1. Anasayfa
  2. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E: 2002/16-764 K: 2002/769 T: 2.10.2002


Hakim davacının talebi ile bağlı olup, bu talepten fazlasına hüküm veremez; buna karşın re’sen araştırına ilkesinin uygulandığı kamu düzenine ilişkin hallerde mahkeme, kamu düzeni düşüncesi ile talepten fazlaya da karar verebilir; dava mirasçılar tarafından üçüncü şahsa karşı açılmışsa ve hâkim davayı açan mirasçı dışında başka mirasçılar olduğunu tespit ederse 3402 sayılı Yasa’nın 30/2 maddesindeki kuralı uygulayarak re’sen delilleri toplayıp o mirasçılar yönünden de karar verecektir; buna karşın dava ortak miras bırakanın mirasçıları arasında ise bu halde sadece davacının payı yönünden hüküm kurmak gerekir.

Taraflar arasındaki “kadastro tespitine itiraz” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ç. Kadastro Mahkemesi’nce davanın kısmen kabulüne dair verilen 22.5.2001 gün ve 94/ 175 E. – 2001/225 K. sayılı kararın incelenmesi davalılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 16. Hukuk Dairesi’nin 20.11.2001 gün ve 2001/9096-8527 sayılı ilamı ile (… Kadastro sırasında 103 ada 23, 101 ada 173, 352, 598 parsel sayılı 7596, 2209, 3736 ve 460 metrekare yüzölçümündeki taşınmazlar harici taksim ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle davalılar adına tespit edilmiştir. Davacılar, yasal süresi içinde ortak kök miras bırakanları Hüseyin’den intikal eden miras payına dayanarak dava açmıştır. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda, davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalılar tarafından temyiz edilmiştir.

Temyize konu 103 ada 23 sayılı parselle ilgili dava mirasçılar arasındadır. Davacılar miras paylarına dayanarak adlarına tescil isteminde bulunmuşlardır. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 74. maddesi gereğince hâkim taleple bağlı olup, davanın niteliğine göre dava konusu olayda 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 30/2. maddesinin uygulama yeri de bulunmamaktadır. Bu nedenle davacıların payları ile sınırlı olarak tescile karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsizdir.

Miras bırakan Hüseyin ile davalıların bayisi Salih arasındaki ilişki rehin sözleşmesidir. Ne var ki, rehin borçlusu olan Hüseyin’in sağlığında Salih tarafından taşınmaz davalıların miras bırakanı Talip’e 15.5.1953 tarihli senetle satılmış, tapusuz olan taşınmazın zilyetliği devir ve teslim edilmiştir. Satım olgusuna rehin alacaklısı Hüseyin tarafından karşı konulmamıştır. Satım tarihinden tespit tarihine kadar 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14. maddesinde öngörülen zilyetlikle iktisap şartları davalılar yararına gerçekleşmiştir. Davalıların taşınmaz üzerindeki zilyetliği miras ilişkisi ile ilgili olmayıp, satın almak suretiyle iktisaba dayandığından taşınmazı zamanaşımı suretiyle iktisap etmeleri mümkündür. Bir başka anlatımla, mirasçılar arasında zamanaşımı ile iktisap yasağının somut olayda uygulama yeri bulunmamaktadır. Hal böyle olunca, temyize konu 101 ada 173, 352 ve 598 sayılı parsellerin payları oranında Talip mirasçıları adlarına tescile karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsizdir…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, miras payına dayalı olarak açılan kadastro tespitine itiraz, tapu iptali ve tescil isteminden ibarettir.

Davacılar vekili, dava konusu parsellerin müvekkillerinin kök murisi Hüseyin’den kalmasına rağmen davalılar adına tespit edildiğini, müvekkillerinin miras payları bakımından tapunun iptali ve tesciline karar verilmesini istemiştir.

Davalılar 103 ada 23 parsel nolu taşınmazın Hüseyin karısı Fatir tarafından Fahriye’ye köy senedi ile satıldığını, diğer parsellerin ise Hüseyin tarafından murisleri Talip’e senetle satıldığını ve zilyetliğinin devredildiğini, Talip’ten miras yoluyla kendilerine kaldığını, davanın haksız olduğunu beyanla davanın reddini savunmuşlardır.

Mahkemece 101 ada 603 parsel bakımından, dava sübut bulmadığından reddine, 103 ada 23 parsel bakımından Fatir’in payını Fahriye’ye sattığından bu parseldeki Fatir’in payının Fahriye’ye yazılmasına, geri kalan hisselerin tüm Hüseyin mirasçıları arasında miras paylarına göre paylaştırılmasına, öteki parseller bakımından ise Talip’in bu parselleri satın aldığı kişinin Hüseyin’e fer’an rehin alacaklısı olduğu ve mülkiyetini devredemeyeceği açıklanarak bu parsellerin tüm Hüseyin mirasçıları adına tesciline ve bu bakımdan davanın kabulüne dair verdiği karar özel dairece yukarıda açıklanan nedenlerle bozulmuştur.

Yerel mahkeme ile özel daire arasında çıkan uyuşmazlık, olayda Kadastro Yasası’nın 30/2. maddesinin uygulanıp uygulanamayacağı, talepten fazlaya hüküm verme yasağının çiğnenip çiğnenmediği noktalarında toplanmaktadır.

Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasası’nın 74. maddesine göre hâkim davacının talebi ile bağlı olup, bu talepten fazlasına hüküm veremez. Bu nedenle davacı dava dilekçesinde istemini açık bir biçimde bildirmelidir. Kural olarak hâkimin istemden başka bir şeye karar vermesi de yasaktır.

Buna karşın re’sen araştırına ilkesinin uygulandığı kamu düzenine ilişkin hallerde mahkeme, kamu düzeni düşüncesi ile talepten fazlaya da karar verebilir. (Prof. Dr. Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü Altıncı Baskı, 2001 C: 3 s: 3081 vd.)

3402 sayılı Kadastro Yasası’nın 30. maddesi gerçek hak sahibinin araştırılıp belirlenmesini üç hal ile sınırlamıştır.

Bu haller kadastro komisyonlarından gönderilen tutanaklar ile yerel mahkemelerden devredilen dosyaların içeriğinden malik tespitinin yapılmadığı veya dava açan mirasçı dışında başka mirasçıların bulunduğunun anlaşılmasıdır.

Dava mirasçılar tarafından üçüncü şahsa karşı açılmışsa ve hâkim davayı açan mirasçı dışında başka mirasçılar olduğunu tespit ederse 3402 Sayılı Yasa’nın 30/2 maddesindeki kuralı uygulayarak re’sen delilleri toplayıp o mirasçılar yönünden de karar verecektir. Buna karşın dava ortak miras bırakanın mirasçıları arasında ise bu halde sadece davacının payı yönünden hüküm kurmak gerekir. Yargıtay’ın yerleşik uygulaması bu yöndedir.

Bu bilgilerin ışığında somut olaya baktığımızda, dava ortak miras bırakanının mirasçıları arasında olup, mirasçılardan Nahide (Nihal) dava dışındadır. Dava, muris Hüseyin evladı Bahriye ve Sadık’tan olma torunları Hilmi ve Şahin ile davalılar Talip’ten olma torunları Talip’in eşi arasında görülmektedir.

Mahkeme, 103 ada 23 parsel dışındaki bozma kısmına uyduğundan bu kısma ilişkin bir uyuşmazlık bulunmamaktadır.

Nahide (Nihal) dava dışı olduğundan onun payı bakımından olumlu-olumsuz bir karar verilemez. Tapu kaydı davalıların üzerindedir. Mahkemenin topladığı delillere göre taraflar yönünden bir karar verip, dava dışı mirasçının payı ise davalıların üzerinde bırakılması gerekmektedir. Olayda istemden fazlaya hüküm vermeyi gerektiren kamu düzenine ilişkin bir durum söz konusu değildir. O halde mahkemenin tüm mirasçılar bakımından tescile karar vermesi hatalıdır. Yukarıda açıklanan nedenlerle Kadastro Yasası’nın 30/2. maddesinin uygulama yeri yoktur.

Maddede sayılan sınırlı haller dışında bu hükmün uygulanması söz konusu olmaz. Bu itibarla bunları amaçlayan daire bozmasına uyulması gerekirken yerel mahkemenin hatalı olarak verdiği direnme kararı bozulmalıdır.

Sonuç: Davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının özel daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, 2.10.2002 gününde, oybirliğiyle karar verildi.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir