1. Anasayfa
  2. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E: 2018/453 K: 2021/1702 T: 16.12.2021


Gecikme tazminatı kural olarak sözleşmede kararlaştırılan teslim tarihinden, eserin eksiksiz ve ayıpsız şekilde sözleşmeye uygun biçimde kullanıma elverişli olarak teslim edildiği ya da arsa sahibinin teslimden önce bağımsız bölümleri fiilen kullanmaya başladığı tarihe kadar ihtirazı kayıt aranmaksızın istenebilir. Sözleşmeye göre teslim oturma iznine (iskân ruhsatı) bağlanmış olup da daha önce fiilî teslim yoksa, gecikme tazminatı iskân ruhsatının alındığı tarihe kadar hesaplanır. Zira yapı kullanma izin belgesi, ufak çapta eksiklikler bulunsa bile bağımsız bölümün oturmaya elverişli olduğunun kanıtıdır ve binanın tamamlandığını gösterir.

1. Taraflar arasındaki “tazminat ve alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İzmir 8. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen asıl ve birleşen davanın kabulüne, asıl davada cezai şarta yönelik talep geri alındığından bu yönde karar verilmesine yer olmadığına ilişkin karar asıl ve birleşen davada davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı asıl ve birleşen davada davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (HUMK) 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanun ile değişiklikten önceki hâliyle 438. maddesinin 2. fıkrası gereğince direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağından asıl ve birleşen davada davalı vekilinin duruşma isteğinin reddine karar verildikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi: 4. Asıl 2017/178 E. sayılı davada davacı asıl dava dilekçesinde; davalı kooperatif ile 22.06.2007 tarihli kat karşılığı inşaat sözleşmesi imzalandığını, sözleşmeye göre inşaatın bitim tarihi 15.03.2010 olduğu hâlde, kendisine isabet eden kırk üç adet bağımsız bölümü davalının süresi içinde tamamlayıp iskân ruhsatlarını alarak teslim etmediğini, sözleşmenin 4. maddesine göre davalının her bir bağımsız bölüm için ayrı ayrı 1.400USD gecikme bedelini kira kayıplarına karşılık ödemeyi üstlendiğini, gecikmenin altı ve on aylık süreleri doldurması nedeniyle müvekkilinin toplam 200.000USD gecikme cezası alacağı doğduğunu, arsa sahiplerinin 30.03.2010 tarihli ihtarına rağmen teslimin gerçekleşmediğini ileri sürerek fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla eksik ve ayıplı iş bedeli için şimdilik 5.000TL’nin dava tarihinden itibaren bankaların bir yıllık mevduata uyguladığı en yüksek faiziyle, teslim tarihi 15.03.2010 tarihinden dava tarihine kadar her bir bağımsız bölüm için 1.400USD üzerinden toplam kırk üç adet bağımsız bölüme karşılık hesaplanacak gecikme cezası için şimdilik 10.000USD’nin ve inşaat ile ilgili altı ve on aylık gecikme için toplam 200.000USD gecikme cezasından şimdilik 10.000USD’nin 3095 sayılı Kanun’un 4/a maddesi gereğince bankaların yabancı paraya uyguladığı bir yıl vadeli mevduat faizi ile birlikte temerrüt tarihinden itibaren davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

5. Asıl davada davacı vekili 30.01.2013 harç ve havale tarihli ıslah dilekçesinde; müvekkili yönünden bilirkişi raporunda 481.600USD kira bedeli hesaplandığını, bu tutardan ayrıca indirim yapılmasına gerek olmadığını, ancak mahkemece indirim yapılacak ise fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak koşuluyla bu miktarın 1/2’sine tekabül eden 240.800USD karşılığı 424.217TL’den dava dilekçesinde talep edilen 10.000USD karşılığı 14.981TL’nin düşülmesiyle bakiye 409.236TL üzerinden davalarını ıslah ettiklerini, davada eksik ve ayıplı iş bedeli olarak istedikleri 5.000TL’yi 2.135TL arttırarak toplam taleplerini raporda belirlenen 7.135TL’ye çıkardıklarını, altı ve on aylık sürelerle ilgili cezai şart talebini ise atiye terk ettiklerini belirtmiştir.

6. Birleşen İzmir 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/648 E. sayılı davasında davacılar vekili; müvekkilleri ile davalı kooperatifin imzaladığı 22.06.2007 tarihli kat karşılığı inşaat ön sözleşmesine göre davalının inşa edeceği bağımsız bölümlerden otuz daireyi davacı …’ye, yedi daireyi ise müvekkili …’a vermeyi üstlendiğini, inşaatın bitirilmesi gereken tarih 15.03.2010 olmasına rağmen müvekkillerine isabet eden bağımsız bölümlerin süresi içinde teslim edilmediğini ve asıl davadaki nedenleri ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla davacı …’nin otuz dairesi için 336.000TL, davacı …’un yedi dairesi için 78.400TL olmak üzere toplam 414.400TL’nin 15.03.2010 tarihinden itibaren işleyecek ticari faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı: 7. Asıl ve birleşen davada davalı vekili cevap dilekçesinde; iş bölümü ve yetki itirazında bulunarak müvekkilinin edimlerini süresinde ve eksiksiz olarak yerine getirdiğini, arsa sahiplerinin konutları kullanmaya, satmaya ve kiralamaya başladıklarını, eksik ve ayıplı imalatın söz konusu olmadığını, ön sözleşme mahiyetinde olup, noterde düzenlenmeyen sözleşmenin geçersiz olduğunu, geçersiz sözleşmedeki cezai şart hükümlerinin de geçerli olmadığını, arsa sahiplerinin tapu devri yapmadığını, inşaatın Mart 2010 tarihi itibariyle oturmaya engel olmayacak şekilde noksansız olarak tamamlandığını, tek sorunun yapı kullanma izin belgesinin alınmaması olduğunu, ancak oturma raporu alınamamasının müvekkilinden değil, belediyenin alt yapı çalışmalarından kaynaklandığını, davadaki taleplerle ilgili temerrüt ihtarı olmadığından faiz başlangıç tarihinin dava tarihi olduğunu belirterek davanın reddini savunmuş; asıl davada davalı vekili ıslaha cevap dilekçesinde; davacının ıslah dilekçesinde faiz talebi bulunmadığından, ıslah edilen kısma yönelik faize hükmedilmemesi gerektiğini savunmuştur.

Mahkeme Kararı: 8. İzmir 8. Asliye Hukuk Mahkemesinin 28.03.2013 tarihli ve 2010/578 E., 2013/180 K. sayılı kararı ile; davalının iş bölümü ve yetki itirazı reddedilerek mahallinde yapılan keşif sonucu alınan rapor ve celp edilen tapu kayıtlarına göre, tarafların adi yazılı şekilde yaptıkları kat karşılığı inşaat sözleşmesi doğrultusunda edimlerini büyük ölçüde, hatta tamamına yakın biçimde yerine getirdikleri, bu nedenle davalının sözleşmedeki şekil şartı eksikliğine yönelik savunmasına itibar edilmediği, taraflar arasında 22.06.2007 tarihinde imzalanan ve geçerli olan sözleşmeye göre inşaatın teslim tarihinin 15.03.2010 olduğu, yapı kullanma iznine (iskân ruhsatına) bağlanan teslim olgusunun ispatının ancak iskân ruhsatının ibrazı ile mümkün olabileceği, teslimin tanık ve başkaca delillerle kanıtlanmasına imkân bulunmadığı, iskân ruhsatını ibraz edemeyen davalının tanık ve bir takım başka delillere dayalı olarak davacılara dairelerini teslim ettiğinin kabul edilemeyeceği, davalının yapı kullanma izin belgesinin alınmamasının kendisinden kaynaklanmayan nedenlerden ortaya çıktığı yönündeki savunmasını da ispatlayamadığı, sözleşmenin 4. maddesindeki tazminat kaleminin sözleşmedeki belirleme şekline göre maktu kira tazminatı mahiyetinde olduğu, teslim tarihinden dava tarihine kadar geçen süre açısından davacıların her bir daire için 1.400USD maktu kira tazminatı talep etmekte haklı oldukları, asıl davada davacının ayrıca bilirkişi raporunda eksik ve ayıplı iş bedeli olarak hesaplanan 7.135TL’yi talep etmekte haklı olduğu, asıl davada arsa sahibinin cezai şarta yönelik atiye terk beyanını davalı vekili kabul ettiğinden ve cezai şarta yönelik dava geri alındığından cezai şartla ilgili esas hakkında karar verilmesine yer olmadığı gerekçesiyle asıl davanın taleple bağlı olarak kabulüne, 7.135TL eksik ve ayıplı iş bedelinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, bu miktarın 5.000TL’sine dava tarihinden itibaren reeskont faizi uygulanmasına, ıslah dilekçesinde faiz talebinde bulunulmadığından ıslahla arttırılan miktara faizle ilgili karar verilmesine yer olmadığına, 10.000USD ve 409.236TL maktu kira tazminatının davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, bu miktarın 10.000ABD Dolarına dava tarihinden itibaren 3095 sayılı Kanun’un 4/a maddesine göre devlet bankalarının bu döviz cinsinden açılmış bir yıllık mevduata uyguladıkları en yüksek faiz oranı üzerinden faiz uygulanmasına, ıslah dilekçesinde faiz talebinde bulunulmadığından ıslahla arttırılan miktar yönünden faiz açısından karar verilmesine yer olmadığına, cezai şarta yönelik talep atiye terk edilerek bu yöndeki dava geri alındığından cezai şartla ilgili karar verilmesine yer olmadığına, birleştirilen İzmir 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/648 E. sayılı davanın kabulüne, davacılardan Orhan için 336.000TL, Ramazan için 78.400TL olmak üzere toplam 414.400TL’nin birleşen dava tarihinden itibaren 3095 sayılı Kanun’un 2. maddesinin 1. fıkrasına göre uygulanacak faiz oranı üzerinden yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsili ile davacılara verilmesine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı: 9. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl ve birleşen davada davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

10. Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesinin 09.12.2014 tarihli ve 2014/4511 E., 2014/7965 K. sayılı kararı ile;

“…1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve özellikle ileri sürülen temyiz nedenlerine göre, asıl ve birleşen davada davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazları yerinde değildir.

2)Asıl ve birleşen davalar, gecikme tazminatı ve eksik iş bedelinin tahsili istemine ilişkindir. Sözleşmenin 4. maddesinde yazılı olan hüküm hukuki niteliği itibariyle gecikme tazminatı mahiyetindedir. Bu durumda arsa sahibinin gecikme nedeniyle kira kaybı olarak bir zarara uğraması halinde bu zararı tazminat olarak isteyebileceğinin kabulü gerekir. Dairemizin istikrarlı uygulaması bu yöndedir. Arsa sahipleri, ilke olarak oturma raporu alınmayan bağımsız bölümleri teslim almaktan kaçınabilirler. Ancak, oturma raporu alınmasa bile, teslim alıp yararlanmaya başlamışlar veya satmışlarsa artık kira kayıplarının bulunduğundan bahsetmek mümkün değildir. Nitekim, yargılama sırasında davalı tarafça davacılara ait bağımsız bölümlerin Mart 2009 tarihinde teslim edildiği bir kısmının davacılarca satıldığı savunulmuş, ancak mahkemece bu konuda ileri sürülen deliller tümüyle toplanmadan ve değerlendirilmeden karar verilmiştir. Davalı tarafından ileri sürülen bu konular üzerinde durulmadan sonuca varılması yerinde görülmemiştir.

Keza, HMK’nın 398. maddesi uyarınca, uyuşmazlık konusu olan müddeabih hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebileceği öngörüldüğü halde, anılan hükme aykırı olarak, uyuşmazlık konusu olmayan taşınmaz üzerine ihtiyati tedbir kararı verilmesi de usul ve yasaya aykırı olmuştur…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı: 11. İzmir 8. Asliye Hukuk Mahkemesinin 08.06.2017 tarihli ve 2017/178 E., 2017/272 K. sayılı kararı ile; uyuşmazlık konusu olmayan taşınmaz üzerine ihtiyati tedbir kararı verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu yönündeki bozmaya uyulduğu; ancak bozma kararındaki diğer nedenlere iştirak etme imkânının bulunmadığı, zira bozmadan önce verilen kararda da belirtildiği üzere taraflar arasındaki sözleşmede teslim olgusunun yapı kullanma iznine bağlandığı, bu hususun yazılı delil sözleşmesi mahiyetinde olduğu ve artık teslim olgusunun başka delillerle ispat edilmesine imkân bulunmadığı, davalı yüklenici iskân belgesi sunamadığından hukuken geçerli bir teslimin varlığından söz edilemeyeceği, iskân ruhsatı alınmadıkça arsa sahiplerinin bir süre binada oturmuş olmalarının dahi teslim anlamına gelmeyeceği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi: 12. Direnme kararı süresi içinde asıl ve birleşen davanın davalısı yüklenici vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

13. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; taraflar arasında imzalanan 22.06.2007 tarihli sözleşmede asıl ve birleşen davanın davalısı yüklenicinin sözleşme kapsamında inşa edeceği konutları anahtar teslim ve belediyece verilen yapı kullanma izni (oturma raporu) alınmış olarak arsa sahiplerine teslim edeceğinin kararlaştırıldığı somut olayda; yüklenicinin teslim olgusunu tanık ve başkaca delillerle kanıtlamasının mümkün olup olmadığı, iskân ruhsatı alınmamış olsa dahi yüklenicinin, arsa sahiplerine ait bağımsız bölümleri Mart 2010 tarihinde teslim ettiğine yönelik savunmasının üzerinde durularak bu konuda gerekli incelemenin yapılmasının gerekli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

14. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle eser sözleşmesinin bir türü olan “kat karşılığı inşaat sözleşmesi,” diğer bir ifadeyle “arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi” ile ilgili düzenlemelere değinmekte fayda vardır.

15. Kat karşılığı inşaat sözleşmesi; bir yönüyle arsa sahibinin koşullar gerçekleştiğinde sahibi olduğu taşınmazın mülkiyetinin bir kısmını yükleniciye devretmesini öngörürken, diğer yönüyle de, yüklenicinin yapacağı inşaat bakımından arsa sahibine karşı yükümlülüklerini gösteren, tapulu taşınmazın mülkiyetinin bir kısmının devrine ilişkin vaadi ve eser sözleşmesini içeren, iki tipli-karma bir sözleşmedir. Eş söyleyişle yüklenici yönünden inşaat yapma yükümlülüğünü, arsa sahibi yönünden ise tapuda pay intikal ettirme yükümlülüğünü içeren kat karşılığı inşaat sözleşmesi, hem inşaat yapma hem de satış vaadi sözleşmesini bünyesinde birleştiren özel bir sözleşme türüdür.

16. Kat karşılığı inşaat sözleşmesinin konusu, arsa sahibinin maliki olduğu arsa üzerine yapılacak bina inşaatıdır. Yüklenici, finansmanını sağlayarak, lüzumunda sanat, beceri ve emek sarfıyla bir bina (inşaat) meydana getirmeyi üstlenirken, arsa sahibi de buna karşılık arsa payı devri suretiyle bir bedel ödemeyi borçlanmaktadır. Bu sözleşmede ücret (bedel) arsa sahibi tarafından ayın olarak ödenmektedir.

17. Hukukumuzda egemen ilke “şekil serbestisi” olup, kural olarak eser sözleşmesi herhangi bir geçerlilik şartına tabi değildir. Yasada aksi öngörülmedikçe, sözlü veya yazılı yahut resmî biçimde yapılabilir. Bununla birlikte bazı sözleşmelerin geçerli olabilmesi için yasada belirlenen şekle uygun olarak yapılması zorunludur.

18. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun “Hukuki işlem” başlıklı 706. maddesi, “Taşınmaz mülkiyetinin devrini amaçlayan sözleşmelerin geçerli olması, resmî şekilde düzenlenmiş bulunmalarına bağlıdır’’ şeklindedir. Mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 213. maddesinde de (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK) m. 237) “Akdin şekli” başlığı altında; taşınmaz satımının geçerli olması için getirilen resmî senede bağlanması şartı, taşınmaz satış vaadi sözleşmeleri için de öngörülmüştür. 2644 sayılı Tapu Kanunu’nun 26. maddesine göre taşınmaz satışları için tapu sicil müdürü veya tapu sicil görevlileri yetkili iken, 1512 sayılı Noterlik Kanunu’nun 60/3. ve 89. maddelerinde taşınmaz satış vaadi sözleşmelerinin noterlerce re’sen düzenleme şeklinde yapılacağı kuralı getirilmiştir.

19. Anılan düzenlemeler uyarınca tapulu taşınmazlarda mülkiyetin devrini öngören sözleşmelerin geçerli olmaları için resmî şekilde yapılmaları zorunlu olup; kat karşılığı inşaat sözleşmeleri, arsa sahibi yönünden taşınmaz mülkiyetinin ileride yükleniciye devrine ilişkin bir yükümlülüğü (mülkiyetin nakline yönelik vaadi) içerdiğinden, bu tür sözleşmelerin noterde re’sen düzenleme şeklinde yapılmaları geçerlilik koşuludur. Emredici kural gereği, resmî şekle uyulmadan yapılan sözleşmeler geçersizdir. İstisnaî olarak edimler karşılıklı biçimde tümüyle veya önemli oranda yerine getirilmiş ise veya arsa payının yükleniciye devredilmesi hâlinde şekil eksikliği ileri sürülemeyecektir.

20. Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 08.04.2021 tarihli ve 2017/(23)15-1612 E., 2021/441 K.; 24.06.2021 tarihli ve 2017/(23)15-2930 E., 2021/831 K. sayılı kararlarında da benimsenmiştir.

21. Arsa payı karşılığı inşaat yapım sözleşmesinde yüklenici özen borcunun gereği olarak inşaatı sözleşme ve ekleri, tasdikli projesi, yapı ruhsatı ve imara uygun olarak yapıp süresi içinde teslim etmekle yükümlüdür. Yüklenicinin edimini zamanında, tam ve eksiksiz olarak ifa etmemesi hâlinde, arsa sahibi mülga BK’nın 106/2. (TBK m. 125) maddesine göre gecikme sebebiyle uğradığı zararlarına karşılık gecikme tazminatı isteyebilir. Gecikme tazminatı istenebilmesi için yüklenicinin borcunu ifada temerrüde düşmesi, arsa sahibinin ifanın gecikmesinden kaynaklanan zararının gerçekleşmesi ve zararın doğmasında yüklenicinin kusurlu olması gerekir.

22. Arsa sahibince istenebilecek tazminat, gecikme sebebiyle uğradığı tüm zararlarının karşılığıdır ve uygulamada asgari olarak gecikilen her ay için mahrum kalınan rayiç kira karşılığı bir miktar para olduğu kabul edilmektedir. Sözleşmede gecikme tazminatı belirlenmemiş olsa dahi; arsa sahibinin zamanaşımı süresi içinde teslimi gereken tarihten itibaren en az mahalli piyasa rayiçlerine göre belirlenecek aylık rayiç kira seviyesinde saptanacak tazminatı istemesi mümkündür. Taraflarca sözleşmede kira tazminatı kararlaştırılmışsa, bu şart geçerlidir. Aksine düzenleme yoksa bu miktarın değiştirilmeksizin uygulanması gerekir, yüklenici sözleşmede belirlenen gecikme tazminatından sorumludur.

23. Gecikme tazminatı kural olarak sözleşmede kararlaştırılan teslim tarihinden, eserin eksiksiz ve ayıpsız şekilde sözleşmeye uygun biçimde kullanıma elverişli olarak teslim edildiği (ifanın tamamlandığı) ya da arsa sahibinin teslimden önce bağımsız bölümleri fiilen kullanmaya başladığı tarihe kadar çekince koyma (ihtirazı kayıt) aranmaksızın istenebilir.

24. Sözleşmeye göre teslim oturma iznine (iskân ruhsatı) bağlanmış olup da daha önce fiilî teslim yoksa, gecikme tazminatı iskân ruhsatının alındığı tarihe kadar hesaplanır. Zira yapı kullanma izin belgesi, ufak çapta eksiklikler bulunsa bile bağımsız bölümün oturmaya elverişli olduğunun kanıtıdır ve binanın tamamlandığını gösterir.

25. Öte yandan arsa sahibi, yüklenicinin temerrüdü sonrası geciken ifayı beklediği esnada sözleşme uyarınca kendisine isabet eden bağımsız bölümleri, henüz teslim almadan üçüncü kişilere satmış veya kiraya vermişse, sattığı ya da kiraya verdiği tarihe kadar olan süre için gecikme tazminatı isteyebilir.

26. Tüm bu açıklamalar çerçevesinde somut olay değerlendirildiğinde; asıl ve birleşen davanın davacısı arsa sahipleri ile her iki davanın davalısı yüklenici arasında 22.06.2007 tarihinde adi yazılı şekilde imzalanıp edimlerin karşılıklı olarak büyük ölçüde ifa edilmesi ve inşaatın bitme aşamasına getirilmesi ile birlikte geçerli hâle gelen ve artık şekil şartı noksanlığından dolayı geçersizliği ileri sürülemeyecek olan kat karşılığı inşaat sözleşmesinin “Sözleşmenin konusu” başlıklı 1/2. maddesinde yüklenicinin inşa edeceği konutları, anahtar teslim ve belediyece verilen yapı kullanma izni (oturma raporu) alınmış olarak arsa sahiplerine teslim edeceği kararlaştırılmıştır. Sözleşmenin işin süresine ilişkin 3. maddesinde de inşaatın tamamlanmış ve oturma raporları alınmış olarak arsa sahiplerine teslim edileceği düzenlenmiştir. Somut olayda, arsa sahiplerince sözleşmenin üçüncü maddesinde öngörülen sürede inşaatın bitirilerek teslim edilmediği iddiasıyla 4. maddeye dayanarak kira kayıplarına karşılık gecikme tazminatı talep edilmektedir.

27. Dosya kapsamında bulunan bilgi ve belgelerden sözleşmenin anılan birinci ve üçüncü maddeleri gereğince anahtar teslim ve yapı kullanma izin belgesi alınmış vaziyette binanın teslimini üstlenen yüklenicinin asıl ve birleşen dava tarihine kadar iskân ruhsatını almadığı sabittir. Kural olarak arsa sahipleri yapı kullanma izin belgesi bulunmayan bağımsız bölümleri teslim almaya zorlanamaz ve teslim almaktan kaçınabilirler. Ancak yukarıda açıklandığı üzere Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre iskân ruhsatı alınmamış olsa dahi, yüklenici tarafından arsa sahiplerine düşen bağımsız bölümlerin fiilen teslim edilip kullanıldığı, kiraya verilerek gelir elde edildiği veya üçüncü şahıslara satıldığı ileri sürülüp ispatlandığı takdirde, gecikme tazminatının fiilen teslim, satış veya kira tarihine kadar geçen süre için hesaplanması gerekir.

28. Netice itibariyle mahkemece yüklenicinin arsa sahiplerine ait bağımsız bölümleri 2010 yılının Mart ayında fiilen teslim ettiği, bir kısmının ise davacılar tarafından satıldığı yönündeki savunmasının üzerinde durularak bu konuda tüm delillerinin toplanıp değerlendirilmesi suretiyle karar verilmesi gerekirken, iskân ruhsatı alınmadığından yüklenicinin teslim olgusunu ispatlayamadığı, arsa sahiplerinin bir süre binada oturmuş olmalarının da teslim anlamına gelmeyeceği gerekçesiyle direnme kararı verilmesi isabetli değildir.

29. Hâl böyle olunca; tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki belge ve delillere, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi doğru olmamıştır.

30. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ: Açıklanan nedenlerle;

Asıl ve birleşen davanın davalısı yüklenici vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı, 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 16.12.2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir