Dava konusu yerlerin tespiti ile bu yerlerin hangi köyün kadim kullanımında olduğu hususları üzerinde gerekli araştırma ve inceleme yapılmadığından mahkemece yeniden keşif yapılmalı; taraflardan ayrıntılı şekilde sorularak köyler arasında ihtilaflı olan meraların yerleri kesin biçimde tespit edilmeli, tarafsız köylerden seçilecek yaşlı ve yöreyi iyi bilen mahalli bilirkişiler ile taraf tanıkları taşınmazlar başında dinlenerek nizalı yerleri kadim kullanımının hangi köye ait olduğu veya her iki köyün müşterek kullanımının söz konusu olup olmadığı araştırılmalı, uzman bilirkişilerden ihtilaflı yerleri açıkça gösteren infaza elverişli rapor ve kroki alınarak sonucuna göre bir karar verilmelidir.
Taraflar arasındaki “meni müdahale” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Erzurum 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce davanın reddine dair verilen 8/12/2000 gün ve 1996/58 E: , 2000/570 K: sayılı kararın incelenmesi davacı vekili ve davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 14. Hukuk Dairesi’nin 10/5/2001 gün ve 2001/3004-3475 sayılı ilamı ile ( …Dava meraya el atmanın önlenmesi isteğine ilişkindir. Davacı T. Köyü Muhtarlığı, dava dilekçesinde davalı köy ile aralarındaki idari sınırı gösteren sınırnameye dayanarak davalı köyün meralarına tecavüzde bulunduğunu ileri sürerek meraya vaki el atmanın önlenmesini istemiştir.
Davalı K: Köyü Muhtarlığı ise, dava konusu yerin kendi köylerine ait olduğunu, kadimden beri kendilerince kullanıldığını savunmuş; bu dosya ile birleştirilen Erzurum 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 1996/195 esas sayılı dosyasında açmış olduğu karşı dava ile davacı T. Köyü’nün nizalı yerlere el atmasının önlenmesini istemiştir.
Mahkemece, T. Köyü’nün açtığı davada sadece orman olarak tahdit ve tescil edildiği anlaşılan 263 sayılı parsel ve mera olarak sınırlandırılan 182 sayılı parsellerin yerleriyle sınırlı olarak hüküm kurulmak suretiyle gerek bu davanın gerekse karşı davanın reddine karar verildiği görülmüş, taraf vekilleri hükmü temyize getirmiştir.
Meralarla ilgili çekişmelerde idari sınıra göre çözüme gidilemeyeceği, “tek başına bir köye ait bulunan mera, yaylak ve kışlakların tümünün veya bir parçasının başka bir köyün sınırı içine alınmış olması halinde sınır değişikliğinin ikinci köye herhangi bir yararlanma hakkı sağlamayacağı ve ilk köyün eskiden olduğu gibi bu yerlerden yararlanacağı” 31/5/1965 tarih ve 4/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararı ile öngörüldüğü gibi 28/2/1998 tarihinde yürürlüğe giren Mera Kanununun 29. maddesinde de; özel kanunları gereğince köy veya belediye veya diğer mülki idare sınırlarında yapılacak değişiklerin mera, yaylak ve kışlaklara ilişkin tahsis kararını etkilemeyeceği hükme bağlanmıştır. Bu tür davalarda ya bir tahsis kararına dayanılabilir ya da böyle bir tahsis kararı mevcut değilse, çekişme kadimlik iddiasının kanıtlanması ile çözümlenebilir.
Bu ilkeler ışığında mahkemece yapılan araştırma ve inceleme hüküm tesisi için yeterli değildir. Yapılan keşiflerde tarafların iddiaları doğrultusunda ağırlıklı olarak sınırnameler uygulanarak iki köyün arasındaki idari sınırların nereden geçtiğinin tespitine çalışılmış, ihtilaflı yerlerin tespiti ile bu yerlerin hangi köyün kadim kullanımında olduğu hususları üzerinde gerekli araştırma ve inceleme yapılmadığı anlaşılmıştır. Mahkemece seçilen mahalli bilirkişiler de keşiflerde yöreyi yeterince bilmediklerini ifade etmişlerdir. Bu itibarla, mahkemece yeniden keşif yapılmalı; taraflardan ayrıntılı şekilde sorularak köyler arasında ihtilaflı olan meraların yerlerin kesin biçimde tespit edilmeli, tarafsız köylerden seçilecek yaşlı ve yöreyi iyi bilen mahalli bilirkişiler ile taraf tanıkları taşınmazlar başında dinlenerek nizalı yerleri kadim kullanımının hangi köye ait olduğu veya her iki köyün müşterek kullanımının söz konusu olup olmadığı araştırılmalıdır. Uzman bilirkişilerden ihtilaflı yerleri açıkça gösteren infaza elverişli rapor ve kroki alınarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik incelemeye dayalı olarak yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiştir… ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen özel daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
Sonuç: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının özel daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK: ‘nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, 13/2/2002 gününde oybirliği ile karar verildi.