1. Anasayfa
  2. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi

Yargıtay 17. Hukuk Dairesi E: 1995/1504 K: 1995/1681 T. 21.3.1995


Hazine, çekişmeli taşınmazın öncesinin mera olduğunu ileri sürdüğü takdirde yöntemine uygun mera araştırması yapılmalıdır.

Taraflar arasındaki tespite itiraz davası üzerine yapılan yargılama sonunda; davanın kabulüne ilişkin verilen hüküm davalı Hazine tarafından süresi içinde temyiz edilmekle dosya incelendi, gereği düşünüldü:

Kadastro sırasında 3431 parsel sayılı 11508 metre kare yüzölçümündeki taşınmaz 4753 sayılı Yasa hükümlerine göre oluşturulan tapu kaydı nedeniyle Hazine adına tespit edilmiştir. Askı ilan süresi içinde davacı A. ve arkadaşları irsen intikal, kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanarak dava açmışlardır. Mahkemece davanın kabulüne ve dava konusu parselin davacı A. ve arkadaşları adlarına payları oranında tapuya tesciline karar verilmiş; hüküm, davalı Hazine tarafından temyiz edilmiştir.

Mahkemece, davalı Hazine tapusunun oluşturulduğu tarihe kadar davacılar yararına mülk edinme koşulları oluştuğu gerekçe gösterilerek davanın kabulüne karar verilmiştir. Ancak yapılan araştırma, inceleme ve uygulama hüküm kurmaya yeterli değildir. Davalı Hazinenin çekişmeli taşınmazın öncesinin mera olduğunu ileri sürmesine ve taşınmazla ilgili belirtmelik tutanağında da bu yerin köy orta malından yani meradan açıldığına yer verildiği halde yöntemine uygun biçimde mera araştırması yapılmamıştır. Kayıt kapsamına giren yerin öncesinin mera olduğu yolundaki iddiaların dinlenme olanağı vardır. Bilindiği üzere bir yerin mera olarak kabul edilmesi için o yerle ilgili ya mera tahsis kararı ve kaydının bulunması ya da yerin başlangıcı bilinmeyen bir zamandan beri eylemli şekilde mera olarak kullanılması gerekir.

Yine meralık iddiasıyla ilgili davalarda dinlenecek yerel bilirkişi ve tanıkların davanın sonucunda yararı bulunmayan komşu mahalle veya köylerden gösterilmesi ve seçilmeleri gerekir. Hal böyle olunca tanık dinlenilmeksizin taşınmazın bulunduğu yerden seçilen tek bir bilirkişi ile tespit tutanağı bilirkişisinin soyut içerikli beyanlarının hükme esas alınması doğru değildir. Davacılar zilyetlikle mülk edinme koşullarının oluştuğunu öne sürdüklerine göre bu yoldaki iddialarını kanıtlamak zorundadırlar (H.G.K 23.9.1992 gün 1992/8-428- 1992/484 sayılı kararı). Ayrıca davacılar ve miras bırakan babaları yönünden 3402 sayılı Kadastro Yasası’nın 14. maddesindeki belgesizden zilyetlik yoluyla mülk edindikleri taşınmaz miktarlarının ayrı ayrı saptanması gerekir. Bu noksanlıklar giderilmeden hüküm kurulamaz.

O halde taşınmazın bulunduğu yer ve yöre ile ilgili mera tahsis kararı ve kaydı olup olmadığı sorulmalı, davanın sonucundan yararı bulunmayan komşu mahalle ve köylerden çekişmeli taşınmazı ve çevresini iyi bilen yaşlı, yansız bilirkişiler seçilmeli, taraflardan aynı yöntemle tanık göstermeleri istenmeli, önceden dinlenen bilirkişi ve tanıklar hazır edilmek suretiyle yeniden keşif yapılarak tarafların dayandığı kayıt ve belgeler ile komşu parsellere ait kadastro tutanak ve dayanakları varsa mera tahsis kararı ve krokisi yerel ve teknik bilirkişi aracılığıyla gereği gibi yerine uygulanmalı, keşfi izlemeye olanak verir ve çevre parselleri de içerir biçimde birleşik kroki çizdirilmeli, taşınmazın öncesinin ne olduğu, kimlerin zilyet ettiği, zilyetliğin süresi, sürdürülüş biçimi, zilyetliğin ekonomik amacına uygun olup olmadığı olaylara dayalı olarak bilirkişi ve tanıklardan ayrı ayrı sorulup ayrıntılı biçimde saptanmalı, beyanlar arasında aykırılık doğduğunda giderilmeli, ziraat mühendisi bilirkişiden taşınmazın nitelikleri (bitki örtüsü, toprak yapısı, işleniş tarzı, süresi, öncesinin mera olup olmadığı) yönünden teknik verilere dayalı ayrıntılı ve gerekçeli rapor alınmalı, taşınmazın öncesinin mera olduğunun belirlenmesi halinde muhtaç çiftçiye dağıtılmak üzere Hazine adına tapuya bağlandığına göre meralık vasfını kaybetmiş olacağından tapu kaydı esas alınmak suretiyle Hazine adına, öncesinin mera olmadığının belirlenmesi ve Hazine tapusunun oluşturulduğu tarihe kadar davacılar yararına zilyetliğe dayalı iktisap koşullarının oluşması durumunda ise, o çalışma alanında davacılar ile miras bırakan babaları yönünden belgesiz zilyetlikle mülk edindikleri taşınmazların toplam miktarları saptanarak 3402 sayılı Yasa’nın 14. maddesindeki kısıtlama hükümleri de göz önünde tutulmak suretiyle davacılar adına tesciline karar verilmelidir.

Sonuç: Davalı Hazinenin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü BOZULMASINA, 21.3.1995 gününde oybirliğiyle karar verildi.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir