1. Anasayfa
  2. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E: 1994/2-625 K: 1994/905 T: 28.12.1994


Yabancı uyrukluların, bir Türk’e taşınmaz açısından mirasçı olabilmesi için tabiyetinde olduğu ülke ile karşılıklılık koşulunun gerçekleşmesi gereklidir.

Taraflar arasındaki verasetin iptali davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Beylikova Sulh Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 4.3.1993 gün ve 1991/28-1993/22 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 18.10.1993 gün ve 1993/8707-9413 sayılı ilamiyle (… Davacılardan M… M… Bulgar uyrukludur.

Tahdidi mutazammın kanun hükümleri yerinde kalmak ve karşılıklı olmak şartı ile yabancı hakiki şahıslar Türkiye’de gayrimenkul mallara temellük ve tevarüs edebilirler. “Tapu Kanunu Md. 35” Kanun karşılıklılık hukukunun genel ilkelerinden olan karşılıklı işlem (mütekabiliyet) esası en az iki devlet arasında uygulanan ve her birinin ülkelerinden diğerinin vatandaşına aynı mahiyetteki hakları karşılıklı tanımalarını ifade eder.

Bu ilke anlaşma ile tanıma yanında iç mevzuat bakımından bir engel koymama biçiminde yazılı hukukta yer alabilir. Ancak en önemli nokta 28.5.1927 günlü 1062 sayılı Kanunda ifade edildiği üzere idari karar veya istisnai kanunlarla Türk uyruklular bakımından mülkiyet haklarının kısmen veya tamamen sınırlanıp sınırlanmadığının daha açık bir ifade ile fiili durumun belirlenmesidir.

Yabancı ülke mevzuatında bir engel olmamakla beraber Türk vatandaşlarının o ülkede taşınmaz mal edinmeleri şu veya bu biçimde fiilen engelleniyorsa, Tapu Kanununun 35. maddesinde açıklanan edinme engelinin bulunmadığını söylemek mümkün değildir.

Medeni Kanunun 519. maddesinde yer alan ehliyetin, aynı Kanunun 8. maddesinde genel olarak düzenlenen hak ehliyeti olduğu yönünde görüş birliği oluşmuştur. “Her şahıs medeni haklardan istifade eder. Binaenaleyh KANUN DAİRESİNDE haklara ve borçlara ehil olmakta herkes müsavidir” (MK: 8)

Genellik ve eşitlik hak ehliyetinin temel niteliğini oluşturmakla birlikte bu özellikle mutlak değildir. Anayasanın yukarıda değinilen 35. maddesinin verdiği imkan çerçevesinde mirasa ilişkin hak ehliyetinin, kanunla sınırlanması mümkündür. Farklı yapı ve durumlar için değişik düzenleme eşitlik ilkesine aykırı olamaz. Bu cümleden olarak yabancı unsurlu hukuki ilişkilerde hak ehliyeti 2675 sayılı Kanunla düzenlenmiştir. “Hak ve fiil ehliyeti ilgilinin milli hukukuna tabidir… Aile ve miras hukuku ile yabancı ülkedeki taşınmaz mallar üzerindeki aynî haklara ilişkin işlemler bu hükmün dışındadır” (2675 s. Kanunun 8). “Miras ölenin milli hukukuna tabidir. Türkiye’de bulunan taşınmaz mallar hakkında Türk hukuku uygulanır. MİRASIN AÇILMASINA, İKTİSABINA ve TAKSİMİNE İLİŞKİN HÜKÜMLER TEREKENİN BULUNDUĞU YER HUKUKUNA TABİDİR. Türkiye’de bulunan mirasçısız tereke devlete kalır” (2675 s. Kanun 22) denmek suretiyle yabancılar bakımından yapılan düzenlemelerin dikkate alınması zaruretine açıklık getirilmiştir. İşte bu açıklamalar çerçevesinde Medeni Kanunun 519. maddesinde yer alan mirasçılığa hak ehliyetini yabancılar bakımından araştırırken, kanunlarda yer alan kısıtlamaları da dikkate almak gereklidir.

Tapu Kanununun 35. maddesinde “Tahdidi mutazammın kanuni hükümler yerinde kalmak ve karşılıklı olmak şartıyla yabancı hakiki şahıslar Türkiye’de gayrimenkul mallara temellük ve tevarüs edebilirler” hükmü yer almaktadır. Gerek bu hüküm ve gerekse 2675 sayılı Kanunun yukarıda açıklanan hükümleri sebebiyle yabancı unsurlu veraset davalarında, hak ehliyetini tesbit bakımından kanuni, tahditler ve mütekabiliyet (ülkeler arasında karşılıklı işlem) esaslı unsurlardandır.

Hukuk Genel Kurulunda yapılan müzakereler sırasında veraset belgesinin münhasıran bir irs ilişkisi belgesi olduğu, mirasçının yabancı olduğunun belirlenmesi ile yetinilmesi görüşü bazı üyeler tarafından ileri sürülmüş ise de; özellikle taşınmaz mallar bakımından mirasçının mülkiyet hakkını tescilsiz iktisap edeceği (M.K: 633) Kuralının Medeni Kanun tarafından benimsenmiş olması ve Tapu Sicil Nizamnamesinin 19. ve Tapu Kanununun 37. maddesi uyarınca, kendisine Türk mahkemelerinden alınmış veraset belgesi ibraz edilen tapu memurunun intikal işlemini red etmesinin mümkün olmayışı karşısında, bu görüş çoğunlukça kabul edilmemiştir.

Bu itibarla Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen özel Daire bozma kararında açıklandığı üzere; özellikle taşınmaz mallar bakımından mirasın açıldığı tarih itibariyle ilgililerin mirasçı olma ehliyetine sahip olup olmadıkları araştırılıp sonucu uyarınca karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru bulunmamıştır. O halde usul ve yasaya uygun olmayan direnme kararı bozulmalıdır.

Öte yandan taşınmaz malın bulunduğu yer bakımından da durumun araştırılması gerekir. Mesela yabancı ülke kendi sahillerinde gayrimenkul edinmeyi yalnızca kendi vatandaşlarına hasretmişse bizim mevzuatımız bakımından engel olmasa bile sahildeki taşınmaz malın yabancı tarafından edinilebileceği kabul edilemez.

Tüm bu yönler gözetilerek yetkili mercilerden (Dışişleri Bakanlığından) davacının tabiyetinde bulunduğu ülke mevzuatı ve fiili durum sebebiyle Türk vatandaşlarının taşınmaz mal edinmelerine engel bulunup bulunmadığının araştırılması gerekir. Yalnız hukuki durumu belirleyen belgeler hükme esas alınamaz. Bu yönler gözetilmeden hüküm kurulması doğru bulunmamıştır.

Muris H… 1985 tarihinde ölmüştür. Miras ölümle açılır (MK: md.517). Mirasçı olabilmek için murisin vefatında mirasçılığına ehil olarak sağ olmak yeterlidir. Şu halde bir kişinin mirasçılığa ehil olup olmadığının murisin ölüm gününe göre araştırılıp değerlendirmek gerekeceğinden 1985 tarihinde Bulgaristan’ın fiilen ve hukuken Türk vatandaşlarına taşınmaz mal edinme hakkı tanıyıp tanımadığı Dışişleri Bakanlığından sorulmalı, sonucuna göre hüküm kurulmalıdır..) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN: Davalı vekili.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

K: Miras ölen bir gerçek kişinin mamelekinin hayatta bulunan gerçek veya tüzel kişilere geçişidir. Anayasamız tarafından temel haklar arasında teminat altına alınmış; kamu yararı amacıyla kanunla sınırlanabileceği hükme bağlanmıştır. (Anayasa md. 35). Öte yandan Medeni Kanunun 517. maddesinde mirasın, ölümle açılacağı belirlendikten sonra, Anayasaya paralel olarak 519. maddede ancak, ehil olanların mirasçı olabileceği kabul edilmiş; kimlerin ne oranda mirasçı olabileceği 439 ve müteakip maddelerde açıklanmıştır.

Şu halde mirasçılık belgesi, muris ile mirasçılar arasındaki kanuni veya ölüme bağlı tasarrufla oluşan bağı; mirasçıların mirasın açıldığı anda sağ olduklarını veya cenin olup sağ doğduklarını; Türk kanunlarına göre mirasçı olmaya hak ehliyetlerinin bulunduğunu ve yine Türk kanunlarına göre terekedeki payları gösterir.

Hukukumuzda (mansup mirasçılar için olanlar hariç) özel bir düzenleme ile belirlenmeyen veraset belgesi, çekişmesiz yargı yolu ile mahkemelerce verilmekte olup (HUMK: 8); unsurlarından biri üzerinde ihtilaf halinde, çekişmeli yargı yolu ile iptali ve doğrusunun düzenlenmesi mümkündür. Bir yargı işlemi olması sebebiyle; hakim, düzenleme sırasında tüm Türk kanunlarını gözetmek zorundadır (HUMK: 76)

SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının özel daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 429. maddesi gereğince (BOZULMASINA), istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine 21.12.1994 tarihinde yapılan toplantıda yeterli çoğunluk sağlanamadığından 28.12.1994 gününde yapılan ikinci toplantıda oyçokluğuyla karar verildi.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir