1. Anasayfa
  2. Yargıtay 14. Hukuk Dairesi

Yargıtay 14. Hukuk Dairesi E: 2003/5730 K: 2003/6897 T: 9.10.2003


Hukuki yararı bulunan üçüncü kişi kendiliğinden veya davanın kendisine ihbar edilmesi üzerine, kendisinden başvurma harcı alınmak suretiyle davaya müdahale edebilir.

Davacılar vekili ile müdahale talebinde bulunanlar Dairemizin onama kararının düzeltilerek yerel mahkeme kararının bozulmasını istemişlerdir.

Bir kısım müdahale talep edenler vekilleri Dairemizin 13.5.2003 tarihli 2003/2244-3895 sayılı ilamı ile yerel mahkeme kararının düzeltilerek onanmasından sonra davacılar yanında davaya müdahale talebinde bulunarak karar düzeltme istemişlerdir.

Bir davaya müdahale etmede hukuki yararı olan üçüncü kişi kendiliğinden veya davanın kendisine ihbar edilmesi üzerine davaya müdahale talebinde bulunabilir. Müdahale talebinde bulunandan, dava açılmasındaki gibi başvurma harcı alınır. Hakim, müdahale şartlarının varlığını tespit ederse müdahale talebinin kabulüne karar verir. Üçüncü kişinin davaya müdahalesinin söz konusu olabilmesi için iki kişi arasında bir davanın mevcut veya görülmekte (derdest) olması gerekir. Mevcut ve görülmekte olmayan bir davaya müdahale de söz konusu olamaz. Görülmekte olan bir davanın her aşamasında davaya müdahale mümkün değildir. Davaya müdahale, ancak yargılama bitinceye kadar mümkündür. (HUMK: nun 54/1) Yargılama bittikten ve özellikle hüküm verildikten sonra davaya müdahale edilemez. Bunun gibi Yargıtay’da (temyiz veya karar düzeltme incelemesi sırasında) davaya müdahale edilemez. (Prof.Dr.Baki KURU, HUKUK MUHAKEMELERİ USULÜ, Cilt.III, sh.2496 vd.)

Yukarıda açıklandığı üzere, davacılar yanında davaya müdahale talebinde bulunanlar usul hükümlerine göre müdahillik sıfatını kazanmadıklarından istemlerinin reddi gerekmiştir.

Davacılar vekilinin karar düzeltme isteğine gelince; davacı vekilince Dairemizce onama kararı verilen İ. 12. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2001/279 Esas 2003/79 Karar sayılı dosyası da emsal gösterilerek karar düzeltme istenmiştir. Anılan dosyada, dava konusu edilen 2333 parsel sayılı taşınmazın 1960 yılında tapulama sırasında Hazine adına “fidanlık” vasfı ile tescil edildiği, daha sonra 1965 yılında Güzelbahçe Belediyesi adına tashihen tescil edildiği, davacının bu taşınmazı 1973 yılında ihale yolu ile davalı belediyeden satın aldığını ileri sürerek tescil talebinde bulunduğu anlaşılmıştır. Mahkemece, davacının söz konusu taşınmazı ihale yolu ile satın aldığı ve 1973 yılından beri zilyetliğinde bulundurduğu, yerin satımında herhangi bir engel bulunmadığı, davalı Belediyenin feraga yanaşmamasının Medeni Kanunun 2.maddesine aykırı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

İlgili dosyada, mahkemece davacı adına tescile karar verilen taşınmazın öncesinin mera olmayıp Hazinenin özel mülkü olduğu, sonradan tashihen Güzelbahçe Belediyesi adına tescil edildiği anlaşılmaktadır.

Asıl davamıza konu olayda dava konusu edilen taşınmazların ise, evveliyatının mera olduğu tartışmasızdır. Çünkü dava konusu taşınmazların öncesi, İ Merkez ilçeye bağlı Balçova’nın köy civarı yöresinde dört parça mera iken Balçova Belediyesine devri düşünüldüğünden meralık vasfının 1757 sayılı yasa hükümleri uyarınca kaldırılarak 3 ada 3 parsel sayılı meranın ifraz edilerek 1187 ve 1188 parsel numaralarını aldığı, 1187 parselin belediye adına tescil edildiği, sonraki yıllarda ifrazından dava konusu 97, 98 ve 99 parsel sayılı taşınmazların oluştuğu, 1188 numaralı parselin mera olarak bırakıldığı anlaşılmıştır.

Dava konusu yerlerin başlangıçta mera olduğu konusunda çekişme yoktur. Çünkü belediye bunu kabul ederek ve meralılık dolayısıyla 3194 sayılı yasanın 11/son maddesi uyarınca imar planı içerisine alındığından meralık statüsü ortadan kalkacağından taşınmazların kendisine ait özel mülk olduğunu varsayıp adına tapu tesis etmiştir. Ne var ki sonradan yürürlüğe giren 4342 sayılı Mera Yasasının 35. maddesi, 3194 sayılı yasanın 11 maddesini değiştirmiş ve İmar Kanunundaki “mera” sözcüğü metinden çıkarılmıştır. Bu itibarla, öncesi mera olan dava konusu taşınmazlar özel mülkiyete konu olamaz.

Bu nedenle, Dairemiz onama ilamında düzeltilmesi gereken bir yön bulunmadığından, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 440.Maddesindeki nedenlerden hiçbirisine uymayan karar düzeltme isteminin reddi gerekmiştir.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir