3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 3/6. maddesi ile bilirkişi olarak görev yapmaları yasaklanan kişilerin, kadastro tutanağının düzenlenmesine katılmaları usule ilişkin aykırılık oluşturduğundan, mahkemece tutanaklar Kadastro Müdürlüğüne iade edilemez.
Bilirkişi olarak görev yapmaları kanunla yasaklanan kişilerin kadastro tutanağının düzenlenmesine katılmaları sonucu oluşan aykırılık nedeniyle tutanakların Kadastro Müdürlüğüne iade edilip edilemeyeceği konusunda Yargıtay 7. ve 17. Hukuk Daireleri ile 16. Hukuk Dairesi’nin kararları arasında aykırılık bulunduğu ileri sürülerek içtihatların birleştirilmesi Batman Kadastro Hakimliğinin 3.9.1992 tarihli yazılarıyla istenilmiş, Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulu’nun 16.12.1993 gün ve 49 sayılı kararlarıyla dairelerin kararları arasında içtihat aykırılığı bulunduğu sonucuna varılarak aykırılığın içtihadı birleştirme suretiyle Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulu’nda giderilmesi gerektiğine karar verilmiştir.
1- a) 7. Hukuk Dairesi’nin 2.11.1992 gün 1992/9205-20027 ve 5.5.1993 gün 1990/13076 esas ve 1993/4916 ve 28.4.1993 gün, 1990/13066 esas ve 1993/4550 sayılı kararlarında “kanunla bilirkişilik yapması yasaklanan kişinin kadastro tutanağının düzenlenmesine katılmış olmasının esaslı hata olduğu, bu şekilde düzenlenen tutanağın geçersiz durumlarda uygulanamayacağı…” belirtilerek yerel mahkemenin tutanakların Kadastro Müdürlüğüne iade edilmesine ilişkin kararlarını onamıştır.
b) Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin 26.4.1993 gün 1992/17209 esas ve 1993/5198 sayılı kararı da, aynı doğrultuda olup, gerekçesi benimsenmek suretiyle yerel mahkeme kararı onanmıştır.
2- 16. Hukuk Dairesi’nin 18.3.1991 gün ve 1990/9375 esas ve 1991/4054 karar, 3.6.1991 gün 1990/12549 esas ve 1991/4056 sayılı kararlarıyla bilirkişilik yapması kanunla yasaklanan kişinin, kadastro tutanağı düzenlenirken bilirkişi olarak görev almasının usul ve şekle aykırılık olduğu, 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 27/5 maddesi gereğince tutanağın Kadastro Müdürlüğüne iade edilemeyeceği, uyuşmazlığın mahkeme’ce çözümlenmesi gerektiği belirtilerek yerel mahkeme kararları bozulmuştur.
İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulu’nda Daire kararları arasında içtihat aykırılığı bulunduğu oybirliğiyle kabul edilerek işin esası yönünden incelenmesine geçilmiştir.
Belirtmek gerekir ki, bilirkişi olarak dinlenmeleri ve görüş bildirmeleri kanunla yasaklanan kişilerin kadastro tutanağının düzenlenmesine katılmış olmaları kanuna aykırıdır. Daireler arasında bu konuda görüş aykırılığı yoktur. İçtihat farklılığı, aykırılığın niteliğinden kaynaklanmaktadır. 7 ve 17. Hukuk Daireleri aykırılığın maddi hukuka ilişkin olduğunu ve bu nedenle tutanakların geçersiz bulunduğunu kabul etmektedirler. Buna karşılık 16. Hukuk Dairesi ise aykırılığın usule ilişkin olduğu, bu itibarla da tutanakların Kadastro Müdürlüğüne iade edilemeyeceği, uyuşmazlığın kadastro mahkemesinde çözümlenmesi gerektiği görüşündedir.
Kadastro, taşınmaz malların geometrik ve hukuki durumları ile niteliklerinin belirlenmesi işlemidir. Kadastro Kanunu’nun amacı, memleketin kadastral topoğrafik haritasına dayalı olarak taşınmaz malların sınırlarını arazi ve harita üzerinde belirterek, hukuki durumlarını tesbit etmek ve bu suretle Türk Medeni Kanunu’nun öngördüğü tapu sicilini oluşturmaktır. (3402 sayılı Kadastro Kanunu md.1). Kadastronun geometrik ve hukuksal olmak üzere iki yönü bulunmaktadır. Taşınmaz malların arz üzerindeki yerleri, biçimleri, kenar ve açı ortaylarının saptanmasına ilişkin teknik çalışmalar kadastronun teknik yönünü oluşturur. Taşınmaz malların cinsi, türü, niteliği, malikleri ile taşınmaz mallar üzerindeki şahsi veya sınırlı ayni hakların saptanması işlemi ise, kadastronun hukuksal yönünü gösterir.
Kadastro çalışması idari ve yargı olmak üzere iki evrede gerçekleştirilir. İdari evre Kadastro Müdürlüğü denetiminde görev yapan kadastro ekibiyle, yargı evresi ise kadastro mahkemelerince yürütülür.
Kadastro ekibi en az iki kadastro teknisyeni, mahalle veya köy muhtarı ile üç bilirkişiden oluşur. Kadastro ekibi fiilen arazi üzerinde çalışmak suretiyle tutanak düzenlemek ve taşınmazların sınırlarını ve hukuksal durumlarını saptamakla yükümlüdür.
3402 Sayılı Kadastro Kanunu’nun 3. maddesinde, kadastro ekibi ile ilgili düzenleme yapılmış olup,
Maddenin 6. ve 7. fıkralarında “seçilen bilirkişiler kadastro ekibinin çalışması sırasında; kendisine, eşine, usul ve furuuna, kardeşine, kardeşinin çocuklarına ve eşinin usul ve furuuna ait tesbitler ile bunların hak iddia ettiği tesbitlerde ve ayrıca hak iddia edenlerden biri ile kendisi veya usul ve furuu arasında davası bulunanlara ait tesbitlerde de bilirkişi olarak dinlenmezler.
Bilirkişiliğe mani yukarıdaki haller, kadastro teknisyeni, muhtar ve diğer görevliler ile bunların yerine kaim olanlar hakkında da uygulanır” hükmüne yer verilmiştir.
Yürürlükten kaldırılmış bulunan 766 sayılı Tapulama Kanunu’nun 17. maddesi de benzer hüküm içermektedir.
Düzenlemenin amacı, kadastroda bilirkişi olarak görev yapacak olanlarla, diğer görevlilerin tarafsızlıklarını sağlamaya yöneliktir. Kadastro davalarında görev yapan kişiler bilirkişi-tanık durumundadır. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 275. maddesinde “Bilirkişi, çözümü özel veya teknik bir bilgiyi gerektiren konularda bilgisine başvurulan kişi” olarak tanımlanmıştır. Bilirkişi ve tanıkların tarafsız olması gerekir. Bilirkişiler, hakimler için belirli olan sebeplere göre reddolunabilirler (HUMK: 277). Kadastro Kanunu’nun 3/6. maddesinde de Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 28 ve 29. maddelerine paralel düzenleme yapılmıştır.
3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 27/5 maddesinde, “Hakim, usul ve şekle ilişkin eksiklikler sebebiyle tutanakları Kadastro Müdürlüğüne iade edemez.” hükmü yer almıştır.
Kadastro Kanunu niteliği itibariyle tasfiye Kanunu’dur. Bu nedenle genel hükümlerden farklı ve bu hükümlere aykırı bazı hükümleri de içermektedir. Eski kadastro kanunlarında mevcut olmayan bu hüküm yeni bir düzenlemedir. Yorum yaparken Kadastro Kanunu’nun niteliği, amaç ve işlevinin gözönünde tutulması gerekir.
Usul ve şekle ilişkin eksiklikler nedeniyle tutanakların mahkeme’ce Kadastro Müdürlüğüne iadesi yasaklanmıştır. Hüküm emredici nitelikte olup, hakime takdir hakkı bırakmamaktadır.
O itibarla öncelikle kanunda belirtilen usul ve şeklin açıklanması icap etmektedir. Sözlükte “usul” yöntem, metod ve tarz anlamlarına gelmektedir. Hukuk anlamında “usul” ise; yasama, yürütme ve yargı organlarının görevlerini yaparken işlemlerin hazırlanışı, oluşturulması ve yürürlüğe konulması sırasında uyulması ve izlenmesi gereken yollardır. Bir başka deyimle, bir hukuksal işlemin yapılması sırasında uyulması gereken biçimsel kurallardır.
Sözlükte şekil, dış görünüş, biçim anlamına gelir. Hukukta şekil ise, bir hukuksal işlemin kanunda gösterilen kalıba, çerçeveye uygun olarak yapılması halidir.
Usul ve şekil sözcükleri aynı amacı sağlamaya yönelik olan, birbirini doğrulayan ve tamamlayan sözcüklerdir. Kanun koyucu burada her iki kelimeyi pekiştirme amacıyla birlikte kullanmıştır.
Kadastro ekibinin daha az sayıda kişiyle toplanarak karar alması veya yasaklı kişinin kurula katılması tamamen kanunda gösterilen usul ve şekle aykırılıktır. Zira, gerek yargı ve gerekse idari işlem yapmakla görevli kurulların nisaba uygun olarak toplanmaması veya kurula katılmaması gereken kişilerin kurula katılmış olması usul ve şekle ilişkin eksiklik oluşturur. Bu gibi hallerde kurulların usulen
oluşturulmadığından söz edilir.
Kanun esaslı veya basit hata kavramını kıstas olarak kabul etmemiştir. Usul ve şekle ilişkin aykırılıklar basit olabileceği gibi esaslı da olabilir. Kanun, eksikliğin niteliğine ve ağırlığına göre ayrım yapmamış, usul ve şekle ilişkin aykırılığın derecesi ne olursa olsun tutanakların Kadastro Müdürlüğüne iadesi yasaklanmıştır. Kurulların oluşma şeklinin hakkın özüyle ve maddi hukukla ilgisi bulunmamaktadır.
Bilirkişilik, kurum olarak usul kanunlarında düzenlenmiştir. Usul kanunlarında maddi hukuka ilişkin hiçbir hüküm yoktur. Buna karşılık maddi hukuka ilişkin kanunlarda maddi hukuk kuralları ile usul hukuku kuralları birlikte bulunabilir (M.K: 136, T:T:K: 4). Kadastro Kanununda da, maddi hukuka ilişkin hükümlerle birlikte usul hukukuna ilişkin hükümler de yer almıştır. Kadastro Kanunu’nun beşinci bölümü uyuşmazlıkların kadastro mahkemesinde çözümlenmesi başlığını taşımakta, usul hukukuna ilişkin kuralları içermektedir. İçtihat Uyuşmazlığına konu olan 27/5. maddede bu bölümde bulunmakta olup, yargılamanın yürütülmesine ilişkin kuraldır.
Kadastro Hakimi itirazlı parsellere ilişkin olarak uyuşmazlığı çözmek ve sicil oluşturmakla yükümlüdür. Tutanağın Kadastro Müdürlüğüne geri çevrilmesi uyuşmazlığı sonuçlandırmayacak, çözümü geciktirecek ve yargılamanın maliyetini artıracaktır. Hakim, uyuşmazlığı bitirmek zorunda olduğuna göre tutanaklardaki usuli eksiklikler ve aykırılıklar sonuca etkili değildir. Hakim davayı en az giderle ve en kısa zamanda çözmek zorundadır (HUMK: 77, Anayasa 141/3).
Bu itibarla kadastro tutanağının düzenlenmesine katılması kanunla yasaklanmış olan kişilerin bilirkişi olarak görev yapmaları usul ve şekle aykırılık oluşturur. Ancak 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 27/5 maddesi uyarınca bu şekilde düzenlenmiş bulunan tutanakların mahkeme’ce Kadastro Müdürlüğüne iadesine karar verilemez. Kadastro Hakiminin uyuşmazlığı esastan çözümlemesi gerekir.
Hal böyle olunca açıklanan nedenlerle içtihat aykırılığının 16. Hukuk Dairesi’nin içtihadı doğrultusunda birleştirilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
SONUÇ: 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 3/6 maddesi ile bilirkişi olarak görev yapmaları yasaklanan kişilerin kadastro tutanağının düzenlenmesine katılmaları usule ilişkin aykırılık oluşturduğundan, mahkeme’ce tutanakların Kadastro Müdürlüğüne iade edilemeyeceğine, İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulu’nun 29.3.1996 tarihli ilk oturumunda üçte ikiyi geçen çoğunlukla karar verildi.