1. Anasayfa
  2. Yargıtay 8. Hukuk Dairesi

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi E: 1989/13704 K: 1989/14728 T:14.12.1989


Bir Türk’ün, Suriyeli’ye ait Türkiye’de bulunan taşınmazı gerek bir muameleyle ve gerekse zilyedlik yoluyla iktisabı mümkün değildir.

MaleKi ile Hazine ve Belediye Başkanlığı aRalarındaki tapu iptali ve tescil davasının reddine dair, (Hatay İkinci Asliye Hukuk Hakimliği)nden verilen 5.6.1989 gün ve 97/398 sayılı hükmün duruşma yapılması suretiyle Yargıtay’ca incelenmesi davacılar tarafından istenilmiştir. Dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve hazır bulunan sözlü acıklaması dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek, dosya incelendi, gereği düşünüldü:

Davacılar, nizalı taşınmazın Suriye uyruklu Abdullah’a ait iken murisleri anneleri tarafından 75 yıl önce haricen satın alınmış olduğunu, ancak, Fransızlar zamanında yapılan kadastro ile Abdullah adına tapuya tescil edilmiş olduğunu, harici satış ve zilyedlik sebebiyle kendilerinin iktisap etmiş olduğunu ileri sürerek Suriye uyruklu üzerindeki 251 parsele ait kaydın iptali ile kendi adlarına tapuya tesciline karar verilmesini istemişlerdir. Davaya, Suriye uyrukluyu temsilen Hazine temsilcisi girmiş ve Suriye uyruklulara ait menkul ve gayrimenkul mallara kararnamelerle vaziyet edilmiş olduğu, bu itibarla harici satış ve zilyedliğin geçerli olamayacağı ileri sürülmek suretiyle davanın reddine karar verilmesi istenmiştir. Mahkemece, aynı gerekçelerle davanın reddine karar verilmiştir.

Gerçekten de Hatay 1939 yılında Türkiye’ye ilhak edilmiştir. 1939 yılına kadar, Hatay’da Suriye hukuk düzeni uygulanmakta idi. Kökleşmiş Yargıtay İçtihatlarına göre, o tarihlerde Suriye’de gayrimenkuller hakkında arazi kanunu hükümleri uygulanmakta idi. Arazi Kanununa ve Suriye mevzuatına göre tapulu bir gayrimenkulün haricen satışı geçerli bulunmamaktadır. Satış için bir belge ibraz edilemediğine göre satıştan söz edilmesine olanak bulunmamaktadır.

Zilyetlik meselesine gelince: Arazi Kanununa göre, arazide 10 yıllık müruruzamanla iktisap mümkün idi. Ancak bu kanuna göre mülk olan gayrimenkulün zamanaşımı yoluyla kazanılması mümkün değildi. O itibarla tapu maliki Abdullah’ın 1914 yılında ölmüş olduğu kabul edilse bile, 1939 yılına kadar davacıların murisinin veya kendilerinin zilyetliği iktisap açısından hukuki sonuç doğuramamaktadır.

İlhaktan sonra uyuşmazlığa Türk Hukuk Mevzuatının uygulanması gerekir. Suriye’de bulunan Türk uyrukluların malları hakkında Fransız Hükümeti ile 1939 yılından sonra yapılan anlaşma bir sonuç vermemiş ve Fransızlar Suriye’de bulunan Türk uyruklulara ait malları iadeye yanaşmamışlardır. Bunun üzerine Türk Hükümeti’nce 1062 sayılı Mukabeleyi Bilmisil Kanununun 1. maddesi hükmune dayanılarak 1941 tarihinden itibaren Suriyeli’lerin Türkiye’de bulunan malları hakkında kararnameler çıkarılmış ve misilleme olarak Suriyeli’lerin Türkiye’deki mallarına tasarrufları yasaklanmıştır.

Bu durum 1966 yılına kadar devam etmiş, 1966 yılında çıkarılan ve tamamen kanun hükmünde olan 6/7104 sayılı Kararnamenin 1. maddesi ile de Suriye uyruklu bütün gerçek ve tüzel kişilerin taşınır ve taşınmaz mallarının Hazinece el konulması kararlaştırılmıştır. 25.9.1967 gün ve 6/8890 sayılı Kararname ile de, Suriyeli’lerin Türkiye’de bulunan taşınmazları hakkında daha önce konulmuş olan sınırlamaların devam ettigi belirtilmiş ve bunların harita ve krokileri yapılıp tespit edilmesi ve Suriyeli’ler aleyhine açılan davalarda Hazine’nin davaya katılması öngörülmüştür.

Şu hale göre, 1941 tarihinden itibaren Suriyeli’lerin Türkiye’deki taşınmazları üzerindeki tasarrufları önlenmiş, 1966 yılında ise Devletçe bu mallara vaz’iyet edilmiştir. Bu taşınmazların MK: nun 639/1. veya 2. maddeleri hükümlerine göre Devletçe vaz’iyet tarihi olan 1966 tarihine kadar Türk uyruklu tarafından iktisap edilmeleri mümkündur. Ancak bunun icin 2644 sayılı Tapu Kanununun 35 ve 36. maddesindeki şartların zilyed lehine oluşmus olması gerekir.

Tapu Kanununun 35. maddesine gore, yabancıya aıt bir taşınmazın bir işlemle yahut işgal suretiyle zamanaşımı yoluyla iktisap edilebilmesi için, yabancının mensup olduğu Devletle Türkiye arasında yapılmış bir karşılıklılık anlaşmasının bulunması gerekir. Suriye ile Türkiye arasında karşılıklılık şöyle dursun, devamlı Suriye’de bulunan mallar için anlaşmazlık çıkmış ve mütekabiliyet kabul edilmemiştir.

Bu durumda, bir Türk’ün Suriye’liye ait Türkiye’de bulunan taşınmazı gerek bir muameleyle ve gerekse zilyedlik yoluyla iktisabı mümkün bulunmamaktadır. 1966’dan itibaren ise tamamen bu tür mallara tasfiye amacıyla Devletçe vaz’iyet edildiğine göre, artık zilyetlik yoluyla kazanma söz konusu olamayacaktır.

O itibarla 1939 tarihinden itibaren MK: nun 639/2. maddesine göre davacıların zilyedliği mevcut olsa bile, bu durum iktisap bakımından davacılar lehine bir sonuç doğurmayacaktır. Bütün bu sebeplerle davanın reddi netice itibariyle doğru olmaktadır. Temyiz itirazlarının reddi ile usul ve yasaya uygun olan hükmün (ONANMASINA) ve Yargıtay duruşması için takdir edilen 24.800 lira avukatlık ücretinin davacılardan alınarak duruşmada vekil ile temsil olunan Hazineye verilmesine ve 3500 lira peşin harcın onama harcına mahsubuna, 14.12.1989 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir