyla teamülü kabul veya teyit eylemiştir. 5618 sayılı Kanunun geçici 3 üncü maddesi (Bu kanunun uygulanma sırası gelmemiş olan yerlerde; köy, kasaba ve şehir halkı teessüs etmiş teamüllere göre mera ve yaylaklarda münferiden veya müştereken eskisi gibi istifadeye devam ederler; köy, kasaba, şehir ve il sınırlarında yapılan veya yapılacak olan değişiklikler mera ve yaylaklardan teamüle dayanan istifade hakkına tesir etmez ve sınır değişikliği sebebiyle mera ve yaylaklardan teamüllere göre istifade hakkı olanlardan her hangi bir ücret veya karşılık istenemez.

İhtilaf vukuunda mahkemeler görevlidir.) hükmünü koymuştur. Bu hüküm dahi, köy sınırlarındaki değişikliklerin mera ve yaylak gibi kamu mallarından teamüle dayanan yararlanma şeklini değiştirmeyeceğini açıkça göstermekte ve kamu mallarının yararlanma şeklini incelemek görevinin ancak mahkemelere ait olduğunu belirtmektedir. Kanunun bu açık hükmü karşısında idare heyetlerinin bu işte kendilerinde bir yetki bulunduğunu kabul etmelerine imkân kalmamıştır. Nitekim 5618 sayılı Kanuna ait T.B.M.M. Adalet Komisyonunun 24/1/1950 günlü raporunda:

(Münferiden veya müştereken mera ve yaylaklardan istifade hususunda teamülen zilyet olan köy veya belediye halkının istifade hakları mahfuzdur ve bu cihetin tetkıki mahkemelere aittir. İdare heyetlerinin yaptıkları iş, sadece bir hudut tesbitinden ibarettir. Köy veya belediye sınırlarının tesbiti ve tadili, bir mera veya yaylaktan teamülen doğmuş istifade hakkını ve zilyedliği kaldıran bir sebep olarak mütalâa edilemez. İşte komisyonumuz, bu esasları vuzuha kavuşturmak maksadıyla bu maddenin 2 nci fıkrasını tesbit etmiştir. Sınırlarda yapılmış ve yapılacak değişiklik tamamen idari bir iş telâkki edilmiş ve bunun teamüle dayanan zilyedliğe tesiri olmayacağı belirtilmiştir. Teamülün mevcut olup olmadığı, ötedenberi zilyedin hangi köy veya belediye halkı olduğu hususlarında çıkacak ihtilâfları adlî yargı yerlerinin halledeceği de maddede açıklanmıştır) denilmektedir. 24 Temmuz 1956 günlü ve 9363 sayılı Resmî Gazete’de yayınlanan 13/7/1956 gün ve 2024 sayılı tefsir kararında (Maddenin sevk ve vaz’ında başlıca üç esaslı unsur hâkim bulunmaktadır:

1 – Kanunun mer’iyeti tarihinde kadîm intifa hakkını tasdik, 2 – Kanunun tatbikatı neticesinde idari teşkilât hudutlarında tebeddül vukua gelmiş olsa dahi kadîmen müesses hakkı kemafıssabık müteneffii lehine terk, 3 – İhtilafların hal merciinin adlî kazaya tabi tutulması.

Görülüyorki, kanun vazıı bütün ihtimalleri derpiş etmek suretiyle zuhuru muhtemel ihtilâf ve nizaların hal ve faslı için çare ve tedbir ittihazından fariğ olmamıştır. Bu sadette, bilhassa maddenin metninde yer alan-teamüle görE: … istifadeye devam – ve – teamüle dayanan istifade hakkına tesir etmez – ibarelerinin ihmali değil, imali gerekmektedir.) denilerek geçici 3 üncü maddede kabul edilen esaslar hiç bir tereddüde  yer bırakmayacak şekilde açıklanmıştır.

Bütün bu açıklamalar sonunda görülüyor ki sınır değişikliği sebebiyle eskidenberi bir köye ayrılmış olan mera ve yaylakta diğer bir köye yararlanma hakkı tanınamaz. İdarece yapılan sınır değişiklikleri dolayısıyla mera ve yaylak uyuşmazlıkları çözülemez. Bu işlerin halli adlî mahkemelere aittir. Nitekim 4753 sayılı Kanun yürürlüğe girdikten sonra Danıştayın ilgili daireleri bu görüşü benimsemiş ve bir çok kararlarında bunu açıklamıştır. Köylerin yeni ihtiyaçları, ancak 4753 ve 5618 sayılı Kanunlarda konulan esaslar uyarınca yetkili komisyonlarca gözönünde tutulması gerekir. Yasa koyucu bu ihtiyaçları, başka yerlerin işlemleriyle (Örneğin sınır değiştirmeye yetkili idare yerlerinin işlemleriyle) karşılama yollarını açmamış ve başka idare yerine böyle bir yetki tanımamıştır. Yasa hükümlerinin gerek sözünden, gerek özünden anlaşılan budur.

Sonuç: Tek başına bir köye ait bulunan mera, yaylak ve kışlakların, tümünün veya bir parçasının başka bir köyün sınırı içine alınmış olması halinde, sınır değişikliğinin ikinci köye herhangi bir yararlanma hakkı sağlayamayacağına ve ilk köyün eskiden olduğu gibi bu yerlerden tek başına yararlanacağına, birinci toplantıda üçte iki çoğunluk gerçekleşemediğinden, ikinci toplantıda toplantıya katılan 80 üyeden 25 üyenin muhalif oyuna karşı ellibeş oyla, 31/5/1965 gününde karar verildi.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir