1. Anasayfa
  2. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E: 1992/284 K: 1992/429 T: 01.07.1992


Satış vaadi borçlusu ile kayden iktisap eden kişi, vaat alacaklısının sözleşmeden doğan hakkını kullanmasına engel olmak amacıyla el ve düşünce birliği içerisinde tamamen alacaklının zararına hareketle muvazaalı olarak bu temliki tasarrufu gerçekleştirmiş olmaları halinde yasal himayeden yararlanamazlar.

DAVA: Taraflar arasındaki “tapu iptali ve tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kayseri 2. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 21.11.1990 gün ve 616-910 sayılı kararın incelenmesi davalılar tarafından istenilmesi üzerine;

Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 30.9.1991 gün ve 1514-7994 sayılı ilamı: (.. Satış vaadi sözleşmeleri akitler arasında ve alıcı yönünden şahsi hak meydana getirir. Tapuda şerh verilmek suretiyle güçlendirilmedikçe tapu ile temellüükte bulunan üçüncü kişilere karşı dermeyan olunamaz. Velev ki tapudaki temlik muvazaalı ve bir başka deyimle gerçekte olmadığı halde sırf şahsi hak sahibini ızrar amacı ile olsun. Birkimsenin daha önce başkasına satış vaadinde bulunulduğunu bilmesine rağmen tapudaki temellükü kötü niyetli bir davranış olarak kabul edilemez. Davalılar arasında belirlenen biçimde muvazaa yapıldığına dair yeterli bir delil bulunmamaktadır. Aksine bir görüşle davanın kabulü isabetli değildir..) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR: Davalı Ahmet Yam, 4753 sayılı Yasa gereğince dağıtım suretiyle kendisine verilen dava konusu taşınmazı, 1968 yılında davacıya haricen satarak teslim etmiştir.

1979 yılında da taraflar, çekişmeli taşınmazla ilgili olarak ayrıca noterde gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi düzenlemişlerdir.

Dava konusu taşınmaz, 4753 sayılı Yasa uyarınca verildiğinden, başka şahsa temliki 25 yıl süreyle takyitlidir. Mülkiyetin Yasadan doğan bu takyidi tapuya şerh verilmemiş olsa bile hüküm ifade eder. Bu husus, MK.nun 657. maddesi hükmü gereğidir.

Yine belirtmek gerekir ki, kural olarak, tapulu bir taşınmaz malın haricen satışı geçersizdir. Devir temlik yasağı bulunan bir taşınmaz malın satış vaadi ise usulüne uygun bir biçimde yapılmak koşuluyla geçerlidir. Ne var ki, takyit devam ettiği sürece taşınmaz mal satış vaadi sözleşmesinin ifa olanağı yoktur.

Bu tür taşınmaz mallar üzerindeki devir temlik yasağı da bilahare yürürlükten kaldırılmıştır.

Yine ifade edilmelidir ki, satışı vaad edilen bir taşınmaz malın, vaad alacaklısından başka bir kimse tarafından vaadin bilinmesine rağmen kayden iktisap edilmesi geçerlidir.

Ancak, vaad borçlusu ile kayden iktisap eden kişi, vaad alacaklısının sözleşmeden doğan hakkını kullanmasına engel olmak amacıyla el ve düşünce birliği içerisinde tamamen alacaklının zararına hareketle muvazaalı olarak bu temliki tasarrufu gerçekleştirmiş olmaları halinde yasal himayeden yararlanamazlar.

Somut olayda da, çekişmeli taşınmaz, davalı Hasan’ın diğer davalı Ahmet’ten tapuda satış suretiyle iktisap ettiği 1989 yılına kadar 21 yıl süreyle davacının zilyetliğinde kalmış olması bir yana, kayden iktisap eden davalı Hasan da taşınmazda 4 yıl sürekye davacının kiracılığını yapmıştır. Davacının başka köyden bulunmasına karşın davalılar aynı köy mensubudurlar.

Dosya içeriğinden davalıların, davacının sözleşmeden doğan tescil istemeye ilişkin kişisel hakkını kullanmasına engel olmak ve onu zarara sokmak amacıyla birlikte hareket ettikleri anlaşılmaktadır.

Bedeli alınıp teslim edilen taşınmazın, 21 yıl sonra salt takyitli olması nedeniyle satış vaadi sözleşmesinin tapuya şerh verilip aynı etkinlik kazandırılamamasından yararlanılarak ve davacıya ait olduğunu bilmelerine rağmen tapuda satış suretiyle intikalinin sağlanması, hakkın kötüye kullanılmasının bir türü olan çelişkili davranış Yasağına gireceği ve Yasal himayeden yoksun bulunacağı kuşkusuzdur.

Bu durumda mahkemece mevcut delillerin değerlendirilmesi suretiyle davanın kabul edilmesi doğrudur.

O halde, Usul ve Yasaya uygun bulunan direnme kararının onanması gerekir.

SONUÇ: Davalılardan Hasan Toker vekillerinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle (ONANMASINA), 1.7.1992 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.